Benim gözümde Süfyan

Benim gözümde Süfyan

Herbirimiz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Ahiretteki mevkimiz, Ebu Bekirler (RA) gibi a’lâ-yı illiyyîne çıkmak mı yoksa Ebu Cehiller gibi esfel-i safilîne düşmek mi, bunu tecrübe ediyoruz. Bazen kendi imtihanımızın yanında başkalarının imtihanına da müdahale eder hale gelebiliyoruz. Hz. Mehdi (RA) misali insanların hidayetine vesile olmak yanında, mâzallah İslâm Deccal’i Süfyan gibi insanların dalaletine de sebeb olabiliriz.

Risale-i Nur okurken nefsimize hitaben okumak çok önemlidir. Bediüzzaman Hazretleri Mektubat adlı eserinde şu ifadelerde bulunuyor:

Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim. Herkesi dâvet etmiyorum. Belki ruhları muhtaç ve kalbleri yaralı olanlar, o edviye-i Kur’âniyeyi arayıp buluyorlar.

Eserlerin müellifi kendi nefsine okurken, bizler kendi nefsimize okumazsak olur mu? Ben de Şualar adlı esere ulaşıp Beşinci Şua’yı okuma fırsatı bulanlara hitaben diyorum ki, kardeşlerim özellikle bu risaleyi kendi nefsinize okuyun. Nasıl okuyacağız diyorsanız, buyrun benim gözümden yüzeysel olarak biraz göz atalım.

Evvelen bir meselede şu hadis geçiyor:

Âhirzamanın eşhas-ı mühimmesinden olan Süfyan’ın eli delinecek.

Bediüzzaman Hazretleri bu hadisin tevilini yaparken Süfyan’ın çok müsrif olacağını haber veriyor. Yani bizler israf ettikçe hem günaha giriyoruz hem bir nevi Süfyan olup çevremize kötü örnek teşkil ediyoruz. Hatta kimi zaman israfımıza ortak arayarak tam bir Süfyan hüviyetine bürünüyoruz.

Sâniyen başka bir meselede şu hadisi aktarıyor: 

Âhirzamanın müstebid hâkimleri, hususan Deccal’ın yalancı cennet ve cehennemleri bulunur.

Üstad bunun bir tevilini Cehennemi andıran hapishaneler ve huri ve gılmanın çirkin bir taklidi olan mektebler şeklinde yorumluyor. Günümüzde bizlerin birine kızdığımızda hayatı ona zindan etme derecesinde zulme kalkışmamız gibi. Devletin iktidarını veya benzeri bir makamı ele geçirsek hemen sinirlendiğimizi hapse atıyoruz, görevinden alıyoruz veya dengi bir zalimlik. Hele bazen “Çare Kur’an,  çare Risale-i Nur” dedikten sonra birbirimize nefret kusmamız yok mu? Başımızdaki imtihanı unutup başımızı intikam hırsıyla dolduruyoruz. Cehennemin yanında cennetimiz de var elbet. Örneğin ilgilenmemiz gereken bir çocuğun eline hemen veriyoruz telefonu veya benzeri bir cihazı oynasın dursun. Daha bunun gibi sefahet ve lehviyata sevk eden cennet inşa etmek günümüzde çok kolay hale geldi.

Sâlisen diğer bir meselede şu hadise yer veriliyor: 

Âhirzamanda, Allah Allah diyecek kalmaz.

Üstad Hazretleri bu hadisi “Allah!. Allah!. deyip zikreden tekkeler, zikirhaneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi şeairde ismullah yerine başka isim konulacak” şeklinde tevil ediyor. Elhamdülillah, günümüzde yeni birçok mescid, cami ve benzeri iman esaslarının anlatıldığı medrese-i nuriyeler açılıyor. Bizim de ağzımız açılıyor, ama “Allah!. Allah!.” lafzı pek çıkmıyor. Başımıza ufak bir kaza geldiğinde, birine sinirlendiğimizde veya arkadaşlarla şakalaşırken ağzımızdan sürekli pis ve argo sözler çıkar olmuş.

Râbian aktarılan bir hadiste şu şekilde: 

Âhirzamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar uluhiyet dava edecekler ve kendilerine secde ettirecekler.

Bu hadisin tevilinde “O eşhas, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rububiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubudiyetkârane serfüru ettirirler, başlarını rükûa getirirler demektir.” deniliyor. Ben de bu şekilde birilerini rükûa zorlamasam da kendi fikirlerimi -maalesef çok defa- birilerine zorla kabul ettirme çabasına giriyorum. Bizdeki kendini beğendirme duygusu, fotoğrafını, duygularını, düşüncelerini… Makam sahibi olanlarımızın kendine methiyeler beklemesi, en ufak müsbet eleştiriye katlanamaması. Ebeveynler bile bazen kendini hanesinde küçük bir tanrıcık sanabiliyorlar. Ebeveynler ki onlar bizim ilk hocalarımız, ama bazen hayırlı evlat yerine koyunlarında süfyancıklar yetiştiriyorlar.

Hâmisen ve son aktaracağım hadis: 

Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşer. Ve çok âlimler ona tâbi’ olacaklar.

Bunun bir tevili şudur ki: “O şahıs; zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamimine şiddetle çalışır.” Adını en başta zikrettiğimiz Ebu Cehil de zekiydi, ama bu onu iman edenler arasına sokmadı. Benim en çok korktuğum hadislerden birisidir bu. İlmimize aldanıp da mevcud yolları terk ederek kendimize yeni bir yol açmak. Hele o yol bizi dalalete düşürecek yolsa, vay halimize!

Aldanmayalım, aldatmayalım, bolca birbirimize dua edelim, inşaallah…

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.