İmânî kanaat, agnostik kanaatsizlik ve gençlik

İmânî kanaat, agnostik kanaatsizlik ve gençlik

Agnostik iflas
Hulâsa-i fikrimi baştan serdederek delillendirmesini –inşallah– devamında yapacağım: Bana göre “Ben agnostiğim, hiçbir görüşe inanmıyor, hiçbir ilaha tapmıyorum” demek “Sadece kendi görüşümü beğeniyor, kendi benliğime tapıyorum” demenin biraz daha mistik söylenişinden ibarettir.

Aslında insanda akıl, kalp, vicdan gibi çok esaslı cihazlar bulunmaktadır. Bu cihazların doğru bir şekilde işletilmesi insanoğlunu hakikatin bilgisine ulaştırabilecektir. Hatta bütün duyu ve duygularının şehadetiyle öyle bir imana sahip olabilecektir ki, kâinatın varlığına emin olduğundan daha fazla Sânii’nin varlığına kanaat getirecektir. Zira kâinata beş duyusu, Sânii’ne ise binlerce latifesi şehadet etmektedir.

Mesela insan bir binaya baktığında yapanını görmese bile “akıl” yoluyla bir yapanının olması gerektiğini dolayısıyla her zerresiyle mükemmel bir bina olan bu kâinatı bir Yapan olması gerektiğini anlayabilir. Zalimlere duyduğu öfke ve mazlumlara duyduğu acıma sayesinde “vicdan” yoluyla ölümden sonra sağlam bir hesap-kitap olması gerektiğini hissedebilir. “Kalp”teki sonsuz hayat isteğini idrak edip herkes gibi yolun sonu olarak görülen ölümü istemediğini fark edebilir ve kalbindeki bu beka talebi yoluyla ölümden sonra ebedî bir hayat icap ettiğini tasdik edebilir. Ve hakeza…

Tıpkı midedeki açlığın gıdaların varlığına delil olması gibi her bir cihaz-ı insânî birçok imânî hakikatin ispatı için delil olabilecek istidada sahiptir. Fıtratındaki kodlama adeta onu yaratan Zât’ın (isim ve sıfatlarının) anlaşılması için dizayn edilmiştir.

İşte meseleye agnostik kalarak hakikatin bilinemeyeceğini savunmak, aslında bu manevî cihazların o kişide pert olduğunun dışa vurmuş bir ifadesidir. Tıpkı matematik dersine çalışmaktan nefret eden bir talebenin, matematiğin “anlaşılmaz” bir ders olduğunu iddia etmesi gibi. Hâlbuki lütfedip de zihnini birazcık o konular üzerinde hareket ettirseydi, soruların gayet anlaşılabilir ve çözülebilir olduğunu görecekti.

“Life-style”lardan çıkan inançlar
Gençlerin son on yıllarda deizm, agnostisizm gibi temelsiz inançlara nezleye yakalanır gibi yakalanması bir vakıa. Ama gençlerin bu fikir(sizlik)lere düşüne-taşına kapılmadığı da ayrı bir vakıa. Burada söz konusu olan yokluğun kabulü değil “kabulün yokluğu”dur. Bu da çok kolaydır zira akıl hiçbir fikir üzerinde hareket etmeden nefsinin hoşuna giden inanç formunu seçivermektedir.

Hakikat şu ki kâinatın “gerçek”liğinden kopmuş ve “sanal” ekrana kafayı gömmüş bir insandan, hele bir gençten her türlü asılsız fikir çıkabilir. Bundan seksen sene kadar önce Bediüzzaman’ın zamanında bu sanallığı radyo temsil ediyordu ve o, bugün çok masum kaçan radyonun ortaya çıkarttığı neticeler hakkında –şükre değil malayaniyata sarf edilirse– şu şiddetli ifadeleri kullanıyordu :

Ya aklını dağıtır manevî bir divane olur, ya kalbini dağıtır manevî bir dinsiz olur, ya fikrini dağıtır manevî bir ecnebi olur.

Risale-i Nur’un metodu
Peki her derde lâyık devayı ihsan etmesiyle bilinen Hakîm-i Rahîm’in bu durum için ihzar ettiği nasıl bir devası olabilir? İnandığım ve çokça tecrübe ettiğim bir gerçek var ki gençler kendilerini şefkatli bir yaklaşım ve hikmetli bir üslupla muhatap alanlara çok güzel geri dönüşlerde bulunuyor. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan ahzettiği usûl ve üslûb olan aklî hikmet ve kalbî şefkatin beraber çalıştırılması, gençlerle olan iletişimimiz konusunda da bize çok şey söylüyor kanaatindeyim.

Bir de meselenin nefis terbiyesine bakan yönü var. Yani nefsi terbiye olmuş, varoluşsal aczinin ve sınırlarının farkına varmış bir insan, gençlere de üstenci bir tavırla değil daha mütevaziyâne muhatap oluyor ki böylece karşı taraftaki “delikanlı”dan reaksiyoner tepkiler almıyor. Bu, çoğu anne babanın da evlatlarıyla ilişkisinde aşmakta zorlandığı mühim bir hakikat. Bu konuda mesafe katedebildiğimiz ölçüde tüm ilişkilerimiz daha meşru bir temele oturacaktır inşallah. Tabii konuşması/yazması kolay, yaşaması zor bir mevzu. Rabbim anlayanlardan ve yaşayanlardan eylesin.

Unutmamalıyız ki bütün kâinat bizim mükemmel bir imana sahip olabilmemiz için tasarlanmış harika bir sergi alanı gibi. Eğer bir genç “teknolojiyi boş işler için kullanmak” veya “kötü arkadaşlarla yatıp kalkmak” gibi parazitleri aşıp kâinata (âfak) ve nefsine (enfüs) temiz bir nazarla muhatap olabilirse, bu iki kanaldan kendisine sürekli gönderilen delilleri anlayabilecek ve böylece imanî zeminin ne kadar mâkul, inançsızlık temelinin ise ne derece çürük olduğunu görebilecektir bi-iznillah.

Abdülhamid Karagiyim
Latest posts by Abdülhamid Karagiyim (see all)
Share

One thought on “İmânî kanaat, agnostik kanaatsizlik ve gençlik

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.