Maddeten zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Her türlü maddi imkâna sahipti. Çocukluk yılları refah içerisinde geçiyordu. Her istediğini alabiliyor, istediği her yere gidebiliyordu. Özel okullarda okumuştu. Yetmişli yıllarda, üniversite öğrencisi özel arabası bile vardı. Bu konforlu hayata rağmen Cuma namazlarını kılmaya da çok dikkat ederdi.
Onun Cuma namazına gösterdiği dikkat, Nur talebesi olan okul arkadaşlarının ilgisini çekti. Arkadaşlarının vesilesiyle Nur cemaatini ve Risale-i Nurları tanıması nasip oldu. Düzenli olarak derslere gitmeye başladı. Ondaki bu hızlı değişim ailesinin dikkatini çekmişti. Ailesi, bir taraftan memnun olurken, diğer yönden ciddi kaygılar da yaşıyordu.
Arkadaşlarının kaldığı dershanelere gittiğinde onların yaşadıkları sıkıntı ile kendi imkânlarını kıyas etme fırsatı buldu. Bu iç muhasebeler sonunda kullandığı arabasının anahtarını ailesine teslim etmeye karar verdi. Kendince sevad-ı azama ittiba etmek gerektiğini düşünüyordu. Risale-i Nur’dan aç adamların önünde tok oluncaya kadar yemenin dininin adabına uymadığı dersini almıştı. Onun yaptığı imanî ve İslamî bir fedakârlığın çarpıcı bir misaliydi.
Yetmişli yıllarda buna benzer olaylar sık yaşanırdı. Nur dairesinde aileden yetişmiş Nur talebesi yok denecek kadar azdı. Ankara’da lise yıllarında Nurları tanımıştı Ahmet. Çocukluğu genellikle ordu evlerinde ya da askeri lojmanlarda geçmişti. Fakat nihayetinde o zamana kadar çevresinde hiç misalini görmediği insanlarla tanışmıştı. Bu yeni tanıştığı gençlerin konuşmaları çok farklıydı. İlk olarak dikkatini çeken ise, birbirlerine hitaplarının genellikle “kardeşim” şeklinde olmasıydı. Bunun Bediüzzaman’ın talebelerine karşı hitabından tevarüs etmiş bir haslet olduğunu bilmiyordu. Kardeşim hitabı çok hoşuna gitmişti. Sokağın argo tabirlerini kullananlar arasında bunları konuşmalarından fark etmemek mümkün değildi.
Ahmet’in hayatındaki bu değişim aile içinde gündeme geldi. Onun bu yeni arkadaş çevresinden kurtarılması için muhakkak başka bir yere şehir dışına gönderilmesi kararlaştırıldı. O yıl girdiği üniversite imtihanı sonrası bütün tercihler şehir dışından yapıldı. Aslında bu tercih onun da arzusuydu. Aile ortamında ibadetlerini rahat yapamıyordu. Gittiği yerde aynı duyguları taşıyan arkadaşlarıyla kalması mümkündü. Ailenin maksadı farklı da olsa, takdir-i İlahi Ahmet’e güzel bir fırsat sundu.
Dört yıl üniversite eğitimi süresinde Nur derslerinin yapıldığı bir mekânda kalma fırsatı yakaladı. Kendisini yetiştirmek için düzenli bir şekilde Risale-i Nur Külliyatını okumaya başladı. Amacı bu eserlerin tamamını en kısa bir zamanda bitirmekti. Bunun için günde en az yüz sahife okuması gerektiğini düşünüyordu. Hedefine ulaşmak için azimle çalıştı. Nihayet bir yıl dolmadan Külliyatın tamamını okumuştu.
Ahmet ailesi için de sürekli dua ediyordu. İzin günleri evine döndüğünde ailesine okuduğu hakikatleri duyurmaya çalışıyordu. Nihayet bu çabaları meyve vermeye başladı. Babası bir gün hayatında ilk defa bir Cuma namazına gitmeye karar verdi. O gün Ahmet için hayatının en sevinçli günüydü. Adeta bayram ediyordu. Çünkü babasını ebedi âlemde kaybetmek istemiyordu. Anne ve babasının iman ve ubudiyetle hayatlarını geçirmelerini istiyordu.
Arkadaşlarını arayarak sevincini “bugün benim bayramım” diye paylaştı. Risale-i Nur mesleğinde şeyhlik yok, fakat hidayete vesile olmak noktasında şeyhinin şeyhi olan mürit manasında dava erleri de eksik değildi. Ahmet gibi babasının hidayetine vesile olan gençlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu.
Her türlü maddi refah ve imkânı bir tarafa bırakarak, dershanenin mütevazı yaşantısını genç birine tercih ettiren sır orada akıl, kalp ve ruhun huzur bulduğu manevi gıdaların bulunmasıydı. Gerçek hayat olan ebedi âlemde ihtiyaç duyulacak ebedi kazançları meyve vermesiydi.
Bediüzzaman dediği gibi “Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”
Hayatımızın baki sümbülleri ve meyveleri netice vermesi dilek ve duasıyla…
- Risale-i Nur’la Kur’an hizmetinde taksimü’l a’mal - 21 Ocak 2015
- Ben Ömer’in kulağıyım - 28 Haziran 2014
- Ben Ömer’in gözüyüm - 8 Haziran 2014