GÜNAH NEDİR? Bu soru belki defalarca sorulmuştur. Bu işin ehli olan insanlar tarafından da çok mukni cevaplar verilmiştir. Benim bu yazıda amacım literatüre yeni bir günah tanımı sunmak değil. Bu soru hakkında şu ana kadar yapılmış tartışmalar üzerine bir şeyler söylemek de değil. Benim bu yazıdaki amacım kendi tefekkür dünyamdaki düşünce ve deneyimlerime dayanarak bir şeyler söylemek. Bu söylediklerim bariz şekilde hatalı olabilir. Bazı noktalarda eksik yerler olabilir. Bunların hepsini kabul ediyorum. Gördüğünüz eksik ve yanlışları bildirmeniz beni çok mutlu edecektir.
Günah deyince aklımıza ne geliyor? Yaptığımız yanlışlar mı? Veya çalmak, birisine vurmak gibi kötü davranışlar mı? Her toplumda kabul edilen kötü ve iyi davranışlar vardır. Bu kötü davranışlara çoğu sefer günah desek de günah dediğimiz şeylerin çok net bir şekilde sınırının çizilmesi gerekir.
Mesela adam öldürmeyi ele alalım. Bu birçok toplumda olduğu gibi Türkiye toplumunda da suç sayılan bir davranış. Adam öldüren bir insan, suçu tespit edildiği takdirde belli miktar ceza alır. Peki, Türkiye’de suç sayılan bu davranış günah mıdır? Bence bu soru basit bir şekilde “evet” olarak cevaplanamaz. Bu sorunun cevabının doğru verilmesi için bu davranışı yapan kişiyi ve bu kişinin bu davranışı yapma şeklini göz önüne almamız gerekir.
Günah, toplumdaki ortak kabul gören suçlar ve kötü davranışlardan bağımsız olarak, Allah’ın bir Müslümanın yapmasını men ettiği davranışlardır.[1] Bu tanımı görünce tabii akla hemen şu soru geliyor: “Bu tanıma göre Müslüman olmayan birinin insan öldürmesi günah değil midir? Kısaca cevaplarsam; hayır, değildir. Bunun sebebi ise şu; bir insan şirk işleyerek veya dinden çıkarak zaten en büyük günahı işlemiştir. Ve günah-sevap cetvelinde muamele görmeyi reddetmiştir.
Günah, sadece Müslüman için geçerlidir. Günahı kabul eden de Müslümandır. Yani Allah’ın men ettiği şeyden sakınmaya çalışan ve memnun olduğu şeyleri yapmaya çalışan Müslümandır. İnanmayan bir insan bu perspektiften davranışlarını düzenlemez. Bu durumda yaptığı her davranış nefsinin telkiniyle olmuştur denebilir. Bu durumda bir açıdan inanmayan insanın bütün davranışları günahtır diğer bir açıdan da hiçbir davranışı günah değildir.
Burada cevabın ikinci kısmına geleceğim ve şu soruyu soracağım; peki, Müslümanın insan öldürmesi her zaman günah mıdır? Bu soruya verilecek cevap çok spekülatif olmakla beraber, bence bir Müslüman için adam öldürmek her zaman günah değildir. Buna en basit şekilde, Allah için yapılan savaşta adam öldürme örneğini verebiliriz. Veya meşhur kıssada Hz. Hızır’ın (a.s.) bir çocuğu öldürmesini örnek verebiliriz. Adam öldürmek sadece ve sadece Allah için yapılıyorsa buna günah denemez. Diyelim ki Hz. Hızır (a.s.) o çocuğu öldürdükten sonra mahkemeye çıkarıldı ve suçlu bulunup hapse atıldı. Bu onun günah işlediğini gösterir mi? Tam olarak değil. Hakim, Allah rızasını gözeten biri olsa bile hakikatte hatalı bir karar vermiş olabilir. Bir insanın günah işleyip işlemediğine gerçekten karar veren sadece Allah’tır.
Toparlayacak olursam günah dediğimiz şey, teknik olarak sadece Müslüman için geçerlidir. Müslüman olmayan bir insana günah-sevap kavramlarını uygulamak mantıki olarak mümkün olmamaktadır. İkinci olarak genel olarak günah olan şeyler olduğu söylenebilse de, bir davranışın gerçekten günah olup olmadığı biz insanların kesin olarak bileceği ve karar vereceği bir şey değildir. Bunu ancak Allah bilebilir.
[1] Günahın karşıtı olarak sevabın tanımı da, Allah’ın bir Müslümanın yapmasından hoşnut olduğu davranıştır diyebiliriz.
- Risale-i Nur’da Yol - 29 Nisan 2021
- Günah (2): günah nedir? - 27 Ocak 2019
- Günah (1): davranışlar, irade, dua ve yaratıcı - 25 Temmuz 2018
son pargrafın ikinci kısmına bir katkı yapmak istedim. Günahlar aslında genel anlamda belirlenmiştir. Gerek Kuranda gerek hadislerde pek çok günah söylenmiş bunları yapanın cezalandırılacağı belirtilmiş. Bu noktaya kadar güzel ama sonrasında hataya düşüyoruz bence de. Yani kural olarak günah olan bir şeyin somutlaştırılması ve bir davranışın günah olarak adlandırılmasında. Bu normu vakıaya uyarlama işi. Ve bunu hakimler yapabilir. Hatta öyle ki savcı gibi biri bile bir şeyin günah olup olmadığına karar veremez kendi başına.
Benzetirsek:
Günahlar: tck’da yazılı suçlar
Günah fiillerinin tespiti: savcının iddianame hazırlaması, (yazıcı meleklerin yaptığı iş)
Tespit edilen fiillerle günah normunun uyuşup uyuşmadığının kararı: hakimin yargılaması,(Allah’ın hükmü)
Belki hafifletici bir sebep vardır, belki meşru müdafa vardır, belki zorunluluk hali vardır, belki şahsi cezasızlık sebebi vardır, belki etkin pişmanlık vardır, belki gönüllü vazgeçme vardır, belki zamanaşımına uğrar, belki af çıkar, belki adam vatandaş bile değildir… bunlar hakimin değerlendireceği şeyler ve ancak onun sonunda suç mu değil mi suçsa ceza alacak mı belli olur.
Allah razı olsun. Bu şekilde anlatmak daha uygun sanırım. Yani günahlar bütünü olduğunu fark etmek gerekiyor. Bunların pratikte yorumlanması farklı olur ama genel bir hüküm vardır.
Ancak benim o kısmı yazarken şöyle durumlar da aklımda vardı. Günah olarak yazılmayan bazı davranışlar bir insan için günah olabilir. Yani bazı insanlar için günah denen şeyler tam olarak günah muamelesi görmeyecekken -yanlış anlamadıysam bu senin dediğin şey-, bazı insanlar için de böyle bir günah hiçbir yerde yazılmamış olmasına rağmen, o davranış günah olacaktır. Bundan çok emin değilim açıkçası. Sadece orayı yazarken böyle bir durum da vardı. Belki de bu dediğim çok makul değildir.
Ancak aklıma birkaç örnek geliyor. Bunlardan biri peygamberler. Normal insanlar için yapılması zarar olmayan şeyler peygamberler için yasak veya mecburi olabiliyor. Hz. Muhammed için teheccüd namazı gibi.
Ayrıca hadiste de geçtiği gibi bir şeyi kendine günah etmek diye bir kavram var. Hadisin tam metnini hatırlamıyorum. Bu hadisin kaynağını da bilmiyorum ama duyduğunu varsayarak bu hadisi örnek verdim. Ama mesela bir insan kendine bazı şeyleri mecbur kılabilir veya yasak edebilir. Bunu peygamber efendimiz doğru bulmuyor orası ayrı.
Ayrıca yemin etmek de kendini belli şeylere bağlamak oluyor. Yani yemin ettiğin şeye göre davranmak kişinin boynuna borç oluyor. Aksi halde davranırsa oruç tutmak veya fidye ödemek zorunda.
Bir de yine başka bir hadis var. Bu hadiste Hz. peygamber mana itibariyle “vicdanının rahat olduğu şeyi yap” diyoru sanırım. Buna göre de günah denen şeyin çok biricik bir yanı var. Ama bu hadisin açık bir şekilde günah olan, masum adam öldürme ve zina gibi davranışları içerdiğini iddia edemiyorum çünkü bunlar açık bir şekilde yasaklanmış şeyler.
Tabi bu söylediklerim senin dediğini tam olarak reddetmiyor. Özellikle bazı davranışların kişiye göre günah veya günah olmaması kesin bazı hükümlerin de kişisel olduğu anlamına gelmez. Ama bu hükümlerin uygulanmasındaki bütün tasarrufun Allah’ta olduğunun -senin de dediğin gibi- hakkını vermek lazım diye düşünüyorum.
Adam öldürmek herhalükarda günah olup darp etmek dahi günahtır sadece ve sadece kendinizi müdahafa etmek amaçlı olabilir.peygamberle beraber savaşıp adam öldürmek? Peygamberler 1000 senede bir gelirler yeni cağımızda peygamber savaşları olmadığına göre. Insan öldürmek kesinlikle herhalükarda günahtır.
Selamün Aleyküm.
Yeni yorumla birlikte yazıyı da yeniden okudum ve yeni bir tefekküre vesile oldu. Aslında birkaç makaleye göz gezdirdim pek derinliğim yok şimdi diyeceklerim üzerinde ancak bir fikre vesile olabilir diyerek yazayım dedim. Sadece birkaç kavramı konuyla ilgili olduğundan yazıyorum:
“Devletin cezalandırma yetkisi egemenlik unsurundan kaynaklanır.” Burada devlet kime suç isnad edilip edilmeyeceğine belli çerçevelerde karar veriyor.
1-Mülkilik Prensibi: Devletin sınırları içinde yaşanan hadiseleri yargılama yetkisi anlamına geliyor. Suçun failinden bağımsız olarak suçun ülke sınırları içerisinde işlenmiş olması gerekiyor.
2- Faile Göre Şahsilik Prensibi: Failin ülke vatandaşı olması gerekiyor. Burada ise suçun nerede hangi ülke sınırında işlendiğinin önemi yok. Ülke vatandaşının başka ülke sınırında işlediği hareketi de uyruk ülkesi yargılayabiliyor.
3- Mağdura Göre Şahsilik Prensibi: Failden bağımsız olarak mağdurun kendi vatandaşı olmasına bakıyor. Kendi vatandaşına karşı işlenen her hareketi, nerede işlendiğine bakılmaksızın yargılayabiliyor.
4- Koruma İlkesi: Bu ise en genel olarak devlet menfaatlerine aykırı gördüğü her fiili her yerde yargıla yetkisini kendinde tanıyor.
Bu ilkeler çerçevesinde devletler kanunlarında kendilerine bir cezalandırma yetkisi tanımlıyorlar. Tabi bu durumun önemi “dış egemenlikte” ortaya çıkacaktır. “İç egemenlik”te kimse diğer ülkeye zaten karışamaz. Ancak uluslararası alanda “devletlerin egemen eşitliği” söz konusu olduğundan kim kimi ne şartlarda cezalandıracak herkes bilmek istiyor.
Dediğim gibi bu yorumda geçen kavramları yüzeysel olarak yazabildim. Ancak Rububiyetin egemenlik sınırı bunlardan hangisini ne koşullarda kabul ediyor düşünmek lazım. Buna göre yazıda bahsedilen “Bu durumda bir açıdan inanmayan insanın bütün davranışları günahtır diğer bir açıdan da hiçbir davranışı günah değildir” ifadesi de yeni bir tefekkür alanında konuşulabilir.