Günlerden Pazardı. Ben yine yollara düşmüştüm. İnsan zaten bu dünyada garip bir yolcu değil miydi? Yolculuk içinde yolculuk yapıyordum yine anlayacağınız. Yolculuk, insanın zihnine hiç gelmeyecek şeyleri getirir, hatta hayaller kurdurur. Bazen dünyayı bile biz kurtarırız. Hele bir de radyo açıksa sevmediğimiz müzikleri bile yolculuk esnasında severiz. Elhasıl, yolculuk güzeldir.
Kısa bir otobüs yolculuğunun ardından havaalanına gelmiş ve uçağın kalkış saatini bekliyordum. Kapı numarasına doğru ilerlerken bir yılbaşı ağacı gördüm. Ülkemiz Müslüman bir ülke olmasına rağmen hâlâ yılbaşı etkinlikleri kutlanmakta ve bu tür etkinliklere teşvik edilmekte olduğunu bir kere daha görmüş oldum. Yılbaşı ağacının üzeri renkli ışıklarla ve bir sürü dilek kartlarıyla kaplıydı. Dilek kartlarının üzerinde ne yazdığını merak ettim ve okumak için biraz daha yaklaştım. Kartlarının üzerinde pek de farklı şeyler yazmıyor diye düşündüm. Çoğunda aşk, para, ev, iş yazıyordu. Tabi bana göre ilginç şeylerde yazıyordu: “Süper güç” gibi. Kimi sevdiği kişi ile evlenmeyi, kimi ilk bebeğinin erkek olmasını dilemişti kartlarda. Onca okuduğum dilek kartlarının içinde bir dilek kartı beni çok derinden etkiledi, beni benden alıp farklı yerlere götürdü. O kartta şu sözler yazıyordu:
Ben bu yıl kaygı oyununun kuklası oldum. Bu oyun benden, kişiliğimden ve iş hayatımdan çok şey aldı. Gelen bu yıl bana bir nefes olsun.
Buse
Ah dedim kendi kendime, seninle tanışamadığım için ne kadar çok müteessirim. Sana aciz dilimle kaderden bahsetseydim, tevekkülden bahsetseydim, kalan ömür müddeti nefes olsaydı kardeşim. “Allah’ı vekil edinmeyi, işini O’na bırakmayı, işini Allah’a ısmarlamayı” beraber konuşsaydık. “Tevekkül eden ve etmeyenin misâlleri, şu hikâyeye benzer…” ile başlayan 23. Söz’deki hikâyeyi birlikte okusaydık. “Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et” cümlesi bizi kaygı oyunun kuklası olmaktan kurtarsaydı. “Dünyada rahat yok mu, niye hep bir keder geliyor başımıza?” deseydin. Ben de “Lâ râhate fi’d-dünyâ (Dünyada rahat yoktur)” hadis-i şerifini söyleseydim, önce kendi nefsime, sonra sana…
Evet tutmamız gereken eller var ve bizim elimizi tutacak eller de var tabi ki. Her yerde, her şeyde bize verilen mesajlar var, Hak tarafından gözümüzün önüne iliştirilen. “Ey kulum bak, gör” diyen. Mustafa Cihat ezgisinde: “Unutma ki biz seninle candaşız, gönüldaşız. Bu günahkâr devran içinde bırakma beni” diyor. Nice kardeşlerimiz var bu sözleri içinden geçiren.
Kardeşlerimizin ellerinden tutmalıyız. İman ve Kur’an hizmetini omuzlayıp çorak kalmış gönüllere yağmur olmalıyız. Her şeye hikmet nazarıyla bakıp bulunduğumuz her ortamda gündem maddemiz iman hakikatleri olmalı. Nurları okumalı ve Nurları okutmada vazifeli bir memur olmalıyız. Ve bir kişiye daha ulaşamamanın hüznünü yaşarken; Rabbim o kardeşlerimize ulaşmayı ve bize de bunu sürekli hatırlatan güzel kardeşlerimizin olmasını nasip etsin inşallah. Amin
- Merhaba ya Şehr-i Ramazan - 8 Haziran 2016
- Ümmi peygamber - 16 Mayıs 2016
- Kârlı ticaret mevsimi: Şuhur-u Selase - 7 Nisan 2016