İŞTE BU bedbaht adam, sûizan ve akılsızlığıyla, gördüğünü âdi ve ayn-ı hakikat telakki etti…
Sekizinci Söz’den
Paradoks (fr. paradoxe), görünüşte doğru olan bir ifade veya ifadeler topluluğunun aslında bir çelişki oluşturması veya sezgilere aykırı bir sonuç ortaya çıkarmasıdır. Vikipedi
Hakikaten çok enteresan bir dünyada yaşıyoruz. Gizli bir sır var ki bu hayatta, o sırrı ıskalayanlar epey çelişkili, onu yakalayanlar ise tamamen tutarlı bir ömür geçiriyorlar. Peki nedir o sır? O derin sırrın fısıltısını şu satırların içerisinde işitebiliriz diye düşünüyorum:
Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr derc etmiştir; tâ ki kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganî-i Kerîm bir Zâtın hadsiz tecelliyâtına câmî geniş bir ayna olsun.
Evet yol iki görünüyor. Bu hayatın anlamını ya “ben” merkezli ya da “O” merkezli kuracağım. Hâlbuki varoluşu bütün keyfiyâtıyla kuran ve beni de bütün detaylarımla kodlayan O olduğu için ben merkezli bir inşaya başladığım an baştan kaybediyorum. Devamında getireceğim bütün düşünce ve amellerim de kökteki bu yanlış hüküm yüzünden butlana mahkûm oluyorlar.
O yüzden burası paradoksal bir dünya. Kim bilir belki de o paradoksun sırrını yakalamak için tüm insanlar imtihan olunuyor. Bu paradoksun bir madalyon gibi iki yüzü var: ya tutarlı, ya çelişik. Üçüncü bir yüz yok.
Ben de bu paradokstan çıkartabildiğim bazı neticeleri paylaşmak isterim:
1. Bazen kaybettiğini sandığında bulmuş, bulduğunu sandığında kaybetmişsindir.
2. Ehl-i hakikat mabeyninde geri düşmek mi istiyorsun? Ehl-i hevânın dünyasında ileri çıkmaya çalış.
3. İnsanların kalplerine yakınlaşmak istiyorsan onların nefislerinden uzaklaşmalısın.
4. “Bence…” kelimesini kullanmanın saiki bazen gurur bazense tevazudan beslenir.
Fikrini kılıf yaparak kendi benliğini öne sürmek birinci hâle; hakikat okyanusunu kuşatamayacağının şuuruna varıp o okyanustan kendi kabına damlayanları ifade edebiyle kullanmak ikinci hâle misaldir.
5. Bu dünyada gerçek mutluluk, gerçek mutluluğu bu dünyadan beklememekte… Sekizinci Söz’ün ahirinde bu dünya için yapılan “intizar salonu” analojisine dikkat et. Bekleme salonunu oturma odasına çevirme.
6. Kendi iç dünyanı tanımazsan kıyas-ı binnefs yapamayacağından başkalarının iç dünyasını da anlayamazsın. Dolayısıyla robotik bir aktarımcıya döner ve onlara da tesir edemezsin. Dar dairesini halletmeyenin geniş dairelere verecek bir şeyi yoktur.
7. Savunduğun bir şeye, perde olmak suretiyle en büyük zararı sen veriyor olabilirsin.
Saldırdığın bir şeye, dikkatleri çekmek suretiyle en büyük hizmeti sen yapıyor olabilirsin.
8. Dine hizmet ediyorum kisvesi altında nefsime hizmet etmekten, put kırıyorum söylemi altında benlik putumu büyütmekten, hakikati söylüyorum görüntüsü altında hakikate perde olmaktan Rabbime sığınırım.
9. Evveli korku, sonu özür olan günah kulu Cenab-ı Hakk’a yakınlaştırır.
Evveli güven, sonu kibir olan ibadet kulu Hak Teâla’dan uzaklaştırır.
İmam Cafer-i Sâdık (ra)
10. Ne kadar kusursuz olduğunu düşünüyorsan o ölçüde kusurlusun. Mükemmel ve Mukaddes bir Zâta tevcih etmek için verilen kusursuzluk duygusunu, insanın bir mikropla veya bir gamla yere yığılan kendi benliğine sarf etmesi ne yaman bir çelişki.
11. Sahip oldukça azalır, şahit oldukça çoğalırsın.
12. Bütün mevcudat içerisinde, Allah’ın en büyük lütfuna mazhar insanoğlundan başka İlâhî adalete itiraz eden yok.
Alaaddin Başar
13. Kendi nefsini ıslah etmekle işe koyulanlar dünyayı da kurtarıyor
Dünyayı kurtarmak adına işe koyulanlar kendi nefsini dahi kurtaramıyor.
14. Yâ Rab! Seni bulamayınca benimde boğuldum. Dehşetli bir kıymete sahip emanetlerini çer çöp gibi savurdum. Seni bulduğumda kendimi de buldum. Neyi niçin verdiğini anlayarak yola koyuldum.
15. Ölüm hayatlandırır. Yani ölümünün muhakkak ve yakın olduğunu unutmadan yaşayanlar bu kısacık hayatını dolu dolu geçirir. Biricik sermaye-i ömrünü zâyi etmez.
Hayat öldürür. Yani ölüm gerçeğine gözünü kapayıp bu fâni hayatın koşturmacalarına kapılanlar biricik ömür sermayelerini bâd-ı hevâ zayi ederler.
16. Fesubhanallah!
Mülk ile melekût arasındaki hicab ne kadar incedir; aralarındaki mesafe ne kadar büyüktür.
Dünya ile âhiret arasındaki yol ne kadar kısa ve ne kadar uzundur.
İlim ile cehil arasındaki hicab ne kadar latîf ve ne kadar kalındır.
İman ile küfür arasındaki berzah ne kadar şeffaf ve ne kadar kesiftir.
İbadetle masiyet arasındaki mesafe ne kadar kısadır. Hâlbuki araları cennet ile nârın araları kadardır.
Hayat ne kadar kısa emel ne kadar uzundur.
Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Şemme
Ek: İbn Atâullah’ın Hikem’inden “paradoksal” notlar
17. İlâhî! Küçüklüğüm ne zaman beni sustursa keremin beni konuşturur. Vasıflarım ne zaman beni ümitsizliğe düşürse minnetin beni heveslendirir.
18. Tesbih ederim o Allah’ı ki ubudiyeti izhar ederek Rubûbiyetin azametini ortaya çıkarmıştır.
19. Olabilir ki seni bir günaha düşürür de ulaşmana vesile olur. Zillet ve fakra vesile olan bir günah, izzet ve kibre götüren taatten hayırlıdır.
20. Halkın vermesi mahrumiyet, Hakk’ın mahrum bırakması ise ihsandır.
21. Mahrum bırakılmak senin için bir anlayış kapısı açıyorsa bu mahrumiyet ihsanın ta kendisidir.
22. Nefsinden razı olmayan bir cahille arkadaşlık etmen, nefsini beğenen bir âlimle arkadaşlık etmenden hayırlıdır.
- Hadis inkârcılarının görmek istemeyeceği alan: Sahabenin sükûtunun ikrar olması - 6 Haziran 2024
- Kastamonu Lahikası’ndan İkinci Dünya Savaşı’na bakış - 25 Mayıs 2024
- Bediüzzaman hazretlerinin fikrî bir yolculuğu - 7 Şubat 2024
Savunduğun bir şeye, perde olmak suretiyle en büyük zararı sen veriyor olabilirsin.
Saldırdığın bir şeye, dikkatleri çekmek suretiyle en büyük hizmeti sen yapıyor olabilirsin.
Savunduğumuz iddiayı elimize yüzümüze bulaştırırsak; iddiamıza en büyük zararı ben veririm.
Saldırdığın yani tenkit ettiğin iddiayı da yine layıkıyla yapamaz, eline yüzüne bulaştırırsan; tenkit ettiğin yanlışa hizmet etmiş olursun. Yani kendi kalene gol atmış olursun diye anladım.
Ne dersiniz?
Doğrudur abi. Hatta bazen bu durumlar eline yüzüne bulaştırmadan da gerçekleşebilir. Kader konuştu mu cüzi ihtiyarî susuyor zira..