Tefekkürsüz olur mu?
KUR’AN-ı HAKÎM’in yüzlerce ayetinde ısrarlı bir şekilde insanı tefekküre davet etmesi, Risale-i Nur mesleğinin dört esasından birinin de tefekkür olmasını sağlamıştır. Bu nokta sadece Nur talebeleri için değil bütün iman edenler için çok ehemmiyetlidir. Tefekkür meselesi asla bir teferruat olarak değil zaruret olarak ele alınmalıdır.[i] Yaratılanlar üzerinde tefekkürü meleke hâline getirmiş bir mü’minin artık konuşması zikir, susması fikir, bakışı ibret, âdetleri ibadet hâline gelir. Aksi halde konuşması gevezeliğe, susması gaflete, bakışı abesiyete, âdetleri ise malayâniyata inkılâp etme tehlikesiyle yüz yüzedir. Böyle bir müslümanın ise ne kendisine ne de çevresindekilere bir hayır dokunduramayacağı açıktır. Hatta İslâm’ın parlaklığına ve Resûlullah aleyhissalatü vesselamın güzelliğine perde olduğu için ahirette şiddetli bir karşılık bile görebilir.
İşte bu nedenle kaderin garip bir cilvesi olarak girdiğim ve kısacık ömür sermayem içerisinde artık ciddi bir yer tutan mesleğimi de hakiki bir tefekkür ameliyesiyle hayatlandırmam gerektiğini düşünüyorum. Böylece onu da yaratılış maksadım olan marifetullaha vesile kılabilirim. Aksi halde işim benim için sıkıntılı bir eziyete dönüşebilir. Zira ebed için yaratılan bir ruh, fena ve fâni işlerle meşgul oldukça azap duyar. Ancak o işleri bekayla irtibatlandırabilirse bu azaptan kurtulur. Risale-i Nur eserleri bu ameliyeyi yapabilmem için gerekli imkânları da elime veriyor, elhamdülillah.
Hava trafiğinin kontrolü ve yüsr-i vahdet (birlemedeki kolaylık)
Mesleğim olan hava trafik kontrolörlüğü ya da halk arasındaki ismiyle “kule” karakteristik olarak tevhid hakikatine güzel bir delil teşkil ediyor. Çünkü karışık ve kesretli eşyada bir düzen görülüyorsa, düzenleyenin var ve bir olmasının zaruri olduğu gerçeği, bu mesleğin mahiyetinde tam tezahür ediyor.
Eğer bir havalimanında uçakların düzenli bir şekilde inip kalktığını gözlemliyorsanız, o limandaki meydan kontrol kulesini gözünüzle görmeseniz bile kulenin var olduğuna (vücud) ve bir tane bulunduğuna (vahdet) iman etmeniz gerekir. Zira o kadar çok uçağın belli bir intizam içerisinde iniş ve kalkışı, onları idare eden merkezî bir kontrol kulesi olmadan imkânsızdır.
Çok değil sadece beş dakika, bir havalimanında merkezî bir kule idaresinin olmadığını düşünelim. Mesela bu durumda bir uçak tam iniş yapıyorken onu görmeyen yerdeki dalgın bir pilot kalkış için aynı piste giriş yapabilir. Veya on tane uçak iniş için limana yaklaşıyorken onların ineceği sıralamayı birden ona kadar belirleyerek pilotlara aktaran bir kontrolörün olmaması halinde (mesela bu sıralama pilotların kendi kararına bırakılsa) yaşanacak olan keşmekeş ve kazalar tahmin dahi edilemez. İşte merkezî bir idarenin varlığının zaruriliği (vâcib’ül-vücûd hakikati) buradan anlaşılıyor.
Bir de havalimanında kulenin var ama iki tane olduğunu düşünelim. Bu hal de apayrı bir kaosun habercisidir. Zira bir kontrolörün bir pilota verdiği talimata, diğer kulenin kontrolörü muhalefet ettiği anda tehlike kapıda demektir ki bu da çok yüksek bir ihtimaldir. Zira birden fazla trafik yönlendirme imkânı olduğu için kontrolörlerin kararları sıklıkla farklılaşır. Temel ilkelere bağlı kalmak kaydıyla her kulecinin farklı bir trafik atma usûlü olabilir. Bu nedenle belli bir bölgedeki uçakların kontrolü yalnızca bir kulecinin elinde bulundurulur ki tek karar mekanizması olsun ve kararları süratle alsın. Hâkimiyetine müdahele eden ikinci hiç bir şahıs olmasın.[ii] Burada da idarenin tek bir elden yürütülmesinin zarûriliği (vahdet hakikati) ortaya çıkıyor.
Demek büyük limanlarda her gün binlerce uçağın dahi inip kalkabildiği trafiğin akışındaki o ahenk, intizam, mizan, muhafaza ve diğer hakikatler hava trafik kontrol kulesinin var olduğuna ve bir olduğuna şehadet ediyor. Kafa gözü görmese de akıl gözü bunu söylüyor.
Tek merkezden idare olmasaydı her şey bir kaosa dönecekti. Ama tek bir merkeze verdin mi her şey nihayetsiz bir suhûletle halloldu. İşte bir merkezden idaredeki kolaylık. İşte yüsr-i vahdet.
[i] Hele ki dijital oyunların baskısı altında zihinleri uyuşan, “akıllı” telefona akıllarının çoğu vazifesini yükleyerek kendisine sığ bir zihin dünyası bırakan gençler açısından da tefekkürün çok hayatî bir nokta olduğunu düşünüyorum. Çünkü tefekkür öyle bir şeydir ki onunla insanın âtıl kalmış birçok latifesi harekete geçmekte ve uyuşmuş duyguları yeniden hayatlanmaktadır.
[ii] Sırf bu yüzden bir kontrolör trafik atarken aynı ortamda bulunan başka bir kontrolör “Şöyle yapsan olmaz mı?” gibi küçük bir müdahelede dahi bulunmak istese ortam aniden gerilir. Hem herkes kendi idare etmekte olduğu bir işe destursuz karışıldığı anda bu gerginliği hisseder. Redd-i müdahele hakikatinin aciz ve yardıma muhtaç insanlarda dahi ne derece esaslı hükmettiği açıkça görülüyor.
- Hadis inkârcılarının görmek istemeyeceği alan: Sahabenin sükûtunun ikrar olması - 6 Haziran 2024
- Kastamonu Lahikası’ndan İkinci Dünya Savaşı’na bakış - 25 Mayıs 2024
- Bediüzzaman hazretlerinin fikrî bir yolculuğu - 7 Şubat 2024
NİYE KULE?
Seküler bilimciler, herşey kendi kendine olup bitiyor, o şeyin tabiatında var diye atıyorlar ya…
O zaman insan düşünüyor; uçakların trafiğini düzenleyen, uçağın içinde değil; dışında.
İkincisi, trafiği düzenleyen tüm uçakları bizzat görüp gözetleyen bir yerde..
Üçüncüsü, uçakların trafiğini düzenleyen zat, uçak cinsinden madde değil.
Teşekkürler..
Aynen abi. 3 maddede çok güzel özetlemişsiniz. Ben teşekkür ediyorum.