Yazmaktaki maksadım, Risale-i Nur’da ilgimi çeken bağlantılı meselelerde yaptığım kısa gezintileri sizlerle paylaşmaktır. İslam literatüründe İsrafil Aleyhisselamın sur üfürmesiyle meydana geleceği ifade edilen haşir çağırısına “Ezan-ı haşri işitip kalkacağım’’ diyerek farklı bir anlam yüklemiştir, Bediüzzaman Said Nursi.
Dünya hayatındaki muvakkat imtihan yerinin açılmasını ve insan ile birlikte bütün ruhlu mahlûkatın bir kere ceset giydirilip bu âleme gönderilmesi, ne kadar veciz ifade edilmiştir, On Yedinci Söz’deki şu paragrafta: “Halık-ı Rahîm ve Rezzâk-ı Kerîm ve Sani-i Hakîm şu dünyayı âlem-i ervah ve ruhaniyât için bir bayram, bir şehrayin sûretinde yapıp, bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip, küçük büyük, ulvî süflî her bir ruha ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehasin ve in’âmâttan istifade etmeye muvafık ve havâs ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.”
Dünya hayatının son bulması ve kıyamet vaktinin gelmesi ve imtihan meydanının kapanması Yirmi Dokuzuncu Söz’deki Remizli Nükte’de şöylece değerlendirilir: “Hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla şu dünyayı tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esma-i hüsnasına ayine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratılan dünyada imtihan meclisi kapanır, tecrübe vakti biter. Esma-i Hüsna hükmünü icra eder, kalem-i kader mektubatını tamamıyla yazar, kudret sanat nakışlarını tamamlar, mevcudat vazifesini ifa eder, mahlûkat hizmetlerini bitirir ve dünya ahiret fidanlarını yetiştirir. Halık-ı Zülcelal kâinatı tagayyür ve fenadan tahavvül ve zevalden kurtarmak ve ebedileştirmek için kıyameti koparacak. Ahiret, Cennet ve Cehennem şeklinde tasfiye edilecektir. Şu iki hanenin sekenelerine de kudret-i kamilesiyle ebedi ve sabit bir vücut verir ki hiç dağılmaya ve değişmeye ve ihtiyarlığa ve yok olmaya maruz kalmazlar.”
Mü’minler için terhis tezkeresi hükmündeki ölüm ile geçilen berzah âleminde bekleyen ve cesed-i misalini giyen insan ruhları, kıyamet anındaki kâinatın yıkılışını bulundukları âlemden seyrederken, iman ile göçen cennet ehli müjdeli bir bekleyişin içinde iken, iman nimetinden mahrum olanlar ise hüzün ve kederli bir bekleyiştedirler. O dehşet anını kıyamet vaktine kadar yaşayanlar cismani olarak hissederken, vefat edenlerin ruhları da soğukta kar tipi içinde üşüyen ve titreyen insanların halini bulunduğu sıcak yerden görüp akıl ve vicdan itibariyle müteessir olanlar gibi seyredip etkilenir.
İsrafil Aleyhisselamın çağrısı olan haşir ezanıyla üç olayın yaşanacağına dikkat çekilir, İkinci Şua’da: 1- Ruhların cesetlere gelmesi, 2- Cesetlerin ihyası, 3- Cesetlerin inşası. Ruhların cesetlere gelmesi için bu dünyadaki ilk hayata gelmeden önce ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken ezel canibinden gelen “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına karşı “Evet, Rabbimizsin” diye cevap verip emr-i ilahiye itaat ederek hangi cesede girmesi emredilmişse, o ceset elbisesini giyen ruhların emirlere çok itaatkâr oldukları dile getirilir. Âdem Aleyhisselam ile başlayıp kıyamete kadar binlerce yıllık bir zaman diliminde hayata mazhar olan cesetlerin bir anda hayat bulmasını, bu âlemde bütün dünyada dağılmış milyarlarca elektrik lambalarına bir tek merkezden nur vermenin mümkün olduğu ve haşirde milyarlarca insanın aynı anda hayat bulması; elektrikten, nardan, nurdan, zulmetten, esirden, manalardan, havadan, kelimelerden, seslerden yaratılan melaike denilen binler nevi nuranî hizmetkârlarının temsil ettikleri hikmet-i İlâhiyenin muntazam kanunları dairesinde, cesetler ihya edilir.
Dünya hayatındaki ilk yaratılışta tenasül kanunu ile vücuda getirilen cesetlerin haşirde Hz. Âdem Aleyhisselamın cesedi gibi bir anda yetişkin bir insan şeklinde nasıl vücut verileceği de bir misalle akla yaklaştırılır: “Bahar mevsiminde, birkaç gün zarfında, nev-i beşerin umumundan bin derece ziyade olan umum ağaçların, bütün yapraklarıyla beraber, evvelki baharın aynı gibi, birden mükemmel bir surette inşaları ve yine umum ağaçların umum çiçekleri ve meyveleri ve yaprakları, geçmiş baharın mahsulâtı gibi, berk gibi bir süratle icadları… Hem o baharın mebdeleri olan hadsiz tohumcukların, çekirdeklerin, köklerin birden, beraber intibahları ve inkişafları ve ihyaları, hem kemiklerden ibaret olarak, ayakta duran emvât gibi bütün ağaçların cenazeleri, bir emirle defaten ‘ba’sü bâde’l-mevt’ sırrına mazhariyetleri ve neşirleri, hem küçücük hayvan taifelerinin hadsiz efratlarının gayet derecede sanatlı bir surette ihyaları, hem bilhassa sinekler kabilelerinin haşirleri ve bilhassa daima yüzünü, gözünü, kanadını temizlemekle bize abdesti ve nezafeti ihtar eden ve yüzümüzü okşayan, gözümüz önündeki kabilenin bir senede neşrolan efradı, benîâdemin Âdem zamanından beri gelen umum efradından fazla olduğu halde, her baharda sair kabilelerle beraber birkaç gün zarfında inşaları ve ihyaları, haşirleri, elbette kıyamette ecsâd-ı insaniyenin inşasına bir misâl değil belki binler misâldirler.”
Hem dünyada tasarruf ve faaliyetin ve ahiretteki ile bir cihette farklı isimlerin tecellisinin yoğun olacağı hatırlatılır: “Evet, dünya dârü’l-hikmet ve âhiret darü’l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derce tedrici ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezasıyla olmuş. Ahirette ise, hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için, maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, ahirette bir anda inşa edilir.”
Risale-i Nurdan feyiz alıp Kur’an-ı Hakîm’in kudsi dairesine giren Nur talebelerini ölüme, ecele dost bakan, kabre gülerek giren, onu rahmet kapısı, nur kapısı, hak kapısı gören, kabir kapısını “Bismillah” diyerek çalan, “Elhamdülillah” deyip rahat yatan ve İsrafil Aleyhisselamın ezanını, fecr-i haşirde işitip “Allahüekber” diyerek kalkan bahtiyarlar içinde haşri yaşama dilek ve duası ile…
- Risale-i Nur’la Kur’an hizmetinde taksimü’l a’mal - 21 Ocak 2015
- Ben Ömer’in kulağıyım - 28 Haziran 2014
- Ben Ömer’in gözüyüm - 8 Haziran 2014