Din nasihattir

Din nasihattir

PEYGAMBER EFENDİMİZ (asm) bir hadis-i şeriflerinde “Din nasihattir” buyurur. Nasihat, yol gösterme, akıl öğretme ve öğüt verme anlamlarına gelir.  İslam dininin kaynağı olarak Kur’an ve Sünnet bütün insanlara ve Müslümanlara bir hidayet rehberi ve yol göstericidir. İman eden bir insana düşen ilk vazife Kur’an ve Sünnette bildirilen emir ve yasaklara uygun davranıp kendisini belli bir düzen ve istikamete sokmasıdır.

Kur’an ve Sünnette bildirilen emir ve yasaklara uygun hareket etmek aynı zamanda “hayırlı ümmet” olma ile de yakından ilgilidir. Ayet-i kerimede “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız” (Âl-i İmran 3/110) buyrulur. En hayırlı ümmet olmanın vasfı emirleri yapmak ve hatırlatmak, yasaklardan uzak durmak ve başkalarını da uzak tutmak için çalışmaktır.

Bu bağlamlarda baktığımız zaman bize düşen ve esas olan kâinatta şahit olduğumuz düzen ve dengeye bize bildirilen emir ve yasaklar çerçevesinde kendi duygularımızı istikamete sokarak ayak uydurmak olmalıdır. Yapılan nasihate kulak verip bütün duygularımızla onu benimseyip adımlarımızı ona göre ayarlamaktır.

Bir insandan imtihan dünyası içerisinde beklenen ve olması gereken nasihate uyarak kendisine çekidüzen vermesidir. Nasihate kulak verilmediğinde ne olacak dersek? Evvela kendi toplumsal gerçekliğimiz bağlamında meşhur olan bir sözü hatırlayalım “Bir musibet bin nasihatten iyidir” denilir. Musibet tecrübe edilen ve nasihatten daha tesirli bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Nasihatlere dikkat etmeyen birisi karşılaştığı istenilmeyen durum karşısında muhasebesini yapabilmekte ve kolayca hatasının farkına varıp önceden tecrübe edilmiş nasihatlerin değerini kavramaktadır. Aciz ve fakir olduğumuz bize çokça söylenir ama gelen bir musibet karşısında hakiki olarak tecrübe ile hissedişimiz ve kavrayışımız daha tesirli olmaktadır. Mesele musibete ihtiyaç kalmadan kavramak ve hissetmek olmalı.

Dini bağlamda baktığımız zaman eğer insanlar birinci aşamada nasihat ile istikamete gelmezse musibetle ikaz edilebilmektedir. Ta ki yapılan hata ve yanlışın farkına varılıp bir muhasebeye vesile olunsun. Her gelen musibetin ikaz için olmadığı da hatırda tutulmalıdır. Bazıları için musibet ikaz ve ihtar bazıları için iltifat ve ikram bazıları için günahlara kefaret bazıları için de makamlarının yükselmesi ve artmasına binaen gelmiş olabilir. Bundan dolayı genelleme ve toptan yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.

Aklı başında olan insan evvela nasihatlerden ders almalı, Kur’an’da bahsedilen geçmiş kavimlerin hallerinden ibret ve ders almalı. Bir musibete düştüğü zamanda kendi muhasebesini yapmalıdır. Birileri, başkaları için değil herkes kendi nefsi için muhasebe yapmalı ve düşünmelidir. Musibet umumi geldiği zaman da yine umumi olarak düşünelim. Faturayı belli grup ve kimselere kesmeyelim, kendimizi de umumun içine dâhil edelim. Belki hayırlı ümmet olma vasfının iki veçhesini hakkıyla yerine getirmemekten kaynaklı bir hadise yaşıyoruzdur. Kendimize bakan yönlerine odaklanmak yararlı olacaktır.

Burada bitirirken Bediüzzaman hazretlerinin şu paragrafı ile tefekküre devam edelim…

İ’lem eyyühe’l-aziz! Mer’ayı tecavüz eden koyun sürüsünü çevirtmek için çobanın attığı taşlara musâb olan bir koyun lisan-ı haliyle “Biz çobanın emri altındayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Madem onun rızası yoktur, dönelim” diye kendisi döner, sürü de döner.

Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsi ve dâll değilsin. Kaderden sana atılan bir musibet taşına “Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz” (Bakara 2/156) söyle ve merci-i hakikîye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.

Mehmet Kaplan
Latest posts by Mehmet Kaplan (see all)
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.