Arı dediğimizde zihnimizde ilk beliren şey, bal yapabilen ve uçabilen minik böceklerdir. Türkçe isimlendirmelerini “arı” kelimesinin önüne sıfatlar ekleyerek yapmışız. Bu sıfatlara örnek eşek, işçi, kraliçe, sarı, tüylü, yaban vb. Latince isimlerine baktığımızda zar kanatlılar takımına ait bu böceklerin aslında birbirinden çok farklı türler olduğunu görüyoruz.
Uzun uzun arılardan bahsederek bir biyoloji yazısı yazmak gibi ne bir niyetim ne de bilgi birikimim var. Sadece izlediğim bir eşek arısı ile bal arıları belgeseli üzerinden gerçekleşen kısa bir tefekkürümü paylaşmak istedim.
Eşek arıları bal yapmaz, etçildirler. Bal arılarının balları ve böcekler ile beslenirler. Bir eşek arısı (kızılımsı sarı ve siyah çizgili ve oldukça iri arılar) bal arılarını çenesi, yani kancası ile çok rahat bir şekilde öldürebilir.
İzlediğim belgeselde eşek arısı Japon bal arılarının kovanına giriyor. Eşek arısının kovana giriş amacı şüphesiz bal hırsızlamak. Kovana diğer eşek arılarını çekme ihtimali de çok yüksek. Tek başına bal arılarının eşek arısını öldürmesi veya kovandan atması da pek mümkün değil.
Japon bal arıları -vücut yapısı olsun, ürettiği bal olsun- mükemmel bir sanatla yaratılmışlar. Bunlara ek olarak mükemmel bir savunma sanatı da kendilerine yüklenmiş. Bu savuma sanatını özetlemeye çalışayım. Tüm bal arıları kovana giren tehlikeli eşek arısının üzerine toplanarak bir top oluşturuyorlar. Hep beraber kanatlarını hareket ettirerek yaklaşık 46°C’lik bir sıcaklık oluşturuyorlar. Bu ısıya eşek arısı dayanamayıp ölüyor. Bal arıları ise 48-50°C’ye kadar ısıya dayanabildikleri için sağ kalıyorlar. Toplanmaya başlarken birkaç tane bal arısının ölme ihtimali olduğundan kovanın devamı için bazı bal arıları da feda ediliyor. Bal arıları adalet-i izafiye düsturunu uyguluyor diyebiliriz.
Beni tefekküre sevk eden nokta kendini feda eden arılar oldu. Kazanmak için birkaç arı kaybediliyor. Satranç gibi, kazanmak için birkaç taş, belki de tamamına yakını kaybedilebilir düşüncesi. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri dehşetli cinayetlerin “Selâmet-i millet için fertler feda edilir. Cemaatin selameti için eşhas kurban edilir. Vatan için her şey feda edilir” kanunundan kaynaklandığını ifade ediyor. Arılara baktığımda ben de bu kanunu görüyorum, ama arılar ile insanlar bir olabilir mi? Bal arıları yaratılış programları gereği sadece bir eşek arısıyla ve ısı taktiği ile baş edebiliyor. Birkaç bal arısını feda etmeden kazanmak mümkün değil. Biz insanlar ise akıllı bir mahluk olmamız hasebiyle birçok farklı çözüm yolu üretebiliyoruz.
Bal arılarını biraz daha inceleyelim: Hiç bal arıları arasında bir fark görüyor musunuz? Bir bal arısının yaptığını diğerleri de yapabiliyor. Bir kovan içindeki arıların hepsi aynı kalitede bal üretiyor. Biz insanlarda ise durum farklıdır. Aklederek birbirinden çok farklı işler icra edebiliyoruz. Misalen birimiz uzaya giderken, diğerimiz okyanusun dibine yolculuk yapar ve her iki insanı bile birbirine tercih edemeyiz. Şahsi çıkarlar işin içine girip bencilce tercihler yapıldığında ne kadar yanlış kararlar alındığı ancak çok zaman geçtikten sonra bir nebze anlaşılıyor.
Bediüzzaman Hazretleri yukarıda bahsedilen gaddar kanuna karşı Kur’an’dan En’am Suresi 164. ayet ve Mâide Suresi 32. ayetten hareketle Hutbe-i Şamiye’de şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
Yani bu iki ayet bu esası ders veriyor ki: “Bir adamın cinayetiyle başkaları mes’ul olmaz. Hem bir masum rızası olmadan bütün insana da feda edilmez. Kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki o başka meseledir” diye hakikî adalet-i beşeriyeyi tesis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risale-i Nur’a havale ediyorum.
Feda etmeyi/olmayı sadece ölüm üzerinden değerlendirmiyorum. Birinin bulunduğu hizmette kendini feda etmesine de bu nazarla bakıyorum. Birçoklarımız, birçok yerde Allah tarafından istihdam ediliyoruz. Bu istihdam uhrevi hizmetler şeklinde de olabiliyor, farkında olmadan dünyevi işlerde de olabiliyor. Bu işlerde muvaffak olmak için ittihad edip çalışmalıyız. İhlas ve tesanüt düsturlarını ve adalet duygusunu yitirmemeliyiz. Şahsi çıkarlar yüzünden, muhalif düşünceler yüzünden birilerinin ayağını kaydırmaya çalışmamalıyız. Unutmayalım ki “Her şeyin ve her işin tekamülü, zıtlarının mukabele ve rekabet etmeleriyle olur.”
Yazıda geçen belgeseli buradan izleyebilirsiniz:
- Hilal ile hilalin savaşı - 15 Mart 2019
- İslam’da veganlık - 23 Kasım 2017
- Nur Menzilleri (Batı-2017) - 11 Temmuz 2017
“Ferd mütekellim-i vahde olsa, müsamahası ve fedakârlığı amel-i sâlihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hıyanettir, amel-i talihtir.” hakikat çekirdeklerindeki düsturla ittihad için kendini nefsini menfaat ve arzularını yeri gelirse ruhunu canını feda edebilecek fedakarlar gerekir ki hamiyeti arılar bunun örneği.