Günümüzde edebiyattan eğitime, siyasetten mimariye birçok alanda belki de en çok muhtaç olduğumuz husustur eleştiri ve eleştirilmek. Çünkü eleştiri oluşturulan esere müsbet anlamda katkı yapar. Lakin yapılan eleştiri müsbet netice vermesi amacına yönelmiş olmalıdır. Aksi hâlde eserde yahut mevcud durumda değişim olmadığı gibi daha kötü sonuçlar da doğacaktır. Eleştiri niteliksizleşmenin önüne set olması için gerektiğinden dolayı da mevcud durumun devamına yahut mevcud durumdan geriye doğru yol almaya sebep olan eleştiri hakiki eleştirinin maksadının aksine hizmet etmiş olur. Dolayısıyla niteliksizleşmenin önüne set olan eleştiriye fazlasıyla muhtacız ancak muhtaç olduğumuz eleştiriden kasıt tenkittir, muâheze değil.
Tenkit, Arapça para vb.nin iyisini kötüsünden ayırmak anlamındaki nakd kökünden türemiştir ve gerçeği ortaya çıkarmak maksadıyla bir eserin iyi ve kötü yanlarını belirtmek suretiyle yapılan değerlendirme anlamında kullanılır. Yani diğer deyişle olumlu eleştiri diyebiliriz. Ancak muâheze ise Arapça almak, yakalamak; engel olmak anlamındaki ahz kelimesinden türemiştir ve azarlama, kınama ve bir eserin hatalarını ortaya koyarak yerme manalarında kullanılmaktadır. Dolayısıyla buna da olumsuz eleştiri diyebiliriz.
Tenkit ve muâheze arasındaki en büyük fark insaf yönüdür. Yapılan bir tenkitte doğru olana ve hakikate yönelmiş muhabbet ve onun hakikatinin ortaya çıkarılması gözle görülebilir iken muâhezede daha çok bir hususa duyulan nefret yahut suiniyet göze çarpar. Yani yapılan eleştiride bir konunun doğruluğu, yanlışlığı ve eksikliğini tartışmaktan ziyade içerisinde tahkire varan ifadelerin olması veya eleştirenin küçümsenmesi eleştiriyi tenkitten çıkarıp muâheze sınırlarına dahil edecektir. Ayrıca eleştirinin yapıldığı mecra da yapılan eleştiriyi tenkitten muâhezeye ya da muâhezeden tenkide evirebilecektir. Bu ise genellikle kaziye ve mevcut hal arasında mizan kuramamaktan kaynaklanmaktadır. Daha mücmel (kısa ve öz) bir şekilde ifade etmek gerekirse kaziye ve mevcut hal arasındaki bağı kuramamak yani mizansızlık denilebilir.
Mesela son zamanlarda ciddi bir şekilde karşılaştığımız sol yericilik ya da sol görüşlü olup ve edebiyat eseri vermiş kişileri yerme furyası bu kısma girebilecektir. Daha da müşahhas bir örnek sağ canipteki (Cemil Meriç’in sağ-sol görüşüne katılmakla birlikte bir kesimin anlaşılması için kullanılmıştır) bazı arkadaşların Nazım Hikmet yergileridir. Şöyle ki bir edebiyat eserinin içeriğinde Allah, Peygamber (asm), hak ve hakikat minvalindeki değerlere yer verilmeyen eseri eserden sayılmayacağı belirtilir. Yani bu bakış açısından eserden dahi sayılmayan ürünler eleştiriyi eser sayılanlara göre evleviyetle hak etmemektedir. Dolayısıyla malum bakış açısından eleştiriyi hak etmeyen ürün ancak ve ancak teknik manada incelenebilir. Fakat mizanı kuramayanlar Nazım Hikmet’i benimsemediği değerlerimiz üzerinden bir eleştiriye tabi tutmaktalar. Bu mizansızlığın arkasındaki sebep ise çoğunlukla sola olan nefrettir. Burada da eleştiri tenkit boyutuna varmadan muâheze seviyesinde kalmakta.
Nazım Hikmet’i ve onun safındakileri bakış açımızdan tenkit edebilmek için önce ona değerlerimizi Muhammedî bir irşad ve tebliğle anlatmamız gerekmektedir lakin bununla da iktifa edemeyeceğiz. Çünkü tenkit dairemize girebilmeleri için değerlerimizi kabul etmeleri de gerekli. En azından Nazım Hikmet için bu kabulün pek imkanı yoktur belki ama yoldaşlarına karşı bu minvalde hareket edilebilir. Velhasılı kelam bakış açımıza göre eleştiriyi ancak ve ancak kendi safımızda olan eser verenlere yapabiliriz. Aksi halde yapılan eleştiri bir iç boşaltma, aşağılama ve kınama olan muâhezeden öteye gidemeyecektir. Muâhezenin de doğruyu ortaya çıkarma, hakikate ulaşma gibi amacı olmadığı için yapılanın boş bir uğraş olması sonucunu doğuracaktır.
Bizim muhtaç olduğumuz ve bizi geliştirecek olan eleştiri yukarıda da defaatle belirtildiği üzere ancak ve ancak samimi ve insaflıca yapılan tenkittir. Çünkü insaf ehline yaraşır şekilde yapılan tenkit münekkid ve muharriri birbirine istinad kılar. Münekkid muharririn eksikliklerini tamamlaması için yardımcı olur. En başta da bahsettiğim gibi eleştiri (tenkit) her alanda lazım ve elzemdir.
Geleneğimizde de her alanda gördüğümüz hoca-talebe ve usta-çırak ilişkilerinde münekkid ve muharrir bağını görürüz. Bu ilişkilerdeki tenkit de istinad olup gelişmenin önünü açan, doğru usülde ve doğru mecralarda yapılan mizanı şaşmamış tenkitlerdir.
İnşaallah bu eleştirim de muâheze seviyesinde kalmamış ve tenkit boyutuna yükselmiş bir eleştiridir.
- Bismillah, yine, yeniden… - 13 Nisan 2021
- Ayasofya… - 26 Temmuz 2020
- Zeytinden Bahtıma Düşen - 16 Ağustos 2018
güzel açılımlar var:) Allah razı ola
bu açıdan bakarsak; bir ihlas düsturu olan “hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşleri tenkid etmemek” nasıl anlaşılmalı sence? bu konuda nasıl bir denge gözetmeliyiz hayatlarımızda?
Esasında ikinci düsturda belirtilen tenkid ifade edilirken dengenin nasıl olacağı da “gıpta damarını tahrik etmek” , “saye şevkini kırıp atalete uğratmak” “takaddüm edip tahakküm etmek” gibi sonuçlardan bahsedilerek ifade edilmiştir. Yani bu sonuca yöneliyorsa yapma. Tenkit yapabileceğin sınır ancak “noksanlığını ikmal , ihtiyacına yardım ve vazifesine muavenet ettiğin minvalde” mümkündür. Aksi halde yapılan benim metinde de bahsettiğim muâheze sınırlarına dahil olur.
Amin, ecmain olsun abi 🙂
hmm eyvallah, Allah razı olsun tekrar 🙂
o zaman şöyle özetledim kendimce: tenkid dahil her düşüncen, her hareketin, her konuşman “umumi maksada tevcih niyeti” ile olsun.
en az içerik kadar önemli olan “usûlünce ve uslûbunca söyleme”nin ilacı da burada diye düşünüyorum. eğer halet-i ruhiyemizi -inşallah- bu niyet şekillendirirse uslubumuz kendiliğinden incelecek, enaniyetimiz şeffaflaşacak ve böylece kardeşimizin duyguları da rencide olmadan maksad hâsıl olacaktır. Rabbim yaşayabilmeyi nasip etsin.