Kur’an’ın Kur’an ile tefsir edilmesi gerektiğinin en açık örneklerinden biri de şefaat konusudur. Bazı kimseler Kur’an’dan ayetler gösterip şefaat yoktur derken, ulemadan bazıları da Kur’an ayetleriyle şefaatin hak olduğunu tefsirlerinde izah etmişlerdir.
Kur’an ayetlerinin zahiren birbiriyle karşıt manaları görünse de, mesele aslında ayetlerin münferid olarak yorumlanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu da bize Kur’an ayetlerinin yorumlanırken nasih, mensuh, siyak ve sibakının hatta esbab-ı nüzulünün bilinmesi ve hep birlikte değerlendirilmesi gerekliliğini göstermektedir. Meseleyi ayetler üzerinden kısaca değerlendirmeye çalışalım.
Şefaat yoktur diyenlerin delil olarak getirdikleri ayetlerden bazıları:
* Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez.[1]
* Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.[2]
* Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkar edenler ise zalimlerin ta kendileridir.[3]
Şefaat haktır diyenlerin delil olarak getirdikleri ayetlerden bazıları:
*** Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.[4]
*** O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?[5]
*** Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.[6]
Her iki taraf için de ayetleri çoğaltabiliriz. Her ayet üzerinde düşünülmesi gereken başka başka hikmetler barındırmaktadır. Burada mevzu “şefaat” olduğu için ayetlere bu nazarla bakmaya çalışalım:
Bir taraftan sarih şekilde “şefaatçilerin şefaati kabul olmaz” denirken diğer taraftan “Allah’ın izni ile şefaat edileceğini” Kur’an bize söylüyor. Bu durumda bir çelişki var gibi görünse de hakikatte ayetler birbiriyle çelişmiyor belki aynı hakikatin farklı noktalarına vurgu yapıyor.
Şefaat yoktur ayetlerinin, siyak ve sibakına bakıldığında görülecektir ki kâfirler, müşrikler ve ehl-i dalalet için asla şefaat yoktur. Onlar için şefaate Allah izin vermeyecektir. Bu durumda ayetlerde siyak ve sibaka hâkim olmayanların hükme varmaları yanlıştır.
Şefaat vardır ayetlerinde görülen şudur ki şefaat kesin olarak Allah’ın iznine bağlıdır. Şarta bağlı olarak birincisi “Allah’ın izin verdiği kullar”, ikincisi “Allah’ın şefaat olunmasına izin verdiği kullara” şefaat edeceklerdir.
Bu manada Kur’an’dan başka bir örnek vererek anlamayı kolaylaştırabiliriz:
Fatır suresinde geçen “Her kim izzet istiyorsa bilsin ki, izzet bütünüyle Allah’a aittir”[7] ayeti, “izzet ”i bütünüyle Allah’a hasrederken, Münafikun suresi “Hâlbuki asıl izzet ancak Allah’ın, peygamberinin ve müminlerindir”[8] diyerek peygamber ve müminleri izzet sahibi kılmıştır. Burada yine Allah’ın izzet sahibi kılmasıyla bu mümkün olmaktadır.
Şefaat yoktur diyenlerin bazıları şefaat algısını nazara vererek itirazlarını sürdürmektedir. Bu konuda şefaatin ne olduğunun izah edilmesi yeterli olacaktır. Hristiyanların sahip olduğu şefaat anlayışı gibi bir şefaat olmayacaktır elbette. Bir şeyhin eteğine yapıştığında veya bir tarikata, bir cemaate mensup olduğunuzda otomatik olarak kurtuluş vaat edilmemektedir.
Günahkâr birisi tevbe etmediği müddetçe şefaate nail olamaz. Tevbe ettikten sonra da Allah izin verirse, Allah’ın şefaatini kabul edeceği ihlaslı kullar şefaatçi olacaklardır. Havf ve reca arasında bir hayat anlayışını bizlere telkin eden İslamiyet “şefaat var” diyerek “Allah’tan ümit kesmeyin”[9] ayetini hatıra getirmektedir.
Son sözümüz ehl-i ilim olanın veya ilim talebinde bulunan kimsenin özellikle akaid ile ilgili konularda etraflıca araştırması, çalışması farzdır. Allah bizleri Peygamberimiz’in (asm) ve diğer salih kullarının şefaatlerine nail eylesin. Amin.
Dipnotlar:
[1] Bakara, 2/48.
[2] Bakara, 2/123.
[3] Bakara, 2/254.
[4] Bakara, 2/255.
[5] Yunus, 10/3.
[6] Sebe, 34/23.
[7] Fatır, 35/10.
[8] Münafikun, 63/8.
[9] Zümer, 39/53.
- Harika insanlar! - 6 Nisan 2019
- Müslümanca düşünebilmek - 6 Ekim 2018
- Oryantalizmin zehirli tohumları: tarihselcilik ve mealcilik - 16 Mart 2017