Bir mealcilik eleştirisi: Tek kitap bize yeter mi?

Bir mealcilik eleştirisi: Tek kitap bize yeter mi?

Ana omurga ehl-i sünnet

İslam tarihi boyunca Kur’an hakikatlerini idrak etme ve pratiğe dökme hususunda birçok farklı meslek ve meşrebin vücuda geldiğini biliyoruz. Ana omurgayı oluşturan ehl-i sünnet çizgisinde Risale-i Nur’da da dile getirilen, “Bütün hak tarikler Kuran’dan alınmıştır” düsturu bir üssülesas olagelmiştir. Bu omurga çerçevesinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları bugünkü tabirle birer “paradigma içi tartışma” olarak nitelendirilmiş ve hiçbir ehl-i kıble tekfir edilme yada bâtıl bir dine mensup olma gibi ithamlara maruz bırakılmamıştır. Meşhur yetmiş üç fırka hadisinde de kurtulan fırkanın “cemaat” olarak nitelendirilmesi manidardır. Burada başka hak yolları dalalette görmeyen ve sünnet-i seniyye çizgisinde din-i İslama hizmet eden tüm meslek ve meşrepler kastedilerek meşhur “cadde-i Kübrâ-yı Kur’âniye” yolu açılmıştır.

Mealcilik akımı: Ana omurgadan sapış

Son yıllarda iştihar eden Kur’an -hakikatte meal- Müslümanlığında ise çok farklı bir anlayış hüküm sürmektedir. Kur’an’a odaklanma adına hadîs-i şeriflerden başlayarak İslam tarihi boyunca kaleme alınmış sayısız eseri ve müelliflerini “uydurulmuş din” adı altında etiketleyecek cür’eti kendisinde bulan bir akım karşımızda duruyor. Zihni modern çağın getirdiği pozitivist ve determinist şartlanmalarla kirlenmiş, tüm ömrünü hadislerin muhafazasına adamış ve bu yolda tedris görmüş büyük zatlara karşılık kendi neye harcadığı belirsiz ömrünü ve neye hizmet ettiği anlaşılmaz eğitim sistemini daha yeğ tutma gibi ahlaki marazlara duçar olmuş bu kişilerin psikolojik okumalarını yapmak bu yazıda niyetlendiğim bir şey değil. Gözden ırak ettikleri belki de görmek istemedikleri birçok husustan “yaratılıştaki çeşitlilik” meselesini kendi alanımdan bir örnekle açmaya çalışacağım.

Kanun örneği: Değişkenlere bağlı hukuk

Kanun metinlerinin kanun koyucular –legacy– tarafından ihdâs edildiği malumumuzdur. Kanun koyucu kanun metnini tasarlayıp sunduktan sonra uygulama aşamasını doktrin, içtihat vb. pratik hukuka bırakır. Neden kanun koyucuların, “Bize kanun metinleri yeter!” gibi bir iddiası yoktur? Zira bilirler ki hukuk dinamiktir. İnsandan insana, yöreden yöreye, zamandan zamana farklılıklar gösterir. Bu değişkenlere bağlı olarak çeşitli adalet anlayışları ve uygulama biçimleri zuhur eder.

Peki ne yapılmalıdır? O kanun metinleriyle kanun koyucuların kastettiği manaları yorumlayacak ve farklı ihtiyaçlara cevap verilmesini sağlayacak birçok hukuk adamı ve doktrinsel kitap ortaya çıkmalıdır. Ta ki kanun koyucunun çeşitli durumlarda ne tür çözümler sunmak istediği anlaşılsın ve anlatılsın. Bunun için kanun koyucular kanun metinlerini mümkün olduğunca genel ve kapsamlı hazırlamaya çalışırlar.

Farz edelim ki bir gün bütün kanun koyucular birleşip: “Bundan sonra kanun metinleri dışında bir hukuk kaynağı tanımıyoruz. Milletin aklını farklı farklı içtihatlarla ve doktrinlerle bulandırdığınız yeter. Kanunlar apaçık hazırlanmıştır. Farklı hukuk adamlarına ve yorumlarına gerek kalmamıştır. Bizim tek güvenilir hukuk kaynağımız vardır o da Kanun’dur” diye bir açıklamalarda bulunsalar ne olurdu?

Böyle bir açıklama kendi hazırladıkları kanunları donuklaştırarak tarihe gömmeleri anlamına gelirdi. Kimsenin yorum çıkarıp eser kaleme alamadığı, hangi duruma nasıl tatbik edileceğinin bilinemediği, üzerine farklı fikirler eklenerek zenginleştirilemeyen ölü metinler yığını!

Tenevvü-ü esmânın gerektirdiği: İnsanlar adedince tarik

İşte Cenab-ı Hak esmasının çeşitliliği iktizasınca bütün insanları sûreten olduğu gibi sîreten de farklı yaratmıştır. Her bir insanda farklı isimler galip olagelmektedir. Bu sebepten hakka giden yolların farklılaşması ve hakikat anlayışlarının çeşitlenmesi kaçınılmaz olmuştur. Mesela kendisinde galip olan bir ismin gereğince hareket eden biri, diğer bir hakikat arkadaşını da aynı pencereden bakmaya davet etmekle yetinmeyip zorlamaya girişirse onda yer alan fıtratla çelişebileceğinden dolayı Bediüzzaman “maksatta ittifak, vesilelerde ihtilaf” vurgusu yapmıştır. Zira kendi fıtratında olmayan bir yola zorlanan şahıs taklitçiliğe meyledebilecektir. Bu da Allah’ın verdiği temiz ve orijinal fıtratın aşındırılması manasına gelir. Bu nedenle Cenab-ı Hakka giden insanlar adedince tarikler vardır demek yanlış olmaz. Meğer ki Kitap ve Sünnetin düsturlarıyla ters düşsün…

“Bize Kur’an yeter” iddiası: Çeşitliliğin ıskalanması

Bu sebepten mealcilik akımının bahtsız temsilcileri her şeyden evvel insan fıtratının püf noktasını ıskalamaktadırlar: Her insan ayrı bir âlemdir. Ve her insanın ihtiyacını karşılayacak kâbiliyette olan Kur’an’ın bu câmiiyetini ortaya çıkartacak olan âlimlere ve eserlerine her asırda şiddetle ihtiyaç vardır. Aksi halde ise Kur’an’ın -Allah muhafaza- insanlar açısından donuk metinler yığınına dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Asrın, coğrafyaların ve insanların ihtiyacına göre farklı âlimler ve eserler istisnasız her asırda ümmetin imdadına gönderilmiştir ve gönderilmektedir. Bunlardan kat-ı nazar edip Kur’an’a odaklanmakla Rabbimizin muradının daha iyi anlaşılacağının zannedilmesi en hafif tabirle bir aldanıştır.

Hasılı yaratılıştaki çeşitlilik, çeşitli istifade imkanlarını ve yollarını gerektirir. Bu yüzden her asırda ümmete yön veren âlimlere ve o asrın idrakine uygun kitaplarına ihtiyaç vardır ve olacaktır.

Zaten bu akımın ileri gelen şahıslarından birinin çelişkisini bir kullanıcı Twitter’da şöyle ifşa etmiş:

Bize kitap olarak Kur’an yeter diyen adamın on iki kitabı var.

Abdülhamid Karagiyim
Latest posts by Abdülhamid Karagiyim (see all)
Share

4 thoughts on “Bir mealcilik eleştirisi: Tek kitap bize yeter mi?

  1. Allah razı olsun. Kendi adıma gayet istifade ettim. İnsanlarla bu konuyu tartışırken atıfta bulunacağım inşallah. Kuranın kendi kendini savunduğu bu helaket asrında bahsi geçen akım sadece müminleri kurandan uzaklaştırmanın bir başka yoludur. Sizlerinde bahsettiği insan yaratılışına atıfta bulunarak şunu belirtmek isterim; nasıl ki kainatın sırlarını açabilecek, esmai ilahiyenin sırlarını keşfedecek bir kabiliyetle yaratılmışsak aynen öylede sırlı olan kainatın sırlı rehberinide çözmek kabiliyeti insanda mevcuttur. Ve dahi imtihan sırrı gereği bu sırları çözmek anlamak dua, kabiliyet, azim ve çalışma nisbetinde belirli sayıda insanlara nasip oluyor. Bu keşifler İlim ve feyiz olup eğitim öğretim ile insanlığın damarlarına yayılıyor. İslam düşmanları bu silsileyi bozarak bizleri binbeşyüz yıllık tefekkür ve araştırma birikimimizden uzaklaştırmak koparmak istiyorlar. Allah cümlemizi muhafaza buyursun inşallah.

  2. Allah razı olsun yazı için.
    Tek kitap Kuran söylemiyle, ayrıca, farkında olarak veya olmayarak Kuran etrafında gelişecek fikri ve kalbi yoğunlaşmaların önüne geçiliyor. Toplum içinde bir konu hakkında ne kadar söz söylenirse insanların zihni o kadar oraya kayar ve o konuda düşünme ihtiyacı hisseder. Bu yüzden mümkün oldukça farklı bakış açıları sunup başkalarının iman hakikkatleri hakkındaki fikirlerinden de yararlanmak gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.