İSTANBUL BİR ÜLKENİN değil kıtaların göbeği. Fatih bir semt değil İstanbul’un kalbi. Kalabalığı sel gibi, akan kan gibi. Bilmem kaç millet kaç insan misafiri. Az ya da çok kalıyor pek çok insan sakini. Gündüzleri pek bir telaşlı koşuşturması, yoğun trafiği. İnsan gibi değil yaşamak insan gibi kalabilmek bile zorluyor insanı, çaresiz fıtratı. Ölüyor belki latifeler yavaş yavaş, biraz biraz bilemiyorum. Hele de doğup büyümediğin, sonradan geldiğin bir yerse daha çabuk tahrip ediyor sanki.
Son zamanlarda ağırlıklı misafirleri Suriye mültecileri. Bilmem kaç bin tanesi akın ediyor her vurgun ertesi. Yanlarında ve sonrasında yeni doğuyor daha binlercesi. Neden bu çoğalma bilinmez ama. Belki de katliam psikolojisi. İşte o doğanlar var ya yepyeni bir nesil. İstanbul’un hele de Fatih’in değişen çehresi. Gündüzleri o akında büyükler sokakta, yaşamak ve rızık peşinde. Gece ise küçükleri neşe ile dışarıda.
Bir gece Fatih Camii avlusunda yürüyorum küçük oğlumla. Belki yirmi Suriyeli çocuk oyunda. Hepsi küçük ve küçücükler gece ve sokakta. Bir onlar bir de kediler oyun oynamakta. İki yaşından on yaşına kadarlar anca. Arapça konuşuyorlar kendi aralarında. Biraz seyrediyoruz etrafımızı sarıyorlar anında ve Türkçe konuşarak oğlanı sevmeye başlıyorlar. Fasih bir şekilde iki dile de aşinalar, girişken ve rahatlar. Hayat ve sokak onların. Sanki trafik yok, kalabalık yok, çeşmeler sular onların hep. Sahibi gibiler avlunun, şadırvanların. Büyüdüklerinde hala buralarda olurlarsa fatihi olurlar İstanbul’un.
- Zillet ve meskenet - 28 Mayıs 2021
- Bir sonraki Ramazan - 7 Mayıs 2021
- Dizi - 23 Mayıs 2020
Bu vatan kimin? Sorusunun cevabı olmuş sanki. Sokağın, bahçenin, çeşmenin gerçek sahibi ile barışık yaşanılan her yer vatan; bütün mahlukatı kardeş gören herkes “vatandaş” oluyor bu çerçevede…