Nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki hakikata nüfuz etsin ve hakikati hakikat tanıyıp kabul etsin. Belki surete, hüsn-ü zanna binaen makbul ve mutemed insanlardan işittikleri mesaili takliden kabul ederler.
Evet maalesef hakikat böyle hususan kutuplaşmanın had safhada olduğu bizim ülkemizde “makbul ve mutemed” olanlar daha da kıymetli hale geliyorlar.
Hususan “Vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp afakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hadiselerini merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem, akıllarını geveze etmişler” hitabına düçar olanlar açısından bu durum daha da vahim.
Afaki boğuşmalarla gevezelik etmeden enfüsteki savrulma ve vicdanlardaki tutulmalara bir nebze dikkatleri celb etmek gayesi ile bazı düsturlara beraberce bakalım.
Son yüzyılda insanlığın içine düştüğü manevi buhran yavaş yavaş çekilirken geride kabil-i iltiyam olmayan yaralar ve enkazlar bırakıyor.
Devletler-milletler muharebesi tabakat-ı nev-i beşer muharebesine terk-i mevki ederken insanlık dalaletalud felsefe medeniyetine son diyeti ödüyor veya ödemeye hazırlanıyor.
Dünyada insanların ekseriyeti huzursuz ve mutsuz. Ülkelerin ekseriyeti iç ve/veya dış boğuşmalarla meşgul.
İslam âlemi tespih taneleri gibi dağıldıktan sonra bir türlü toparlanamadı. İmanın hassası olan hürriyet ve meşrutiyet İslamlar içinde hâlâ layık-ı vechiyle anlaşılmış değil. Küfrün esası olan istibdat sâri bir illet gibi her daireye sirayet etmiş durumda.
Küçük dairedeki büyük vazifelerin ihmali, tağyir edilen şeairlerin tamir ve ihyasındaki lakaytlık, ehl-i imanın yekvücut külli bir duada buluşamayışı, yeisin hayat-ı içtimaiyede hâkim olması, adavet ve husumetin kalpleri istilası neticesinde İslamlar olarak izzet ve haysiyetimiz küffarın ayakları altında ezilmeye devam ediyor.
Asrın Tabibi (RA) yüz yıl önce reçeteyi yazmış lakin hâlâ tatbike tenezzül edilmiyor, aksine cerahat bağlayan bu yara aza-i İslamiyeyi istila etmeye devam ediyor.
Ne demişti tabib-i hazık Bediüzzaman Said Nursi:
Muhteris bir intikam veya müntakim bir hilafıyla bir kerre demiş: İslam mağlub olacak, kalbi parçalanacak. Sırf o müraî ruhtan gelen, yalancı fikirden çıkan meş’um sözünü doğru göstermek için İslâm mağlubiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar, hasmın darbesinden mütelezziz olur. İşte şu alkışı ve gaddar telezzüzüdür ki mecruh İslâm’ı müşkül mevkide bırakmış. Zira hançerini İslâm’ın ciğerine saplamış olan hasım, “sükût et” demiyor. “Alkışla, mütelezziz ol, beni sev” diyor, onları misal gösteriyor.
İşte derdimiz bu içinden çıkamadığımız zulmani sarmalın…
Ehemmiyetli sebebi ise: Bakmakta bir tarafa tarafgirlik hissi uyanır; tarafgir nazarı, tarafdar olduğu cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar.
Halbuki küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.
Kaderin bu zulümlere fetva vermesine kendi ihtiyarımız la sebep oluyoruz zira,
…Ekall-i kalil olan ehl-i dalalet ve tuğyan safdil tarafdar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüb eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşdidine kader-i İlahîye fetva verirler; biz buna müstehakız derler.
Hulasa siyaset başta olmak üzere pek çok sebep toplumu kutuplaştırıp kamplara ayırdı. İnsanlar artık hak ve hakikati aramak yerine taraf olduğu fikir, cereyan veya şahsa göre tavır alır hale geldi.
Dün ak dediğine bugün kara diyor.
Padişahım çok yaşa naralarını atanlar devletlülerin tavrına göre bir o köşeye, bir diğer köşeye savrulurken,
Muhalif güruh ise maalesef yine devletlülerin tavrına göre ters köşelere savrulup duruyor.
Sırf muhalefet veya muvafakat olsun diye her türlü elbiseyi giymekten kimse imtina etmiyor.
Hulasa hak ve hakikat adına net ve mert bir duruş sergilemek lazım. Hak, düşmanın elinde de olsa taraftar olmak; batıl, dostun elinde de olsa karşı olmak lazım gelir.
Bunun için şu düstur daim rehberimiz olmalı:
…Muharrik aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise tehlikedir. Birincisi hata da etse belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse mesuldür.
Mısır darbesinden gezi taşkınlıklarına, Suriye’den Rusya’ya, İran’dan İsrail’e, PKK’nın kanlı eylemlerinden siyasallaşmış bazı grupların ihanetlerine savrulup duruyoruz.
Tarafgirlik illeti yakını ırak ediyor. Dostu düşman, düşmanı dost gösteriyor. Hakla batılı, kizble sıdkı aynı sinede cem ediyor. Akıl ve vicdanları perdeleyip ruhu zulmani derelere savuruyor. Batılın içine düşüp misk-ü amber gibi eline yüzüne sürdürüyor.
Dikkat lazım.
Ayasofya ibadete açılmadan, o malum adamın mahiyeti malum olmadan bu musibetler başımızdan eksik olmayacak.
İslam âleminin birlik ve beraberliğinin sırrı hikmet-i haccın ifasında olduğunu bilip o şuurla hareket etmeden olmaz.
Azınlıklar, Ermeni meselesi, şark meselesi, israf, sefahat ve ahlaksızlık, anarşi ve terör gibi dahili ve harici her hastalığın devası Nurlarda mevcut inşallah.
…Bu memleketin selametine çalışan ehl-i siyaset tam dikkat etsinler. Yoksa iki üç kuvvetli cereyanın büyük muaraza etmesiyle, o kuvvetlerin muaraza sebebiyle, memleketin menfaatine sarf edilecek kuvvetleri binden bire iner.
O zayıf kuvvetle ne hâkimiyetini -hatta istibdad ile de olsa- asayiş ve emniyet-i umumiyeyi muhafazaya kâfi gelmediğinden, Fransız ihtilâl-i kebirinin tohumlarını bu mübarek memleket-i İslâmiyeye ekilmeğe yol vermektir.
Konferans, s. 152.
- Yeniden biat ama bu kez Akabe’ki gibi… - 21 Nisan 2020
- Sessiz bir çığlık… - 29 Ekim 2019
- Gayyadayız… - 24 Eylül 2018
Tebrik ederim İsmail abiciğim. Harika bir yazı olmuş. Kalemine sağlık.