Başını kaldır, kendini tanıttırmak isteyen fa’al ve kudretli bir zatın harika işlerine bak ve sen başıboş olmadığın gibi bu hadiselerde başıboş olamazlar.
Sanat, Arapçadan dilimize geçmiş bir kelime “işlemek, yapmak” anlamına gelen “sun” kökünden türemiştir.
Sanat ki değil mi ruhi güzellikleri eşyaya yansıtma, somut halde o hüneri gösterebilme…
Ve devamında der kudsi hadis-i şerifte: “Ben kulumun zannı üzereyim. Beni nasıl tanırsa öyle muamele ederim.” Görmeliyiz harika sanatı el Bari, el Musavvir isimlerini tahsil eden yüce kudretin eserlerini.
Allah’a dilbeste olmuş bir yüreğin el Musavvir olan Allah’ı idrak çabası.. Sesi musikiye, sözü kelama, elvanı tabloya ve dahi eylemi takvaya dönüştüren.
Peki bizim acizane yaptığımız ne?
Ruhu mefluç olmuş bir insan! Göğsünde yürek yerine taş taşıyan bir nadanın sanat adına koyabileceği ne olabilir ki? Maneviyatın derece-i hayatına yükselmemiş süfli bir benliğin sanat adına yaptıkları kalpleri mühürleme gücüne nifak ve adavet zehri olabilir ancak.
Ve son olarak der üstad Necip Fazıl:
Anladım işi mesele Allah’ı aramakmış. Marifet bu gerisi çelik çomakmış!
- Modern tesettür mü? - 25 Eylül 2016
- Sanat ve bahar - 8 Mayıs 2016
- Umut ışığı - 19 Mart 2016