Ruhumuzun ebedî ihtiyacı nerededir?

Ruhumuzun ebedî ihtiyacı nerededir?

Kardeşim, ben اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ isimlerini öyle bir nur-ı a’zam görüyorum ki bütün kâinatı ihata eder ve her ruhun bütün hâcat-ı ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düşmanlarından emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünüyorlar.

Mektubat

Ruhumuz neyi arıyordu acaba? Asrımızın hastalıklarından olan açlık aslında ruhun açlığını bastırmak için ortaya çıkmıştı.

Ufacık olan mideleri doyurmak için kuru bir ekmek yeterdi ama kâinata sığmayan ruhu doyurmak için ne gerekiyordu? Asıl mesele de buydu zaten. İnsanoğlu şaşkın durumdaydı. Bir türlü tatmin olmayan, doymayan ruhunu fark edemedi. Midesi aç sandı veya paraya aç sandı kendini ve bu açlıkları doyurmak için uğraşırken kâinata sığmayan ruhlar aç kaldı. Sonuç olarak ruhsal hastalıklar her yeri sardı.

Kâinata sığmayan ruhların ebedî ihtiyaçlarını, açlıklarını tatmin edecek bir yol vardı aslında. Bu yol ise Rahman ve Rahim olan Rabbimizin tecellilerinden geçiyordu.

İnsan sevgiye açtı ama “sonsuz” bir sevgiye açtı. Bu yüzden sevgi açlığını doyurmak için neye el attıysa kalbi yaralanmış bir şekilde kaldı.

Ruhu doyuracak, tüm ihtiyaçlarını tatmin edecek tek şey, yegâne yol Rahman ve Rahim olan Yaratıcıydı.

Çünkü kalbimize kaplayacak ve yaralamayacak tek sevgi O’nundu; Rahman ve Rahim olan Rabbimiz sevgisiyle bizi sarıp sarmalıyordu. Pamuklara sarılmış kadar huzurluydu ruhumuz O’nun ebedî sevgisiyle.

Her mübarek şeyin başında Rahman ve Rahim ismi zikrediliyordu. Çünkü her şeyin başı O’nun sevgisi ve merhametiydi. O’nun merhameti olmayan her iş yapmacıktı.

Bu isimlerdeki nur tüm kâinatı kapladığı için kâinata sığamayıp boğulan ruh birden uysallaşıyor, huzuru buluyordu. O nur ile nurlanıyordu. Ruhun aradığı tüm ihtiyaçların şifreleri bu iki isimdeydi. Bu iki isim ile tüm korkulardan da emin oluyordu. Ruhu en çok inciten şeylerden birinin korku olduğunu düşünürsek, bu isimlerin ruha ne büyük huzur olduğunu anlarız. Bu isimler ile annesinin tutacağını bilip kaydıraktan gözünü kapatıp kayan bebek rahatlığında, hayattaki işlerimizi kaydırıp gidiyorduk. O’nun rahmetinin bizi asla heder etmeyeceğini anlıyorduk.

O’nu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.

Mektubat

Rahman ve Rahim olan Rabbini bulunca her matlubuna, arzuna kavuşuyordun ve tüm korkulardan emin oluyordun. Çünkü Rahman ve Rahim isimleri bunu gerektiriyordu. Hatta O’nu bulamayanların korkudan tir tir titredikleri olaylar, Rahman ve Rahim olan Rabbiyle bağ kuranların tefekkürle seyrettikleri olaylar oluyordu.

Evet tam münevverü’l-kalp bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedaniyeyi lezzetli bir hayret ile seyredecek.

Sözler

O’nun merhametinden emin olanlar kâinat titrese, bu hâli zikir halkasında titreyen bir derviş gibi görür. Fırtına kopsa celâlî isimlerin tecellilerini görür. Kâinat bomba olup patlasa lezzet içinde seyreder. İşte O’nun rahmetini görmek, rahmetine sığınmak korkulardan bile lezzet çıkarmaya vesileydi.

Peki bu iki isme nasıl ulaşılır?

O’nun hadsiz ebedi deryaları aşan rahmetine nasıl kavuşuruz?

Bu iki nur-ı a’zam olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile; fakr ile şükür, acz ile şefkattir. Yani ubudiyet ve iftikardır.

Mektubat

O’nun sınırsızlığı içinde kendi fakirliğimizi fark edip, acizliğimizi anlayıp annesinin sinesine sığınan yavru gibi O’nun merhametine sığınmak ile olur. Aczini ve fakrımızı bileceğiz ki O’nun kâinatı saran Rahmaniyetini ve Rahimiyetini göreceğiz.

Fakirliğini bilen kul olmalıyız. Bize yakışan zaten kulluktur. Yakışan halimize bürününce, Rahman ve Rahim isimlerinin bizi kuşattığını göreceğiz.

Ey Rabbim, Rahman ve Rahim isimlerinin tecellilerine yaraşır tarzda fakrını ve aczini bilen kullarından olabilmeyi nasip et bize…

Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.