Karıncalarda sevk-i ilahî yansıması

Karıncalarda sevk-i ilahî yansıması

Karınca yuvalarının yakın yerlerinde çürüyen hayvan leşleri salgıladıkları salgıyla karıncaları ölümcül mantara maruz bırakıyor. Bu ölümcül mantarlar karıncaların dış kaplamasında enzimler salgılar. Bunun üzerine bilim adamları ölümcül mantara maruz kalan karıncalar üzerinde araştırma yaparlar. Araştırma sonucunda karıncaların hassas antenleri sayesinde yiyeceklerin kokularına göre aldıkları besinleri ilaçladıklarını gözlemlemişlerdir. Ayrıca karıncaların vücutlarında gelişen bir enfeksiyonu hissettikleri zaman, kaptığı enfeksiyon miktarınca kendilerini dozladıkları tespit edilmiştir.

İşte biz buna “kendi kendini ilaçlama/içgüdü” yerine “sevk-i ilahî” diyoruz. Sevk-i ilahî, Cenab-ı Hak tarafından bütün mevcudatı kendisini için faydalı ve hikmetli belirli bir yöne hareketlendirme ve yönlendirmesidir. Kâinatta ve umum mevcudatta muntazaman kanun-u ilahî hükümfermadır. Ölümcül mantara maruz kalan karıncaların aldıkları besin ile kendilerini ilaçlamaları “saika” namıyla ilham olunuyor ki, karınca kendi doktoru olup şifa buluyor. Bu sevk işini ism-i Hakîm’in bir cilve-i a’zamın gereği olarak bilbedahe bir hikmet-i âmmeyi gösterir. Kâinatta hiçbir hâdise körü körüne gerçekleşmiyor. Yani kendi kendine bazı esbaba binaen vuku bulmuş, tesadüfî, tabiî bir hâdise değil ki âdi ve tabiî kanunlarına tatbik edilsin. Elbette ki o hikmet-i âmme, tedbirlerindeki intizam ve tanzimat bizzarure bir Hakîm’i gösterir.

Bilim adamları, karıncaların ölümcül bir mantara maruz kaldığında kendilerini toksik bir madde ile tedavi ettiklerini tespit etmeye yönelik bir çalışmaya girerler. Bunu keşfetmek için laboratuvar ortamında sağlıklı karınca ile mantara maruz kalmış karıncaları gruplar halinde deneye tabiî tutarlar. Bu karıncalara ROS (Reaktif Oksijen Türleri) adı verilen bir maddeyle yüzde 4 oranında hidrojen peroksit (H²O²) ile takviye edilmiş gıda ile beslenmiştir. Bunun sonucunda enfekte olmamış karıncalar için ROS öldürücü toksit bir madde içerdiği, hidrojen peroksit (H²O²) ile beslenen karıncaların ise ölme riskinin çok daha fazla olduğu gözlenmiştir. Ancak mantara maruz kalan karıncalar daha çok hayatta kalma oranına sahiplerdir. Aslında mantara maruz kalan karıncalara bir seçim sözkonusu olduğunda hidrojen peroksit (H²O²) ile takviye edilmiş gıdayı tercih ettikleri fark edilir ve buna “kendi kendini ilaçlama” adı konulur. Bu tür “kendi kendini ilaçlama” durumu kertenkele, kuşlar ve arı gibi başka hayvanlarda gözlenmiştir.

Bu hikmetin mevcudat üzerindeki yansımasını Risale-i Nur’daki şu ifadelerle daha da iyi anlıyoruz:

Rüya-yı sadıka, hiss-i kablelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise herkeste cüz’î-küllî vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır. Hatta bir zaman ben, bu hiss-i kablelvukuu, zahirî ve bâtınî meşhur duygulara ilave olarak, insanda ve hayvanda “saika” ve “şaika” namıyla aynı “sâmia” ve “bâsıra” gibi iki hiss-i aheri ilmen bulmuştum. Ehl-i dalalet ve ehl-i felsefe, o gayr-i meşhur (şuursuz) hislere -hata ederek- ahmakçasına “sevk-i tabiî” diyorlar. Haşa sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak insan ve hayvanı kader-i İlahî sevk ediyor. Mesela kedi gibi bazı hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilaç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.

İşte bu meyelanlar, irade-i İlahiyeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir. Şu küre-i arz eczahanesinde binlerce çeşit bitkilerden fenn-i tıp mikyasıyla hayvanat için zihayat macunlar ve tiryaklar vardır. Şüphesiz biliyoruz ki gayet maharetli ve kimyager bir eczacısı olan Hakîm-i Zülcelal’i gösterir, tanıttırır.

Aynı husus izafî çerçevede karıncaların yön bulma sistemlerini “sevk-i ilahi” olarak da değerlendirebiliriz. Kuşkusuz karıncaların yön tayin etmelerini rastgele, tesadüfî olamaz. Karıncaların yuvalarına besin aramak için metrelerce dolambaçlı yollar izlerken kaybolmaları söz konusu bile olamaz. İşte “sevk-i ilahî” ile karıncalar buldukları besinleri, onca yolu dolaştıktan sonra yuvalarını şaşırmadan bulmaları son derece hayret vericidir. Ehl-i iman buna “sevk-i ilahî” derken, ehl-i gaflet ise buna “sevk-i tabiî/içgüdü” tabiriyle tarif ediyorlar. Bu husus elbette başıboş tesadüfi bir olay değildir. Metrelerce dolambaçlı yolu karıncaların şaşırmadan bulmalarını sağlayan hususî donanıma sahip olmaları, şüphesiz ki Hakîm-i Mutlak olan Allah’ın sonsuz ilim, hikmet ve kudretiyle olur.

Hayvanlardaki bu meyelan, “Hayvan dünyaya geldiği vakit adeta başka bir alemde tekemmül etmiş gibi istidadına göre mükemmel olarak gelir, yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda, bütün şerait-i hayatiyesini ve kâinatla olan münasebetini ve kavanin-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur” hakikatince ilahi bir ihsan ve terbiyedir.

Birçok canlı üzerinde kendine mahsus bir şekilde görülen “sevk-i ilahî” tecellilerinin sadece bir misalini zikrettiğimiz karıncaların bu hayretengiz kabiliyetleri elbetteki başıboş ve tesadüfî olmadığı gibi, ancak bir Sâni’in tasarrufat-ı kudret-i ilahiyesini ihtar ile i’lam eder. Nazarlarımızı mu’cize-i kudret-i Samedaniyeye çevirir. Bu husus bilim adamlarının izahını yapamadıkları ve aciz kaldıkları bir konu olduğu için ilgilerini çekmiyor.

Karıncaların, kuşların, arıların ve de bizim vücudumuzun ihtiyacına göre muayyen bir kanunla taksim edilen her türlü yiyecek ve içeceklerin hiç bir suretle şaşırmadan bedenin her tarafına hassas bir nizam ile muntazaman dağıtılması, hayat ve şifa kaynağı olması, Cenab-ı Hakk’ın kanun-u mahsusuyla ihzar ettiği “sevk-i İlahînin” san’at mu’cizekaranesinden başka ne olabilir ki?

Muhammed Aydın
Latest posts by Muhammed Aydın (see all)
Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.