Askerlik vazifesinin nihai demlerini yaşadığım şu son günlerde, sivilde iken ara ara kafaya dank ettiği vakitlerde olduğu gibi “terhis” kavramı alemime ilişiyor. Üzerinde tefekküre dalıyorum.
Asker ocağında nice nurani muhabbetler edilmiş, güzel dostluklar elde edilmiş. Bir yandan birbirini Allah rızası için seven yeni kardeşlikler elde edildi diye sevinirken öte yandan zahiri ayrılıklar yaşanıyor diye insanın gönlü daralıyor, gözleri mahmurlaşıyor.
Ayrılıklar yeni bir mekana geçişe işaret ediyor. Lügat terhis için “askerlikten sivil hayata geçiş”, “serbest kalmak” diyor.
Serbest kalmak?
Bir mümin için ahirete nispeten bir zindan hükmünde olan bu dünyadan asıl aleme geçiş de bir terhis. Asıl serbestiyet. Hürriyete kavuşma. Şöyle bir düşünelim! Vazife yerine getirilmiş, omza yüklenen yükler bırakılmış ve asıl yurda gidildiğinden bir sevinç bir huzur duyuluyor. Yaradanın, “Ey kulum kendisinden razı olduklarımızdan olarak çık huzurumuza” dediği kullarından olmuşuz. Ne büyük saadet.
Elbet bunun için yaradılış gayemiz olanı yerine getirdikten sonra hizmetin neticesi olan ücreti beklemeliyiz. Ve kendimize sorduğumuz şu suallerimize cevap aramalıyız: Biz neciyiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ne için geldik?
Bu suallere Kur’ân’ın irşadı ve Peygamber Efendimiz’in (ASM) bildirmesiyle, “Biz Allah’ın kuluyuz, gayb âleminden bu dünyaya imtihan olmak için gönderildik, ahiret yolcusuyuz ve Allah’ı tanıyarak kendisine ibadette bulunmak için geldik” şeklinde cevap verebiliyoruz.
Üstadım Bediüzzaman Said Nursi bu dertle de dertlenmiş, soruyor ve cevaplıyor İşaratü’l İ’caz adlı eserinde:
Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? Bu suale, benîadem namına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalatü Vesselam nev-i beşere vekaleten karşısına çıkarak şöyle cevabta bulundu:
Ey hikmet! Bu gördüğün insanlar Sultan-ı Ezeli’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından ziyadar varlık alemine çıkarılan mahluklardır. Sultan-ı Ezeli bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrayı bize vermiştir. Biz haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle, re’s-ül malımız olan istidadlarımızı nemalandırmaktır.
Baharda gelen, kışta giden çiçek ve böceklerin bizlere asıl gidişi, asıl ayrılığı hatırlaması gibi hep bir geliş gidişler yaşanıyor, yaşanacak. Gelenin gidip gelemeyeceği bir vakit gelecek.
Dem bu dem yaklaşıyor yaklaşmakta olan. Ölüm. Yanı başımızda. Varlığı muhakkak olan. Belki iki adım sonra. Muhakkak gideceğiz. Hazırlıklarımız tamam mı? Ey nefsim, kendini hazır hissediyor musun?
Rabbim kalemini daim eylesin gonlu guzel insan
Bicare kalplrrin sikistigi anda gelen yazilarinin ferahligi yaradilistaki asil gayeyi hatirlatmlarindan ötürü yurekten tesekkur eder baki selamlarimi iletirim…
Amin.
Allah razı olsun kardeşim.
Rabbim bizi Haf ve Reca dengesini yakalamış istikamet üzre olan denge insanlarının zümresine ilhak eylesin.
Kalbimizi nur ile inşiraha erdirsin.
Bâki selam.