Bizim ev

Bizim ev

BİR ANLATICININ EVİNDEKİ huzurun sebeplerini dile getirdiği heyecanlı konuşmasından işittiklerimi paylaşmak istiyorum, bu yazıda…

“Bizim evimiz dünyadaki cennetimiz. Bizim evimiz, iyi günde kötü günde beraber olmaya azmettiğimiz huzur kutumuz” diye başlayan selis konuşma şöyle devam ediyordu:

Bizim evin efradının fıtri bir tarzda birbirini dinleme vakitleri olur. Bu vakte bir de isim verdik kıyamet kopsa, zaman dursa o neşeli vakti elimizden alamayacağına dair bir isim: muazzam şura. Neden böyle bir isim derseniz çünkü onun üstünde vahiy ve nebi var bir de nebevi düsturlar, geriye kalan tüm değerlendirmeler bu düsturlara uymazsa onlar hep muazzam şuranın altında kalıyor. O böyle demiş, bu böyle demiş söylentilerini pek de tanımıyoruz. Bu sebeple muazzam şura gibi büyük bir isim bulduk.

Bu arada elbette çok eksiklerimiz var. Fakat birbirimize ne söylesek, birbirimize nasıl davransak, neler yapsak daha güzel olabiliri burada öğreniyoruz. Bu muazzam vakitten vazgeçip fikir alışverişi yapmazsak, konuşmazsak, zaman kaybı oluyor; daha önemli işlerimiz var diyerek pes etsek asıl aradığımız mutluluğu kaybedeceğimizi hepimiz biliyoruz. Pes etmek deyince elbette pes ettiğimiz durumlar da var. Mesela birbirimizi kırmaktan, üzmekten pes ediyoruz, birbirimizden isteklerimizi yapmakta zorlandığımızda isteklerimizden pes ediyoruz, kurulmuş saat gibi bizce aynı eksiklikleri söylemekten pes ediyoruz.

Bu arada neleri yapabilirsek güzel netice alıyoruz, ben anlatayım sizler neler yapılmaması gerektiğini anlarsınız. Belki biraz da neler yapılmaması gerektiğini anlatırım. Bu yapılmaması gerekenler menhus bir gerilime sebep oluyor zaten, o kasavetten anlarsınız ki vazgeçmeniz gereken istekler girdabına girmişsiniz. Hemen o bitmeyen istekler girdabından vazgeçip pes ederseniz, iyi bir pes etme yaşamış olursunuz. Böyle bir durumla karşılaşmamak kaçınılmaz oluyor bazen. Yaratanımız acizliğimizi anlayalım diye istediklerimizin olmamasını, yapılmamasını zaman zaman karşımıza çıkarıyor ve diyor ki: “Allah benim, siz kullarımsınız.” “Zaten kimse tüm isteklerimize cevap veremez ve kimsenin tüm istedikleri de yapılamaz; bizi yaratandan başka böyle bir zorunluluğumuz yok” diyerek bu manadaki bir tefekkürle hiffet bulabilirsiniz. Belki Allah’a iltica ve tazarru için yaşamamız gerekenler bunlar. Bakın Allah için ne güzel pes ettik. Yine pes etmemiz gereken bu gibi menhus haller karşımıza çıkacak, peşimizi bırakmayacak fakat biz ondan kurtulma çaresini bulduk. Haydi onu def edelim, Allah’a iltica edelim ve güzel bir şura için neler yapmamız gerektiği ile alakalı pes etmeyeceklerimize geçelim.

Bizim bu muazzam şuramız elbette iş yeri toplantısı, veli toplantısı gibi olmuyor. Bu istişaremiz öyle öğretmen-öğrenci, amir-memur ilişkisi tarzında da geçmiyor. Aile ilişkilerini sosyal hayatımızdaki ilişkilerle karıştırmamaya dikkat ediyoruz.

Muhabbetimizi, Peygamberimiz’in (asm) eşleri, çocukları hususan Hazret-i Enes (ra), Hazret-i Talha (ra) gibi hizmetkarları arasında geçen muhabbetlere benzetmeye çalışıyor, onlara özeniyoruz. Peygamberimiz (asm) eşini ve çocuklarını, tanıdığı ve tanımadığı kişileri saatlerce dinlermiş; bunu başarmak en büyük hedefimiz. Ne dostlarına ne eşine ne de çocuklarına kırıcı sözü olurmuş. Onlara asla vurmazmış. Gerçi vurmak noktasında buna hiçbirimiz cüret edemiyoruz yalnız şu kırıcı konuşmak noktasında biraz duaya ihtiyacımız var. Yine Peygamberimiz (asm) sıkıldığında, sıkıcı bir vaziyet yaşadığında eşini ve çocuklarını değil kendini cezalandırırmış; gidermiş mescitte yatarmış, onların acizliklerini suistimal etmez, kendi aczini keşfedermiş. Böyle yüzlerce misalleri var, buna da bazen özendiğimizde bizim evimizde de harikulade keşifler oluyor.

Öyle aşırı şaşalı, dışı cilalı içi kof modern metotları işitiyoruz, okuyoruz fakat o kaidelerle pek de ilerleyemiyoruz. Tabii ki onlara da bakıyoruz. İstifade ettiğimiz yanları oluyor; istifade ettiklerimizi alıyor, uçuk kaçıklarını da çöpe atıyoruz. Yok, sekiz dakikada ikna oluyormuş, yok hemen evet diyormuş, yok insanlar bizim kıymetimizi hemen bilecekmiş, hemen zengin olacakmışız, illa başarılı olacakmışız; bunlar eğer nebevi metoda uymazsa bizim canımızı sıkıyor, nebevi metotla uyum içinde olanları da kaçırmamaya çalışıyoruz. Başta da söylediğim gibi ayet ve hadis gibi muhkemler dışında değişmez doğrular edinmiyoruz, ayet ve hadisleri de ailemize münasip bir tarzda tatbik etmeye dikkat ediyoruz.

Günlük yarım saat ile bir saat arası değişen, tamamen sohbet havasında geçen, evimizin kâh salonunda kâh mutfağında, çoğu kez de eve en son gelen kimseyi karşıladığımız, orada oturmazsınız diye düşüneceğiniz, vestiyerin yanında oluyor bu muhabbetlerimiz.

Bu vestiyer önünde, biz ebeveynler olarak hırslarımıza yenilememeyi başardığımızda evin fertleri hatipler gibi ilham verici haykırışlarda bulunuyor. Evimizin bülbülünden uçmasını, balığından yüzmesini bekleyebildiğimizde, onlar da kendilerinden yapabildiklerinin istenmesinin hazzını yaşıyorlar. Bazen de yapabildikleri yeni güzel işleri yapmak veya anlatmak istemiyorlar. O vakit orada çok debelenmeden hemencecik sevdiği işleri anlatmak, yaptığını göstermek isteyene dönüyoruz hep beraber.

Yavrucaklar da bu muhabbetler vesilesi ile anne ve babalarının yapabileceklerini istemeyi öğreniyorlar. Anne ve babalarının güçlerinin yetmeyeceği isteklerde bulunmuyorlar. Sınırlarımızı biliyorlar; özel zamanı, özel hocayı, özel odayı bazen ayarlayamadığımızda bunu anlamayı öğreniyorlar. Ben ne dersem olmalı bencilliğinden sıyrılıp birbirimizin sınırlarını önemsediğimizde biz oluyoruz ve bu da mutluluğumuza ayrı bir katkı sağlıyor.

Simamızın hep mütebessim olmasına dikkat ediyoruz. Gözümüzün önüne gelen saman çöplerini def edip dağ gibi güzellikleri görünce komşunun kazı evimizde tavuk görünüyor, bizim civcivimiz ise koca bir deve kuşu.

Evimizde, anne babaya şefkatli himayeleri için teşekkürü önemsiyoruz. Bizler de hakiki rızkı verenin Allah olduğunu çocuklarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Böyle olunca anne babalar şımarmıyorlarmış. “Anne baba şımarır mı?” diyeceksiniz elbette şımarır; yaptıkları fedakarlıkları, çocuklarının güzel gözlerinden, tatlı ellerinden, öpülesi topuklarından daha kıymetli görürlerse bu bir şımarıklık olacaktır.

Kendini merkeze alarak konuşan birisi olursa üzülüyoruz. Hepimizin duygularını düşünerek ve kontrol ederek konuşmasını bekliyoruz. Muhabbetimizi yönlendiren otoriter kimseye de müsaade etmiyoruz yani böyle bir güce müsaade etmediğimizde ifadeler daha anlaşılır oluyor. Herkes günlük yaşadığını anlatıyor. Muhabbetlerimizde küçük büyük, kimsenin sözünü kesmiyoruz; herkes anlatmak istediğini son heyecanına kadar anlatma hakkının olduğunu biliyor. Her gün bu muhabbete zaman ayırdığımız için evimizin şurası az gündemli ve çok dinlemeli oluyor. Geri kalan bir şeyler olursa bir sonraki gün devam ediyoruz. Böylelikle herkes duygularını anlatıyor, bunları dinleyememiş olsaydık birçok güzellikleri kaybedermişiz, iyi ki böyle bir saatimiz var. Aile bireylerimizin ne güzel fikirleri ne muazzam duyguları var olduğunu dinleyebilmek gerçekten büyük bir bahtiyarlık…

Muhabbet sonuna kadar oturup düzgün ve dikkatlice birbirimizi dinlememiz gerektiğini söylüyoruz fakat bu muhabbet esnasında oturup kalkana da çok karışmıyoruz. Zaten muhabbetin kıvamını bulursak kimse yerinden kalkmak da istemiyor.

Ancak evimizin meselelerini birbirimizden izinsiz kimse ile istişare etmiyoruz.

Birbirimizi kıyaslama girdabına da girmiyoruz. Zannederim ki evimizin kaideleri sadece bizim eve mahsustur. Çünkü bizim evdeki anne baba ve çocukların aynısı başka hiçbir yerde yok. Bu birlikteliğimizin benzersiz olduğunu biliyoruz dolayısıyla kaidelerimizi kimsenin kaideleri ile yarıştırmıyoruz. Kimseye benzemeye çalışmıyoruz. Kimse de bize benzemeye çalışmasın istiyoruz. Mutluluğumuzun çok özel olması ve huzurumuzun kimseye benzememesi de bu sebepten. Belki başkası bu kaidelerle mutsuz olabilir. Onların mutlu olduklarıyla da biz mutsuz olabiliriz.

Çok küçük bir hatıradan hepimiz mutlu olabiliyoruz. Onun için kimse hatıram küçük diye anlatmamazlık yapmıyor. Hatta yaşanan hatalardan dahi mutlu olabilmeyi başardığımızda aile içi olması gereken şeffaflığı yakalayabiliyoruz ve o da ayrı bir talim ayrı bir mutluluk sebebi oluyor.

En önemli gündemlerimizden biri ise birbirimize yardımcı olabilmemiz. Bu gündemi konuşmaya başladığımızda herkes kucak dolusu iyiliklerle geliyor. Aile fertlerimizden bazıları yardımcı olmak için yaptığı bazı işleri anlattığında biz o iyilikleri fark edemediğimizi anlıyoruz. Bu fedakarlıkları anlamaya sebep olan küçük öyküler bizi çok duygulandırıyor. Anlık da olsa kendine güvenme sarsıntısı yaşayıp yaptıkları iyilikleri anlatamayanlarımız da oluyor. Onlara cesaret verip onların ailemize yardımlarını desteklerini sıraladığımızda o da heyecana gelip başlıyor anlatmaya. Bu vesile ile biz de nankörlükten kurtuluyoruz. Bir de bu davranışımız, yardımlarını bir sebeple bize anlatmaktan geri duran aile bireyimizde samimi bir öz güvene sebep oluyor. Yardımları o anda aklına gelmeyenlere biz hatırlatıp yaptığı yardımları minnetle anlatıyoruz. Söyleyecek bir sözü olmayanı da hiç tenkit etmeden geçebildiğimizde cıvıl cıvıl olmaktan kendimizi alamıyoruz.

Daha neler yapıyoruz neler; kadir kıymet biliyoruz ve birbirimizin kıymetini bilmediğimiz anlar için pişman olacağımızı birbirimize bir vesile ile hatırlatıyor, birbirimizi bu hakikate ikna etmeye gayret ediyoruz.

Muhatabiyetlerimizde “hayırlı sabahlar, hayırlı geceler, ellerine sağlık, özür dilerim, kesene bereket, teşekkür ederim, seni seviyorum, iyi ki varsın, Allah senden razı olsun, yapabileceğim bir şey var mı, varlığın bana huzur veriyor” gibi ifadelerimizin bizi zayıflatmadığını bilakis bizi güçlendirdiğini görüyoruz. Bu ifadeleri pahalıya satmaksızın yeri geldiğinde kullanmak cömertliğinden kaçınmıyoruz. Hatta bazen yaptığımız hataların şimdi değil gelecekte farkına varılacak olsa o davranışımız adına dahi şimdiden özür diliyoruz. Henüz olmamış veya geçmişte kalmış iyiliklere yeniden olmuşçasına teşekkürler ediyoruz.

Herkesin isteğini kıymetli buluyoruz. “Bana göre mantıksız” ifadesini aile olarak kullanmadığımızda herkes isteklerini rahatça söyleyebiliyor. “Tek bir doğru vardır” taassubundan kurtulduğumuzda ise yeni doğruların doğduğunu görebiliyoruz. Gerektiği yerde gösterebildiğimiz güzel esnekliklerimiz olduğunda da yine gün yüzüne çıkmamış doğruların doğmasına şahitlik ediyoruz.

Heyecanla beklediğimiz bu muhabbetimiz bazen yerini küçük tiyatrolara bırakıyor. Bu tiyatrolar ile herkesin güçlü ve zayıf yönlerini görebiliyoruz. Aile bireylerimizin güçlü yanlarını kendimiz için bir fırsat biliyor, o güçlerden istifade ediyoruz. Birbirimizin zayıf yönlerini ise ezici ve baskıcı olmadan tekmil etmeye çalışıyoruz. Herkesin önde olduğu halleri ile geride olduğumuz hallerimizi mezcettiğimizde güçlü ve mutlu bir aile olabiliyoruz. Yani evimizin en güçlüsü ve mutlusu bir fertten müteşekkil değil hepimiz birbirimiz olunca o şahs-ı manevide ortaya çıkıyor.

Bu muhabbetli istişare ile bizim ev neşeli ve bu istişare saati ile çok güzel neticeler alıyoruz. Size de tavsiye eder miyiz? Elbette evet; ailenizin şekline münasip tarzı bulursanız. Yoksa suratlarınız asık olacaksa asla…

Ömer Faruk Topçuoğlu
Latest posts by Ömer Faruk Topçuoğlu (see all)
Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.