Risale-i Nur’la Kur’an hizmetinde taksimü’l a’mal

Risale-i Nur’la Kur’an hizmetinde taksimü’l a’mal

Risale-i Nurları “netice-i hayatım ve sebebi saadetim ve vazife-i fıtratım” diyerek tavsif eden Bediüzzaman, hayatını Kur’an hizmetine vakfederek ömür geçirmiştir. Risale-i Nur’un ilk eserlerinin yazılmasından itibaren taksimü’l a’mal kaidesini uygulamış ve ekser kitaplarını yanındaki katiplere yazdırmak suretiyle telif etmiştir. Barla hayatına baktığımızda bunun bir çok misallerini görürüz. Müsveddesi yazılan ilk eserin tebyiz edilmesi ve temize çekilen kitabın neşri için santral hizmeti gören Sabri ağabeyimize gönderilmesi, o da kendisine birkaç nüsha yazıp diğer katiplere ulaştırılması ve bu  dağıtımın  ümmi nur postacıları vasıtasıyla yapılması ve yazılan risalelerin tashih için tekrar Bediüzzaman’a getirilmesi ve tashihten sonra yine ümmi bir talebe olan Adilcevazlı Bekir Ağa vasıtası ile muhtaç ellere ulaştırılması o günün şartlarında vazife taksiminin en güzel misalleridir.

Barla lahikasındaki bir mektupta taksimü’l a’mal düsturunu uygulamada meydana gelecek arızalara meydan vermemek için başta o dönemdeki Nur talebelerin, ikinci olarak ise tüm zamanlarda Risale-i Nur’la Kur’an hizmetinde çalışma gayretinde olanların  çok muhtaç oldukları aşağıdaki ifadelerle ikaz edilmiştir:

Bilirsiniz ki üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile içtima etse yüz on bir kıymetinde olduğu gibi… Sizin gibi üç dört hâdim-i Hak ayrı ayrı ve taksimü’l a’mal olmamak cihetiyle hareket etse kuvvetleri üç dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefânî sırrıyla hareket etseler, o dört adam dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler. Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz. Makinenin çarkları birbirine muâvenete mecburdur. Hem birbirini kıskanmak değil, belki bilakis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini tahfif ediyor. Hak ve hakikatin Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.

Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum. O meziyetlerden ben mahrum kaldıkça sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız.

 Sözler ve Mektubat  kitaplarının fihristelerini bizzat kendisi hazırlayan Bediüzzaman Said Nursi, Eskişehir medrese-i Yusufiyesinden sonra Kastamonu’da ikâmete mecbur tutulduğu günlerde Isparta da bulunan ağabeylerimiz, Lemalar kitabını  1.-16. ve 24. Lem’aları Rüştü Çakın; 17. ve. 28 Lem’aları Hafız Ali; 18.-21. ve 30. Lem’aları Hüsrev Altınbaşak; 22. Lem’ayı  Küçük Ali; 23. Lem’ayı Hafız Hüseyin; 25. ve 26. Lem’aları Hafız Mustafa; 29. Lem’ayı Sabri Arseven aralarında taksim ederek Lem’alar mecmuasının fihristesini hazırlamışlardır. Şuaların fihristesi de 1., 2. ve 3. Şuaları Sabri Arseven; 4. Şuayı Hafız Hüseyin; 6. Şuayı Küçük  Ali; 7. ve 9. Şuayı Tahiri Mutlu ve Abdullah Çavuş; 11. ve 15. Şuaları Emirdağ Nur talebeleri; 5. Şuayı Hüsrev Altınbaşak; 8. Şuayı Hafız Ali olarak Isparta ve Emirdağ Nur talebelerince vazife taksimi tarzında yapılmıştır.

Bu güzel faaliyeti haber alan Bediüzzaman Said Nursi Risale-i nur hizmetinde  taksimü’l a’malin önemini talebelerine Kastamonu’dan gönderdiği aşağıdaki mektup ile tahsin edip takdir  etmiştir:

Fihristeyi taksimü’l a’mâl tarzında mütesanid heyetinizin şahs-ı manevisine tevdiiniz çok güzeldir. Tam ve daimi bir üstad buldunuz. O manevi üstad bu aciz kardeşinizden çok yüksektir, daha bana ihtiyaç bırakmıyor.’

Nur talebelerinin istikbalde Risale-i Nurlar üzerindeki yapacakları tasarrufları ve yapılmasını istediği hizmetleri Yirmi Dokuzuncu Mektupta özetleyen Bediüzzaman sadeleştirme adı altında yapılan tahrifata rızasının olmadığını ve hizmetlerimizin de taksimü’l a’ml kaidesiyle yapıldığını, Nur talebelerinin de bu düstura uymalarının önemini ihtar etmektedir:

Bu durûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri ulûm-u imaniye cihetinde yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü çok emârelerle anlamışız ki bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle şerh ve izah haricinde bir şey yazsa, soğuk bir muaraza veya nakıs bir taklitçilik hükmüne geçer. Çünkü çok delillerle ve emarelerle tahakkuk etmiş ki Risale-i Nur eczaları Kur’an’ın tereşşuhâtıdır. Bizler taksimü’l a’mâl kaidesiyle her birimiz bir vazife deruhte edip o âb-ı hayat tereşşuhâtını muhtaç olanlara yetiştiriyoruz.

Bediüzaman Medresetü’z Zehra’nın teşkili ve önemini anlattığı Münazarat adlı eserinde medreseden mütehassıs çıkabilmesinin yolunu yine medrese eğitiminde taksimü’l a’mali tatbik etmekle mümkün olacağını şöyle ifade etmektedir:

Taksimü’l a’mal kaidesini bitamamihâ tatbik etmek -tâ şubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, her bir şubeden mütehassıs çıkabilsin. Müderrisleri darülfünun gibi çok devaire tebdil ve tertip etmektir. Ta herkes sevk-i insanîsiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i manevisini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal edip kaide-i taksimü’l a’male tatbik edilsin.

Kastamonu Lahikasında Aziz Üstad’ın yazdığı bir mektubunda Nur talebelerine şu müjdeyi vermektedir:

Risale-i Nur şakirtlerinin iştirak-i a’mal-i uhreviye düstur-u esasiyeleri sırrınca, her birisinin kazandığı miktar, her bir kardeşlerine aynı miktar defter-i a’maline geçmesi, o düsturun ve rahmet-i İlahiyenin muktezası olmak haysiyetiyle, Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlasla girenlerin kazançları pek azim ve küllîdir. Her biri binler hisse alır. İnşaallah emval-i dünyeviyenin iştiraki gibi inkısam ve tecezzî etmeden, her birisine aynı amel defterine geçmesi, bir adamın getirdiği bir lamba binler aynaların her birisine aynı lamba inkısam etmeden girmesi gibidir.

Aziz Üstadımızın vefatından sonra umum Nur talebeleri taksimü’l a’mal kaidesine uygun olarak hizmetlerini deruhte etmektedirler. Risale-i Nur’un neşriyatı, Risale-i Nur dersleri, Dershane hizmetleri, öğrenci dersleri, gazete, dergiler, kitap neşriyatı, panel, konferans, anma toplantıları gibi faaliyetler birbirinin alternatifi değildir. Her hizmet alanının kendi makamında riyaseti vardır. Risale-i Nur hizmeti adına yapılan tüm bu faaliyetler ötekini inkara sebep olmamalı, farklı alanlarda hizmet edenler kendi hizmetlerini hakkıyla yerine getirmek için gayret göstermeli, tekâsül gösterilmemelidir ki Aziz Üstad’ımızın iştirak-i emval-i uhreviye müjdesinden azami derecede istifade edebilsin. Rabbimiz bizi sırr-ı ihlas ile iştirak, sırr-ı uhuvvet ile tesanüt, sırr-ı ittihat ile teşrikü’l mesai hakikatini hakkıyla anlayıp tatbik etmeye muvaffak eylesin.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.