BEŞER OLARAK HER davranışımıza sorumluluk eşlik etmiyor. Kimi zaman sonucunu hiç düşünmeden kimi zaman da yeterince düşünmeden davrandığımız oluyor. Örneğin bize göre sadece kendimizi ilgilendirdiğini düşündüğümüz bir davranışın aslında yeryüzündeki diğer mevcudatı da alakadar ettiğini görmüyoruz. Veya bize yarar sağlayan bir hareketimizin kâinata zarar verebileceğini yeterince düşünmeyiz. Kişisel temizliğimizi sağlayan bir ürünü kullanırken aynı ürünün dünyayı kirletebileceğini ne çok düşünmek isteriz ne de kabul etmek isteriz. Toplumsal düşüncemizin derinlere dalmayı hoş görmediği alanlardan birisi de budur. Oysa bu durum tam da Seyyid Hüseyin Nasr’ın işaret ettiği duruma tekabül ediyor.
Hadisler Ekseninde Çevre Ahlakı isimli eserinde Doç. Dr. Huriye Martı, çağdaş İslam düşüncesinin önemli simalarından biri olan Nasr’ın fikirlerine yer veriyor. “İslam ülkelerinin çevre bunalımını ciddiye almakta geciktiği, hem halkların hem de idarecilerin küresel olmasına rağmen meseleyi yeterince önemsemediği fikrindedir” Seyyid Hüseyin Nasr. “Ona göre Müslümanlar pervasızca kendilerini tehlikeye atmayı bırakıp, sorunla ciddi biçimde yüzleşmek ve en zengin fikrî ve ahlakî geleneklerini harekete geçirmek zorundadır. Aslında İslam toplumu bu noktada Batı’dan daha şanslıdır. İnsanı yarı-tanrı bir vasıfla çıkarlarının peşinde kâinata hükmetme hakkına sahip bir konuma getiren Batı felsefesinin yerine, İslam topraklarında hâlâ dinî duyarlılıklarına hitap edilerek tabiata karşı ahlakî vazifelerini yapmaları konusunda kolayca teşvik edilebilecek kalabalık insan kitleleri vardır.”[1] Bediüzzaman’ın ism-i Kuddüs etrafında yaptığı izahlar da aslında Nasr’ın “fikrî ve ahlakî gelenekler” kategorisine dahildir. Mesela “beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor” cümlesi elimizin eyledikleri konusunda bizi muhasebeye davet eden bir cümledir.
Yakınlarda böylesi bir muhasebeyi yapmama vesile olan bir videoda diş fırçasıyla ilgili sıra dışı bilgilere rastlamıştım. Videonun Nasr’ın onlardan daha şanslı olduğumuzu ifade ettiği Batılılar tarafından yapılmış olması ise manidar dersler içeren bir tabloydu benim açımdan. Biz misvak mı diş fırçası mı diye tartışırken, bizden fikrî gelenek noktasından daha şanssız olduğu düşünülen Batılılar diş fırçasının dünyayı kirlettiğini ifade ediyordu. Biz ise, misvak sünnetine bu hikmet açısından yaklaşmayı fazla önemsiyor değildik görebildiğim kadarıyla. Videonun içeriğinin manidar oluşu başlığından az çok belliydi: Dişleri Temizliyor Ama Dünyayı Kirletiyor. Devamında şunları okuyordum videonun alt yazılarında: “İyi bir temizlik için üç ila dört ayda bir değiştirilmesi tavsiye ediliyor. Netice: kullanılmış fırçalar birikiyor. Genellikle plastik ve naylon olan bu fırçalar, neredeyse hiç geri dönüşüme uğramıyor ve ya yakılıyor ya gömülüyor ya da tabiata atılıyorlar. Çevreyi beş yüz yıldan fazla bir zaman kirletebilirler. Halbuki bu atıkları azaltmanın birçok yolu var.” Sonrasında sapı bambu ağacından yapılmış biyobozunur fırçalar gibi örnekler zikrediliyordu videoda. Dünyada her sene 3,5 ila 17 milyar arasında diş fırçasının satıldığını da öğreniyordum bu vesileyle.
Küçük gördüğümüz kimi alışkanlıklarımızın değiştirilmesi için en başta imanî bir farkındalık gerekiyor. Seyyid Hüseyin Nasr’ın şu tespiti, iman eğitimine vurgu yapması açısından çok manidardır:
“İnsanla tabiat arasındaki dengenin bozulduğunu pek çok kimse kabul etmektedir. Ama bu dengesizliğin insanla Tanrı arasındaki uyumun bozulmasından kaynaklandığını herkes fark etmiş değildir.”[2]
Dişimizi
fırçalarken kâinata yaptıklarımızı bir daha düşünmeliyiz öyleyse.
[1] Huriye Martı, Hadisler Ekseninde Çevre Ahlâkı, İstanbul, Etkileşim, 2013, s. 88-89.
[2] Martı, Hadisler Ekseninde Çevre Ahlâkı, s. 50.
- Âl-i İmrân suresinin 18. ayetine dair bir not - 9 Mayıs 2022
- Siyasetin gölgesindeki dualar - 5 Mayıs 2022
- Gıptaya dair düşünceler - 28 Mart 2022