Farklılıklarımızın farkına o kadar takılmışız ki aynılıklarımızı unutmuşuz, farklılıklarımız mı bizi biz yapar yoksa aynılıklarımız mı? Bu sorunun cevabı bile hazır değil mi? “Bizi birbirimizden ayırt eden faklılığımızdır” deriz.
O kadar çok farklılaşmışız ki aynı olduğumuz sadece dipnot olarak kalmış hayatımızda, kitabın adı aynılık konusu farklılık olmuş gibi zamanla. Biraz düşündüğümüzde farklılıklarının arkasına sığınmış bir dünya değil mi yaşadığımız aslında. Farklılıklarımızın gölgesi aynılıklarımızı örtmüş. Aynılıklarımız o kadar büyük bir yekûn teşkil ederken farklılıklarımız geçmiş akıl ve vicdan güneşinin önüne.
İnsanı yaşayan hayvana benzetebilecek kadar cesur ve rahat söylemlerin gerçeklik payı bu söylemleri neredeyse anonim yapacakken, birbirimize benzemekten rahatsız oluyoruz. Hayvanlarla aynılıklarımızı görürken hem cinsimizle farklılıklarımızı konuşuyoruz.
Mahallemizde başka mahalleler, memleketimizde başka memleketler, çevremizde başka çevreler hep daha revaçta. Ne ilk insanlar nede eski toplumlar bu kadar farklılık konuşmuyorlardı demek fıtri olmaz elbette. Biz zamanın çocuklarıyız, dünya emanetini atalarımızdan aldık ve yine onların torunları olan bizim evlatlarımıza bırakacağız.
Zamanın sayfalarını karıştırmak biraz olsun kolaylaştırır aynılıklarımızın önemini anlamamızı. Eski Mısırı hayal ettiğimizde aklımıza gelen insan profilleri nasıl birbirine benziyorsa, Romalıyı düşündüğümüzde de aynılık söz konusudur. Osmanlı bu kadar yakın ve içimizde iken bile çok çeşitli insan profilleri çizemeyiz zihnimizde. Aynı sarık, aynı kaftan ve cübbe, aynı kayık… Aynılıklar hep mirastır bizde. Nedir bunun sebebi diye düşünmek yerine “elbette farklı olmalıyız” diyorsak hâlâ zamanın sayfalarını çevirmeyi öğrenememişiz demektir. Tarih aynılıklarla seslenirken bize, farklılıkların güzelliği bile kendi gölgesindedir yine.
Her insan yemek, içmek, barınmak, giyinmek, sevmek, sevilmek ister. Her insan aynı güneşin ışıklarına farklı açılardan kucak açar. Farklılıklar küçük açılarla başlar. Geleceğe bırakacağımız aynılıklar değil mi bizi tanıtacak? Biz geçmişimizi aynılıklarıyla tanımadık mı? O zaman geleceğe bırakılan miraslar toplu mezarlar mı olmalı, kültürel değerler ve yapıtlar mı?
Bugün insanlar tarihi kalıntıları incelerken zulüm kazarlarsa zamanın zalim hükümdarından bahsediyorlar. Bizse o hükümdara hizmet edenleri “vahşi” diye tanımlıyoruz. Bu tanımla birlikte yorumlara başlıyoruz. “İnsan olacaksın insan, hiç mi kimse bir şey dememiş bunlara, ben olsam dayanamam, yazık çok yazık”. İşte bu sözlerin sahibi olan aynılığımıza vicdanlara seslenmek ve harekete geçirmek zamanı geldi de geçiyor. Geçmişi aynılayarak değerlendirirken günü farklılıklarla inşa ediyoruz.Ne kadar farklı olmaya çalışsak ta aynı insan profilini miras bırakacağız.
Artık gün bizi biz yapan aynılıklarımızı gölgeden çıkartma günü. Onları gölgeleyen farklılıklarımızı bir kenara koyup aynılıklarımızın refahı için çalışma günü. Açıları bırakıp güneşe bakma günü. Gölgelerden sıyrılıp aynılaşma günü. “Arabın Acemden farkı yok” ne demektir, bunu anlama günü. Bunun için twetlerle, maillerle mesaj yaymaya gerek yok. Bir siyasetçi, önder yâ da lider beklemeye de gerek yok. Başını kaldır, sokağa çık, vicdanını aç ve gülümse her insan gibi… Gülümse ve gölgeleri kaldırmayla başla bu günle…
- Tedai - 15 Eylül 2017
- Küçük kalp büyük iman - 30 Aralık 2016
- 15 Temmuz darbe girişimi ve dini gruplar - 22 Temmuz 2016