Lisan-ı hâl, sözlüklerde “hâl dili” olarak geçer. Hâl kelimesi ise “vaziyet, görünüş, tavır, suret, keyfiyet” anlamlarına gelir.[1] Yani “Bir şeyin görünüşü ile bir mana ifade etmesi”dir.[2] Yine başka bir tarifte ise “Akılları gözlerinde olan avama ders veren fiil”[3] olarak geçmektedir.
Bediüzzaman’ın kardeşi ve aynı zamanda Arabça telif edilen İşaratü’l-İ’caz tefsirinin mütercimi olan Abdülmecid Nursî, İşaratü’l-İ’caz’daki Bakara Suresi’nin tefsirinin bir bölümünde geçen “Cenab-ı Hakkın tecellisine mizan olacak, kâffe-i kelimatıdır ki, eşcar kalem, denizler mürekkep olsa, o kelimatı yazıp bitiremezler.” cümlesine bir haşiye düşerek şöyle der: “… Biri kal, diğeri hâl olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kalin kelimatı elfaz ise, lisan-ı hâlin kelimatı da ahvaldir.” Daha sonra ise meşhur Arab şairlerinden İbnü’l–Mu’tez’in şu sözünü nakleder: “Kitab-ı kebiri kâinatta yaratılan herhangi bir şey, Halıkın azametine delalet eden bir kelime-i hâliyedir.”[4] Yâni, “Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp, Onu tesbih etmesin.”[5] sırrınca, her şey lisân-ı mahsusu ile Halıkını yâd eder, takdîs eder.”[6]
Lisan-ı hâl, Risale-i Nur Külliyatı’nda oldukça sık geçen bir kavramdır. Bediüzzaman’a göre lisân-ı hâl, bütün mevcudatın nihayetsiz tarzlarda, reddedilemez hadsiz fıtrî şehadetini tazammum eden bir dildir.[7]
Öncelikle fıtrat ve fıtrilik kelimeleri üzerinde durmak gerekir. Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, peygamberlerin sünneti, kâlb-i selim, adetullah. Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, içgüdü, istidât gibi manalara da gelir. Terim olarak fıtrat: “Allah’ın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır.”[8]
Fa-ta-ra fiil kökünden türeyen “fatr” yarmak, ayırmak; “iftar” orucu açmak; “infitâr” yarılmak, açılmak; “futûr” yarıklar, çatlaklar anlamındadır. Fıtrat, ilk yaratılışı kavramlaştırdığı gibi, sürüp giden her yaratılışı da anlamında toplar. Yani herhangi bir şeyin bir maddeden veya ilk yaratılıştaki gibi yokluktan ilk icadı ve ilk çıkışına fatr, bunun ortaya çıkış biçimine ve taşıdığı özellikleriyle birlikte görünüşüne fıtrat denir. Yaratığın fıtrat üzerinde kazandığı öz niteliklerine de tabiat denilmiştir. Kâinatın Allah’ın fıtratı üzere işleyişi İslâmî dilde âdetullah, sünnetullah, fıtratullah ifadeleriyle isimlendirilir.[9]
Muhyiddin İbn-i Arabi ise “fıtrat” sözcüğüne “bir şey üzerine yaratılmak” manasını verir. “Fıtrilik” fıtrat kelimesinden türetilmiştir ve fıtrata yani yaradılış maksadına uygun olan anlamına gelir.[10]
Görülüyor ki, yukarıdaki tanımlamaların da ihatasıyla Cenab-ı Hak, Fâtır-ı Hakîm ve Kàdir-i Alîm ünvanlarıyla, kâinatı ve içindeki mevcudatı yaratırken bir maksada uygun olarak yaratır. Bediüzzaman’ın Sözler’deki ifadesiyle, “Fâtır-ı Hakîm ve Kàdir-i Alîm kemal-i intizamla, her şeyi güzel yaratmış, güzel teçhiz etmiş, güzel gayelere tevcih etmiş, güzel vazifelerle tavzif etmiş, güzel tesbihât yaptırıyor, güzel ibadet ettiriyor.”[11]
Peki, mevcudat bu fıtrî şehadeti ya da fıtratın şehadetini nasıl yapmaktadır?
“Evet, bütün mevcudâtın lisân-ı hal ve kàl ile ettiği tesbihât, bir tek Zât-ı Mukaddesin vücudunu gösteriyor. Evet, fıtratın şehâdeti reddedilmez. Delâlet-i hâl ise, hususan çok cihetlerle gelse, şüphe getirmez.”
“Bak, hadsiz fıtrî şehadeti tazammun eden ve nihayetsiz tarzlarda lisan-ı hâl ile delâlet eden ve mütedâhil daireler gibi bir tek merkeze bakan şu mevcudâtın muntazam suretleri, her biri birer dildir ve mevzun heyetleri, her biri birer lisan-ı şehâdettir; ve mükemmel hayatları, her biri birer lisan-ı tesbihtir ki, (…) o bütün diller ile pek zâhir bir surette tesbihâtları ve tahiyyâtları ve bir tek mukaddes zâta şehâdetleri, ziya güneşi gösterdiği gibi, bir tek Zât-ı Vâcibü’l-Vücudu gösterir ve kemal-i ulûhiyetine delâlet eder.”[12]
Anlaşılıyor ki mevcudat, fıtrî şehadetlerini muntazam suretleriyle, mevzun heyetleriyle, mükemmel hayatlarıyla ve daha birçok cihetlerle yapmaktadır.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan lisân-ı hâl misalleri:
“Esbabın içtimaı, müsebbebin icadına bir duadır. Yani: Esbab bir vaziyet alır ki, o vaziyet bir lisan-ı hâl hükmüne geçer ve müsebbebi Kadîr-i Zülcelal’den dua eder, isterler. Mesela: Su, hararet, toprak, ziya bir çekirdek etrafında bir vaziyet alarak, o vaziyet bir lisan-ı duadır ki: ‘Bu çekirdeği ağaç yap, ya Hâlıkımız!’ derler. Çünkü o mu’cize-i harika-i kudret olan ağaç; o şuursuz, camid, basit maddelere havale edilmez, havalesi muhaldir. Demek içtima-ı esbab bir nevi duadır.”[13]
“Yeryüzünün tarlasında nebâtâtın her bir tâifesi, lisan-ı hâl ve istidad diliyle Fâtır-ı Hakîmden sual ediyorlar, dua ediyorlar ki, ‘Ya Rabbena! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün herbir tarafında taifemizin bayrağını dikmekle, saltanat-ı Rubûbiyetini lisanımızla ilan edelim; ve rûy-i arz mescidinin her bir köşesinde Sana ibadet etmek için bize tevfîk ver ve meşhergâh-ı arzın her bir tarafında Senin Esmâ-i Hüsnanın nakışlarını, Senin bedî ve antika sanatlarını kendi lisanımızla teşhir etmek için bize bir revac ve seyahate iktidar ver’ derler.”[14]
“Bütün mevcudat, güya lisan-ı hâl ile, Veyse’l-Karanî gibi şöyle münâcât eder, derler ki: ‘Ya İlahena! Rabbimiz Sensin. Çünkü biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden aciziz. Demek bizi terbiye eden Sensin. Hem Sensin Hâlık. Çünkü biz mahlûkuz, yapılıyoruz. Hem Rezzak Sensin. Çünkü biz rızka muhtacız; elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren Sensin. Hem Sensin Mâlik. Çünkü biz memlûküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek Mâlikimiz Sensin.'”[15]
“Bak, başında çok süt konserveleri taşıyan hindistan cevizi ve incir gibi meyvedar ağaçlar, rahmet hazinesinden lisan-ı hâl ile süt gibi en güzel bir gıdayı ister, alır, meyvelerine yedirir, kendi bir çamur yer. Nar ağacı sâfi bir şarabı hazine-i rahmetten alıp meyvesine yedirir, kendisi çamurlu ve bulanık bir suya kanaat eder. Bak, başında çok süt konserveleri taşıyan hindistan cevizi ve incir gibi meyvedar ağaçlar, rahmet hazinesinden lisan-ı hâl ile süt gibi en güzel bir gıdayı ister, alır, meyvelerine yedirir, kendi bir çamur yer. Nar ağacı sâfi bir şarabı hazine-i rahmetten alıp meyvesine yedirir, kendisi çamurlu ve bulanık bir suya kanaat eder.”[16]
“Bir çiçek, kendince bir nakş-ı san’atı gösterip, lisân-ı haliyle esmâ-i Fâtırı zikrettiği gibi; küre-i arz bahçesi dahi bir çiçek hükmündedir, gayet muntazam küllî vazife-i tesbîhiyesi vardır. Nasıl ki bir meyve, bir intizam içinde bir ilânâtı, tesbihâtı ifade ediyor; öyle de koca bir ağacın heyet-i umumiyesiyle gayet muntazam bir vazife-i fıtriyesi ve ubûdiyeti vardır. Nasıl bir ağaç yaprak, meyve ve çiçeklerinin kelimâtı ile bir tesbihâtı var; öyle de koca semavât denizi dahi kelimâtı hükmünde olan güneşler, yıldızlar ve ayları ile Fâtır-ı Zülcelaline tesbihât yapar ve Sâni-i Zülcelaline hamd eder ve hakeza, mevcudât-ı hariciyenin her biri, sureten câmid, şuursuz iken, gayet hayatkârâne ve şuurdarâne vazifeleri ve tesbihâtları vardır.”[17]
“Bütün mevcudât lisân-ı hal ile, ‘Bismillah’ der.“[18]
“Bu harika yıldızlar, bu acîb güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semâvâtında, Senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve Senin idare ve tedbîrin ile teshîr ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Hàlıka tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hâl ile derler.”[19]
“Bu harika yıldızlar, bu acîb güneşler, aylar, Senin mülkünde, Senin semavâtında, Senin emrinle ve kuvvetin ve kudretinle ve Senin idare ve tedbirinle teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Halıka tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ı hal ile Sübhânallah, Allahuekber derler.”[20]
“Bütün hayvanat ve kuşların bütün nevileri ve taifeleri ve milletleri, bil’ittifak, lisan-ı kàl ve lisan-ı halleriyle Lâ ilâhe illâ Hû deyip, zemin yüzünü bir zikirhane ve muazzam bir meclis-i tehlil suretine çevirmişler; herbiri bizzat birer kaside-i Rabbânî, birer kelime-i Sübhanî ve manidar birer harf-i Rahmanî hükmünde Sânilerini tavsif edip hamd ü senâ ediyorlar vaziyetinde gördü. Güya o hayvanların ve kuşların duyguları ve kuvaları ve cihazları ve âzâları ve aletleri, manzum ve mevzun kelimelerdir ve muntazam ve mükemmel sözlerdir.”[21]
“Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur, Senin mülkünde, yalnız Senin kuvvet ve kudretinle ve ancak Senin irade ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyetinin emirlerine teshir ve fıtrî vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi için değil, belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ile Sânilerini ve Mâbudlarını kusurdan, şerikten takdis ve nimetlerine şükür ve hamd ederek, her biri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.”[22]
“Bütün zîhayatlar hayatlarının lisan-ı hâlleriyle Hâlıklarına takdim ettikleri manevi hediyelerini ve lisan-ı hâlle hamd ve şükürlerini, o Zât-ı Vacibü’l-Vücuda biz de takdim ediyoruz.”[23]
[1] Osmanlıca-Türkçe Yeni Lûgat, Abdullah Yeğin, Hizmet Vakfı Y.
[2] http://osmanlica.sozluk.info.tr/Lisan-i%20hal.html
[3] Osmanlıca-Türkçe Yeni Lûgat, Abdullah Yeğin, Hizmet Vakfı Y.
[4] İşaratü’l-İ’caz,Yeni Asya Yay., s. 344.
[5] İsrâ Sûresi: 44.
[6] İşaratü’l-İ’caz,Yeni Asya Yay., s. 344.
[7] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=605
[8] İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, Beyrut, (t.y.), V, 55.
[9] Râgıp el-İsfahânî, el-Müfredât, 38 vd.; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, III, 1889 vd.; Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, İstanbul 1986, 198 vd.
[10] http://tr.wikipedia.org/wiki/Fıtrat
[11] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=321
[12] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=605
[13] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Mektubat&Page=289
[14] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=321
[15] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Mektubat&Page=234
[16] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Lemalar&Page=128
[17] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=473
[18] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sozler&Page=12
[19] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Lemalar&Page=351
[20] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=45
[21] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=108
[22] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=Sualar&Page=54
[23] http://www.risaleinurenstitusu.org/index.asp?Section=Kulliyat&Book=HutbeiSamiye&Page=25
- Gitarlı genç - 15 Mart 2015
- Bir Cuma terapisi - 25 Nisan 2014
- Bütün mahlûkatın ortak ve fıtrî dili: Lisan-ı hâl - 26 Mart 2014