NESÎME ESİR kum taneleri ve kızgın bir sahrâ
Görünmez zincirler yorgun bileklerinde
Zindandan zihinler hazır giriftâr olmaya kahra
Hepsi ayrı kararsız, hükümsüz dileklerinde
Mevcûdat cümlesiyle tesâdüfe mi esir
Gelişigüzel mi yığılmış şu taneler sahrâya
Bütün kelimeler âdî, bütün cümleler nesir
Âhenkten ve mihenkten yoksun kâinat, nedendir?
Kâfileler yolculuktan umutsuz
Netice belirsiz, kâfile başsız ve emirsiz
Sahrânın ucu yok ve semâ bulutsuz
Herkes yalnız, efendiler bile esirsiz
Mâzi kumlar altında ve tesirsiz
Emanetin mâhiyeti meçhûl, develerce bilinmez
Bin çöl boşalsa üzerlerine, alınlarından silinmez
Onlara ezelden tevdî edilen bu vazife
Zaman yaratıldığından beri güz ile bahar
Müsâvi değil miydi yahut leyl ü nehâr?
Peki neden esirdi asır, cehâlet ve gecelere
Ruhlar muhtaçtı artık esrârlı hecelere!
Söyle kâfile!
Yürüyorsun öyle ama biliyorsun nâfile
Efendinden yoksunsun, esâretten bîhaber
Bana bir sahrâ göster, hürriyetiyle mu’teber!
Söyle Kasvâ’ya namzet!
Parça parça zincirler susuzluktan
Sen ağırsın, gece ise yorgun uykusuzluktan
Neden eskisi gibi değil gücün ve hörgücün?
Kurudu nefes ve daralmakta kafesler
Buram buram kasvet solumakta nefesler
Boğuldu cümle nefis adem-âbâd derelerinde
Söyle! Âb-ı hayat bu cezîrenin nerelerinde?
Sen söyle kızgın sahrâ!
Dallarında nefret olmayan,
Gölgesinde fetret olmayan bir ağacın var mı?
Söyle, hilesiz bir serâbın,
Bir bedevîye içerecek bir damla şarâbın var mı?
O’nun suyu, O’nun ziyâsı olmadan
Vâhaya namzet bir parça turâbın var mı?
Söyle meyve-i Cennet!
Dalından her düşüşüne biri haberdâr mı?
İnfâz mı bu eylem yoksa bir intihâr mı?
Kimin iznine mecbûr, emrine esirsin?
Doğmak vasfı güneşten hiç böyle güzel çalınmamıştı
Âlem yaratıldığından beri nur
Bir mevcûd tarafından hiç böyle esir alınmamıştı
Kâinat mağrur, anneler mesrur
Muhtaç olduğu anda âleme bir Efendi
Zincirler ruhlara esaretten bir kefendi
Beşer artık O’nun eliyle âzâdlı bir köle
Tebdîl etti çölü, kevserden bir göle
O başıboş kafile artık şerefli bir gürûh
Kırıldı zincirler, cesedden ziyâde ruh
Sahralarca umut âzad edilmişcesine hür
Dilinde ilahî kelam, sırtında ilahî bir mühür
Binlerce isim hürdü artık, temâşâsında gözler
Mânâ buldu yönler; sağ, sol, bâlâ ve zîr
Hatırlandı âlem-i ervâhta verilen sözler
Âlemin anahtarları elinde, işte Vezir!
Ey insanlar! Sizlere müjde!
Artık hürsünüz fakat yine abdullahsınız
Her şey O’nun esiri, ben hem veziriyim
Siz Âlemlerin Hükümdârı’na muhatapsınız
Koca arz esir şimdi elinden filizlere
Yemyeşil bir bahçe şimdi bu cezire
Mahkûm değil kâinat tesâdüften dehlizlere
Galip değil miydi ezelden, vahdet kesire
Söyle semâ!
Yürüyen hâlini hiç gördün mü rahmetin
Her şeyinle damla olup düşsen dudaklarına
Yıllarca yağsan oluk oluk ayaklarına
Topuklarını ıslatabilir misin Ahmed’in?
Söyle şems!
Senin ışığın mı O’nun teninde,
O’nun ziyâsı mı mevcûd yoksa senin teninde?
Hayâl ettin mi kendini O’nun sağ elinde
İtirâf et, asırlardır hasretli bir yangının esirisin!
Söyle, simasına ayine olduğun kamer!
Kalemsiz bir Zât’a, olmak ne demek ilk sahîfe
“Beni gösterdi!” dedin mi hiç yıldızlara
Gururlandığın oldu mu bağrındaki yarıkla
Ağlayıp fezâya yağmur oldun mu o şerefli arıkla
“Kameri sol elime verseler”e
Keşkelerle kaç asırdır esirsin!
- “Benim suçum” - 2 Ocak 2021
- Âzad - 13 Aralık 2020
- Ruha Döşenen Aynalar - 4 Aralık 2020
BarekAllah ….. Tebrik ediyorum.
Kelamın sembollerinin daha da yalınlaşıp, vurucu, keskin vasfının artarak gelişmesi temennileriyle…
Selam olsun kalplerden akseden Nur pınarlarının dilini ifade edebilenlere…