Ormanların padişahı Bozkurt’un meclisi

Ormanların padişahı Bozkurt’un meclisi

Şölen Deresi şırıl şırıldı… Bundan yüzyıllar evvel, bir gün Şölen Deresi’nin şırıl şırıl sesini bastıran bir ses işitildi. Derenin doğu yamacından, ada gibi büyük bir toprak kütlesi kopuyordu. Bu “uçan ada” tozu dumana katarak hareketlenmeye başladı. Bir kısım meşe, çam, ardıç, kiren ağaçlarının kökleri bu yıkımı engellemek istedilerse de nafile… Uçsuz bucaksız bir boşluğa düşüp havada, elleri ile bir dala yapışan adamın; o dalda uzunca asılı kaldıktan sonra takatinin kesilip kendini boşluğa bırakması gibi, ilk önce ağaçların kalın ihtiyar kökleri ayrıldı yuvalarından. Uzun çabalar sonrasında genç kökler de bırakıverdiler kendilerini boşluğa. Nihayetinde başaramadılar. Uçan ada, yani kocaman bir toprak kütlesi Şölen Deresi’nin üzerine yuvarlandı. Bu korkunç yıkım sonucu devasa bir oyuk oluştu vadinin yamacında. Buram buram toprak kokuyordu her yer. Yamaçtan kopan toprak kütlesi yuvarlandı yuvarlandı… Gümmmmm! Derenin yatağına oturdu. Bir ara balıklar, kurbağalar, yengeçler uçtu havada. Bu toprak yığını, meşeler ve çamlar ile beraber; vadide süzülen Şölen Deresi’nin önüne, aşılamayan bir set olmuştu. Heyelandan sonra Şölen Deresi’nin şırıltısı, vadinin önünü kapatan toprak kütlesine kadardı artık. Seddin arkasında biriken sular “kün” emrince Zınav Gölü’nü oluşturmaya çoktan başlamıştı.

Bu vadide, Zınav Gölü’nün oluşumuyla başlayan çok işler vardı. Mesela gölün etrafındaki tüm vahşilerin “Bugün neler yaptık, yarın neler yapacağız”, “Güzel vazife dağılımı ve ciddi takip” ya da “Ara, arat; oku, okut” gibi hiç terk etmedikleri toplantıları bunlardan bazılarıydı. Bu toplantıların birçoğu Zınav’ın oluşumundan bugüne kadar devam edegelmiş.

Şimdi, yüzyıllardır terk edilmeyen vahşilerin bir sabah toplantısına hep beraber şahitlik ediyoruz. 

Zınav Gölü üzerine güneş henüz yeni doğuyor. Karadeniz ormanlarının korkusuz padişahı Bozkurt, meşeliklerin arasından Zınav Gölü’nün  küçük düzlüğüne uluyarak çıktı.

– Uuuuuuu! Uuuuuuu!

Kasıla kasıla yürürken içinden de “Bu bendeki asalet başka kimde var” diye geçiriyordu. Bozkurt’un sabah Zınav Gölü kenarına indikten sonra uluması, ormandaki tatlı vahşilerle toplantı saatinin başladığı anlamına geliyordu. 

Bugünkü toplantı “Dün neler yaptık, bugün neler yapacağız” başlığı altında geçecekti. Bu toplantı akşam yapıldığında ise toplantının ismi biraz değişiyor, o zaman “Bugün neler yaptık, yarın neler yapacağız” şeklinde oluyordu. Bu buluşmalar, konuşmalar ve beyin fırtınalarıyla orman içi öngörülebilir dağınıklıklara mani olunuyordu. 

Bozkurt ciddiyeti fazlasıyla önemsiyordu. Ciddiyeti de kendisince “Güzel vazife dağılımı yapmak ve bu vazife dağılımlarını aksatmadan takip etmek gerekir” diye özetliyordu. Bu fikirler ona Zınav’ı mesken eden  ilk dedelerinden miras kalmıştı.

Meşeliğin kıymetli padişahı Bozkurt’un uluması ile başlayan toplantıya önce çakallar sonra tilkiler, sonra kaplumbağalar sonra ceylanlar, sonra gelincikler derken elikler, tavşanlar, fareler, karacalar, sincaplar da iştirak etti. Ormanın tüm sakinleri toplantıda yerlerini aldılar. 

Zınav Gölü vahşilerinin tüm ormanlara örnek olacak bir yönetim şekli vardı. Bozkurt, orman sakinlerinin arzularıyla padişah olmuştu. Padişah Bozkurt adildi, zekiydi ve bu karmaşık orman hayatını yönetme gücüne sahipti. Fakat bu yönetimi ormandaki tüm hayvanlarla beraber yapmak zorundaydı. Toplantılarda ormanda yaşayan herkes konuşmalıydı. Bu ormanda herkesin fikrine değer veriliyordu. Yanlışa yanlış demekten de kimse korkmuyordu ve korkmamalıydı.

Toplantıda bulunan herkes dün neler yaptıklarını tek tek anlatmaya başladı. Bozkurt’un bir vazifesi de yapılan işlerin, ormanın doğasına zarar verip vermediğini takip etmekti. Otçullar ağaçlara zarar vermeden yedikleri yaprakların ve otların isimlerini söylediler. Otlardan ne kadar yediklerini anlattılar. Etçiller de hastalıktan ölen hayvanların etlerini yiyerek ormandan kimseye zarar vermediklerini söylediler. Padişah Bozkurt yapılan işlerde hata olmadığını söyledikten sonra, orman sakinlerine bugün neler yapmayı planladıklarını sordu.

Çakal söze başladı:

– Yaklaşmakta olan kış mevsimine hazırlık yapmalıyız hünkarım. Ben bugün yuvamı tamir etmeyi, kış için yuvamın eksiklerini gidermeyi düşünüyorum.

Çakaldan sonra Sevimli sincap söz aldı: 

– Ben de komşum çakalın dediği gibi kış hazırlıkları için meşe palamudu, kiren, fındık ve üzüm depolamalıyım. Önümüzdeki birkaç gün bunun için ormanı iyice gezmeyi düşünüyorum.

Sonra ceylan söz istedi:

– Ben de otlar iyice kurumadan karnımı güzelce doyurmalıyım. Biraz da bodur ağaçların alt yapraklarından yiyerek güçlenmeliyim.

Biraz ürkek bir şekilde tilki söze başladı:

– Hünkarım ben de komşu köyde bir kümesin tavuklarını ve horozlarını gözüme kestirdim. Bugün onları avlamak için bir planım var. Aslında… 

Padişah Bozkurt, tilkinin sözünü keserek:

– Aslında ne? Aslında siz de bana yardım etseniz güzel olur diyeceksin değil mi?

– Evet, tam da öyle diyecektim hünkarım. 

– Sen ne zaman akıllanacaksın tilki efendi! Köylülerin ahırlarına ve kümeslerine saldırmak yok demiştik. Bunu yasakladık biliyorsun. Sen üzümlerle ve yırtıcı kuşların leşleriyle idare etmelisin. Aksi takdirde…

– Hmmmm.. Aksi takdirde bana ceza verirsiniz. Haklısınız hünkârım. Öyleyse ben de dediğiniz gibi üzümlerle idare edeyim hünkârım.

Tüm hayvanlar aynı şekilde, bugünlerde neler yapacaklarını anlattılar. Sonra Padişah Bozkurt toplantıyı bitirmeden bir fikrinin olduğunu, bunu meclise sunmak istediğini söyledi. 

Çakal:

– Sizi dinliyoruz hünkârım.

Padişah Bozkurt:

– Bundan sonra ormanımızın düzenini sağladığımız bu toplantılara Zınav Gölü’ndeki sazanların, aynalı sazanların, yayın balıklarının ve kızılkanatların da katılmasını istiyorum. 

– …

Bu inanılması zor teklife bir anda herkes şaşıverdi. Ortalık sessizleşti. Uzunca bir süre bu sessizlik devam etti. Şimdi! Padişah Bozkurt bunu da nereden çıkarmıştı. Hem o zekâvetine bu teklif hiç yakışmamıştı. 

Bu anlamsız teklife şimdi kim itiraz edebilirdi ki. Hani herkes konuşabilirdi bu mecliste. Bozkurt kızar diye endişe de yaşanıyormuş demek ki diye akıllara geldi. Bazen Bozkurt kızdığında muhataplarına olur olmadık hakaretler savuruyormuş zaten. Belki de bu yeşil ormanın sakinleri, Bozkurt’un önceki öfke anlarını düşündüklerinden onunla konuşmaya çekinmişlerdi. Oysa toplantıya katılan herkes, meclisin hakkını vermek için yeri geldiği zaman konuşmak gerektiği inancına sahipti. Bu cesaret terbiyesi ormanda yaşayan herkesin yıllanmış tecrübesiydi. Fakat bu sefer konuşmaya kimse cesaret edemedi diye düşünürken, kaplumbağaların içinden yaşlı ve fakir kaplumbağa kayanın üzerinden kafasını kaldırdı. “Bu sessizlik ne kadar sürecek böyle?” dedi.

Eli yüzü kırışmış yaşlı kaplumbağa büyük bir cesaretle sözlerine devam etti:

– Hünkârım balıklar bizim bu toplantımıza nasıl katılacaklar ki?

– Kaplumbağa kardeşim, ben bu toplantıya balıkların da katılmaları gerektiğini emredince onlar da bulacaklar bir çaresini. 

– Hünkârım balıklar suda yaşarlar. Karada bir dakika bile dayanamazlar, ölürler.

– Şartlarını zorlasınlar yaşlı kaplumbağa. Bak sen nasıl şartlarını zorlayarak buraya usul usul geliyorsun. Onlar da gelsinler. 

– Bu mümkün değil efendim! Ölürler diyorum. Hem onlar toplantımıza neden katılsınlar ki balıkların  hayatı bizim hayatımızı çok etkilemiyor. Hem de onlar isteseler bizi dinlemezler ve biz de onlara  hiçbir şey yapamayız. Balıklar sularda sizden daha güçlüler efendim. Maalesef bunu kabullenmelisiniz.

– Sen ne anlarsın yaşlı kaplumbağa, bir sus bakalım!

Padişah Bozkurt’un biraz hiddetlenmesi ile çevrede yeniden bir sessizlik oluştu. Çevresindeki sessizlik kaplumbağayı yine korkutamadı aksine bu korkunç sessizlik onu daha da cesaretlendirdi. Kaplumbağaya bir zarar gelecek düşüncesiyle ceylan kaplumbağayı dürtüp duruyordu. Ceylan, yaşlı kaplumbağanın susmasını istiyordu. Yaşlı kaplumbağa kendisini, sert kabuğundan çekiştirip duran ceylanın çekiştirmelerinden kurtararak kayanın en yüksek yerine fırladı. Kayanın üzerinden biraz daha yükselerek sözlerine şöyle devam etti:

– Bu ormanın yüzde sekseni sorgulamayı bilmez hünkarım. Eskilerin ifadesiyle ehl-i tahkik değildirler. Bu sebeple bir meselenin gerçeği nedir, maalesef ki enine boyuna araştırmazlar. Mesela balıkların toplantımıza katılmaları meselesinde herkes neden susup kaldı sizce?

Bozkurt öfkeyle karışık bir merakla:

– Neden susup kalmışlar bakalım yaşlı kaplumbağa?

– Neden olacak hünkarım. Hünkarımız dediyse doğrudur diye düşündüklerinden.

– Peki, yanlış mı söylediklerim?

– …

Yaşlı kaplumbağa çok zor olsa da sükûnetini korumaya çalışıyordu. Bu sefer yüzünü meclise dönerek.

– Eyyyy! Susup kalanlar, neden susuyorsunuz? Bilmiyor musunuz ki balıklar karada yaşayamazlar. Sultanımız Bozkurt dedi diye bunu kabul mü edelim. Kabul edelim de sonrasında onlarca masum balıklar ölsün öyle mi?  Bilmiyorsanız araştırın, sorgulayın. Gerçeğe ulaşın. Hakkında güzel düşüncelere sahip olduğumuz padişahımız da olsa, bilginlerimiz de olsa, yaşlılarımız da olsa, onlardan işittiğimiz sözleri, meselleri taklit ederek kabul edemeyiz. Böylesine açık bir konuda nasıl konuşmazsınız.

Çakal ortalığın karışacağını düşünerek telaş içinde söze girdi:

– Yaşlı kaplumbağa sen hünkârımıza karşı neler diyorsun böyle! Bu ne cüret! Biz kuvvetli bir gerçeği, doğru bir sözü, zayıf birinin elinde zayıf görürüz. Doğru da söyleseler fakirlere güçsüzlere inanmayız, dinlemeyiz onları. Kıymetsiz bir meseleyi de kıymetli birinin elinde görsek onu da kıymetli diye düşünürüz. Yanlış da olsa bu yanlışı söyleyenler güçlüyse biz onları dinler, onların peşinden gideriz. Sen bunları bilmez misin?

Bozkurt bu hareketli gündemden hoşlanmıştı. Sessizce olanları izlemeye koyuldu. Yaşlı kaplumbağa, çakalın bu dalkavukluğundan çok rahatsız olmuştu. Bu rahatsızlık onu daha da cesaretlendirmişti. Heyecandan ön ayaklarının hareketliliği yerinde durmasını engelliyordu. Bir o yana bir bu yana hareket ederken neredeyse kayadan düşecekti neyse ki biraz geri çekilerek konuşmasına devam etti.

– Çakal kardeşim sen, hünkârımız varlıklı, güçlü, kudretli; öyleyse, sözleri yanlış da olsa kıymetli mi diyorsun? Bana da sen yaşlısın, fakirsin, zayıfsın öyleyse senin sözlerin doğru da olsa kıymetsiz mi diyorsun? 

– Evet, aynen öyle diyorum yaşlı kaplumbağa. Kıymetli sözler senin gibi kıymetsizlerin ağızlarında kıymetsiz ve değersiz oluyor. Kıymetsiz sözler de, tek sermayemiz olan padişahımız, hünkarımız, efendimizin kıymetli ve değerli dillerinde kıymetli oluyor. Aynen hünkârımızın bugün ki sözleri gibi. Hünkârımız bizim için kıymetlidir ve o ne derse değerli olur. Hünkârımız, balıkların burada olmasını söylemişse bizim için emirdir. Artık bize düşen bu işi nasıl halledeceğimizi düşünmektir. Bunu kafana koy budala bunak!

Mecliste homurdanmalar başlamış. Bütün üyeler artık çakalın haddi aştığını fısıldıyorlardı. Yılların tecrübesi yaşlı kaplumbağaya, çakalın bu yaptıkları düpedüz büyük bir nezaketsizlikti. Yaşlı kaplumbağa acı bir gülümseme ile bir o yana bir bu yana çırpınıp duruyordu. Ayaklarının altındaki kaya yosunlarının tamamı dökülmüş, kaplumbağanın çırpındığı kısım hareketlilikten iyice kayganlaşmıştı. Kendi kendine “çıldıracağım” diyordu. “Ne oldu bunlara susup kaldılar” diye düşündükten sonra sözlerine devam etti:

– Sen bu düsturları çok yanlış anlamışsın çakal kardeşim. Bu sözü böyle anlayanlar ancak dalkavuklar olabilir. Bir toplumda kıymetsiz sözler bazı ağızlarda kıymetli oluyorsa, kıymetli sözler de fakirin, garibin ağzında kıymetsiz oluyorsa, kıyameti bekleyelim. Biz bu yanlış kaidenin doğru zannedildiği topluluğu terk edelim. Siz de ey ahali! Bir toplumda yanlışların kaide haline geldiğini görürseniz, kendinizi o topluluktan kurtarın. 

Bu hararetli tartışmanın ciddi birer takipçisi olan birçok meclis üyesi, yaşlı kaplumbağaya yardım etmek istiyorlardı. Aslında karaca, gelincik, sincap hepsinin söyleyecekleri vardı. Fakat yaşlı kaplumbağa zor meseleleri güzel izah edip herkesin anlayacağı seviyeye indirebiliyordu. Bunun için meclisin bir çok üyesi yaşlı kaplumbağanın konuşmasının tam olarak bitmesini bekliyorlardı.

Biri hariç, meclisin en kibar üyesi ceylan artık olanlara dayanamıyordu. Yaşlı kaplumbağanın biraz yorulduğunu hissederek söze karıştı:

– Eskilerde bizim ceylan atalarımızdan biri şöyle zannetmiş, param pulum, makamım mevkiim olursa değerli olurum. O zaman sözlerim de değerli olur. Herkes sözlerime kıymet verir diye düşünmüş. Çalışmış çabalamış zengin de olmuş. Koca koca çayırları, koruları olmuş. Fakat gelip geçici bu sermayelerin varlığıyla pek kibirli olmuş. Böbürlenmelerinden dolayı zamanla yanında hiç samimi arkadaşı kalmamış. Nerede dalkavuk varsa atamız ceylanın yanında bitivermiş. Bu dalkavuklar çayırlardan, korulardan bir parça daha fazla ot yiyeceğiz diye onun her sözünü tasdik etmişler. Fakat bir zaman sonra bu dalkavuklar da onun saçma sapan sözlerine  tahammül edememişler. Bizim ceylanı terk etmişler. Atamız ceylan da hayatının uzun bir kısmını mutsuz mutsuz yaşadıktan sonra anlamış ki ister zengin ister fakir ol; kıymetli söz her zaman kıymetlidir, kıymetsiz söz de her zaman kıymetsizdir. O zaman mutlu olmuş ve öyle de ölüp gitmiş bu diyardan.

Ceylanın bu anlamlı hatırası yaşlı kaplumbağa ve sevenlerine rahat bir nefes aldırdı. Padişah Bozkurt da tartışmanın daha fazla uzamasının anlamsız olacağını düşünüp “Dostlarım! Bu güzel tartışmadan anladıklarımı sizlere paylaşmak istiyorum” dedi ve ilave etti:

– “Bîçare hakikatler kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur” kaidesi belli ki bir toplumun seviyesini gösteren bir kaidedir. 

Padişah Bozkurt bu sözden sonra Zınav Gölü’ne doğru yürüdü ve biraz sessizce bekledi. Yeşil alanda dolaşmaya başladı. Herkes Padişah Bozkurt’un neler söyleyeceğini merakla beklemeye başladı. Biraz zaman sonra Bozkurt devam etti:

– Anladım ki bir toplumda zenginlerin, makam mevki sahiplerinin sözlerine sırf makam, mevki ve servetlerinden dolayı itibar ediliyorsa o toplum yok olmaya mahkumdur. Hakiki kıymetli bilginler sözü nerede söyleyeceklerini bilirler. O zaman onların sözleri de kıymetli olur. Asıl zenginlik de budur zaten. Cahiller de bazen kıymetli bir sözü nerede sarf edeceklerini bilemezler. O zaman da zavallı bir hakikat çaresiz kalır, değersiz olur. Ben tecrübeli dostumuz kaplumbağanın söylediklerinden anladım ki bir sözü yerinde söylersek bu bizim ilmimize işaret eder. Kıymetimizi ortaya koyar. İster zengin ister fakir olalım bir sözü yerinde söylemek bizi kıymetli yapar. Bir sözü doğru da olsa yerinde söyleyemezsek bu da cehaletimize işaret eder. Doğrulara da yazık ederiz. İster zengin ister fakir olalım bir sözü yerinde söyleyemezsek bu da bizi kıymetsiz ve hikmetsiz yapar. Ben sizin padişahınızım fakat anladım ki padişahlığımdan gelen güçle, sizlerden olmayacak bir işi isteyemem. Padişahlığım yanlışlarımı doğru yapmaz. Kaplumbağa kardeşimiz fakir ve zayıf ama doğru olanı öyle güzel ifade etti ki onun fakirliği söylediği doğruyu dinlememize engel olmamalı. Demek ki kıymet, makamda mevkide değil yerinde söz söylemesini bilmekten geçiyormuş. Bize bunları öğreten meclisimizin tecrübeli üyesi yaşlı kaplumbağaya huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Sizlerden de rica ediyorum, meclisimizin değerlisi olan yaşlı kaplumbağayı gönülden gelerek hep beraber  alkışlayalım. 

Meclistekiler öyle bir alkış tufanı kopardılar ki bu alkışlar Zınav Kanyonu’ndan yankılanarak ormana dalga dalga yayıldı. Yaşlı kaplumbağa bu alkışları fazlasıyla hak etmişti. 

Bu sabah ki toplantı biraz uzun sürmüş fakat toplantıdan kimse sıkılmamıştı. Yaşlı kaplumbağa tecrübesini konuşturup doğru sözleri tam yerinde söylemesi ile bir izdihamın önüne geçmişti. Yaşlıyım diye beni kimse dinlemez zannediyordu. Fakat yaşlı kaplumbağa doğru bir çözümü güzel anlatabilmenin, herkesi kıymetli yapabileceğini görmüştü. Kaplumbağa herkesin kendisini alkışlaması ile çok mutlu olmuştu. Cesaretinin haklı kıvancını yaşıyordu. Padişah Bozkurt ise padişahım diye her sözünün doğru olamayacağını çok güzel anlamıştı ve balıkların da toplantıya katılması isteğinden vazgeçti. Çakal ise dalkavukluğundan utandı ve anladı ki yanlışı kim söylerse söylesin o yanlıştır. Bu toplantıdan herkes dersini aldı. 

Zınav Gölü’nden gelen serinliğin eşliğinde herkes günlük işlerini yapmak üzere ormana dağıldılar.

Ömer Faruk Topçuoğlu
Latest posts by Ömer Faruk Topçuoğlu (see all)
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.