U borusu

U borusu

Uzunca süren şehir dışı seyahatimizden sonra Ankara’ya yavaş yavaş giriyoruz. Sol taraf İncek sağ taraf Dikmen derken beni Hipodrom tren durağına bırakan sevgili dostum Onur’la bir seyahatte daha buluşmak arzusuyla ayrıldık. 

Bir an önce evime gitmeliyim. Nasıl da özledim odamda ayaklarımı uzatarak oturmayı. İstasyon da hınca hınç dolu. Her yer insan kaynıyor. Gürültü de haddinden fazla. Aynı anda onlarca insan birbirleriyle konuşunca sessizlik de beklenmemeli haliyle. Açık havada olmamıza rağmen arı kovanı gibi bu insan vızıldaşmaları… Seslerin arasından ağır adımlarla yürüyorum. Birkaç gündür gecelerim yarım yamalak uykularla geçtiğinden sayıklamalı uyuşuk bir hal var üzerimde. Bilirsiniz uykusuz kalan birinin kargaşa içinde dahi olsa uyuyabileceği o mayışık hali. Trende uyursam ineceğim durağı kaçırır mıyım diye düşünüyordum. Fakat anlaşılan o ki dinlenmek yerine gürültülü trende geçecek kısa seyahatim de yorgunluğumu biraz arttıracak sanki. Bu arada tren de geldi. Kapılar açıldı içeriye girdim. Uyumak hayal gibi görünüyor zaten. Çünkü oturacak yer bile yok. Ayaktayım. Kapı kenarındaki koltuğa hafiften sırtımı dayadım. Öğrenciler, memurlar doluştu vagonumuza. Tıklım tıklım bir vagondayım.

Kapılar kapanır kapanmaz içeride bir kıyamet koptu. Yeni evli olduklarını tahmin ettiğim bir çift kalabalığa aldırmaksızın yüksek sesle kavga ediyorlardı. Bir anda herkes tedirgin oldu. Çifte nasıl yardımcı olacağına karar verememiş insanlar ne yapacaklarını düşünürken seslerin artmasına dayanamayan yaşlı bir amca hiç düşünmeden yerinden kalkıp çiftin yanlarına doğru usul usul gitmeye başladı. Ayaktaki yolcular, yüzünden nur akan amcaya bir akıncı geliyormuş edasıyla yol veriyorlardı. Yolculardan bir kısmı da “Aman! ihtiyar amca yürürken sendelemesin” diyerek ihtiyar amcayı kolundan, sırtından tutarak hafiften destekliyorlardı. Hedefe ulaşan amca çiftin yanına gelir gelmez öncelikle derince bir nefes aldı. Genç çift, ihtiyarın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken biraz da olsa durgunlaşmak zorunda kaldılar. Sonra ihtiyar amca kısık bir sesle yalvarır gibi “Yavrularım, siz isterseniz önümüzdeki durakta inip açık havada biraz sakince konuşsanız. Sizin için böylesi daha iyi olur. Sonra tekrar binip yolculuğunuza kaldığınız yerden devam edersiniz. Olmaz mı?” dedi. Çift hiçbir şey söyleyemeden donuk donuk ihtiyar amcanın tarih kokan mücerrep kırışıklıklarına bakmakla yetindiler. Bu arada tren bir sonraki durağa gelmişti zaten. Genç karı koca, kapı açılır açılmaz ihtiyar amcayı ilginç bir şekilde dinleyip geldiğimiz durakta hemen indiler. Ben de hiç düşünemeden, ne yaptığımı da bilemeden gayri ihtiyari trenden iniverdim. İnerken de, keşke kocası indiğinde kadın hemen trene geri binseydi bu kavgadan belki kurtulur diye de düşünmedim değil. Tabii düşündüğüm gibi olmadı. Fakat ben niye indim ki. Hem de ayakta duracak halim bile yokken… 

Bu durak da ilk bindiğim durağa göre daha sakindi, çok kalabalık değildi. Çift burada da anlamsız sözlerle birbirlerine bağırmaya devam ediyorlardı. Ben bu gençlerle konuşmak ve onlara yardımcı olmak için inmiş olmalıydım. Evet evet başka ne olabilirdi ki… Yorgun olduğumdan kafam tam olarak gerekli işlemleri yapamıyor olsa da vicdanım beni trenden bunun için iterek indiriverdi işte. Yaptığım ne kadar doğruydu bilmiyorum ama gençlerin yanlarına gidip kendimden emin bir sesle “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordum. Delikanlı alevli bir öfkeyle “Susarak ve buradan uzaklaşarak abi!” dedi. Fakat, delikanlının eşinin benim bu araya girme teşebbüsümden dolayı rahatladığını hissettim. Aslında gerilimi biraz azalttığım için delikanlı da araya girişimden aşırı şekilde rahatsız değildi. Mesela sinir hastası olsa bana ağız burun dalabilirdi. En azından bunu yapmadı. Sadece öfkeyle bir anda parlamıştı o kadar. Sakinleşmek ihtiyacı olduğu besbelliydi. Çünkü o da gözleriyle yalvarırcasına bana “tut elimizden” diyordu sanki. Bu arada beş yüz metrekarelik yerden yüksekçe bir beton yığını üzerinde ürkütücü bir adada gibiyiz. Yanımızdan geçen trenlerin arasında kaldık. Kendimi tekrardan toparladım. Bu sefer de sakinleşen gençlere elimle gösterdiğim banklara oturmalarını teklif ettim. Onlar da sağ olsunlar hemencecik kabul ettiler. Melekler bu aile kavgasına dualarıyla nezaret etmeye başlamışlar gibi eşlerde aniden oluşan sükunet hali beni de çok mutlu etti. Biraz daha yumuşayan eşler istasyondaki banklara oturdular. Sonra “Ben de oturabilir miyim?” diye müsaade istedim. Delikanlı da “iyi madem” der gibi gözleriyle oturmama müsaade edince daha da sevindim. Yanlarına oturduktan sonra beyefendiye dönerek ismini sordum “İsmim Tolga” dedi. “Benim ismim de Ruhi” diye kendimi takdim ettikten sonra Tolga beye dönerek: “Öncelikle beni dinlemeyi kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ederim. Belki fark ettiniz, belki de fark etmediniz. Siz trenden huzursuzca inince size söyleyeceklerimin olduğunu düşünerek ben de elimde olmadan trenden sizinle beraber indim. Size söyleyeceklerim bir kıymet ifade eder mi, bilmiyorum tabii ki. Doğrusu biraz da mütereddidim. Sizin trendeki o tatlı halinizi görünce aklıma babamın bize hiç usanmadan tekrarla aktardığı tecrübeleri geldi. Kendimce belki o tecrübelere sizin de ihtiyacınız vardır diye düşündüm” deyince Tolga ağlamaklı bir sesle araya girerek “O tatlı hal dediğin de ne abi! Burada bizim hayatımız mahvoluyor. Sen kalkmış tatlılıktan bahsediyorsun! Ben yardıma ihtiyacımız var çaresizliği ile sizden medet umarken sen bizimle alay eder gibi konuşuyorsun? Seni ciddiye almakta hata ettik galiba” dedi. “Tolga kardeşim, kavga, aile hayatında bazen bir şenlik olur” derdi babaannem. Acele etme, daha yolun başındasınız. Allah sağlık sıhhat verirse bu yaşadıklarınız hep tatlı bir hatıra olacak. Yeter ki tahammül sınırlarınız dağılmasın. Bak sizle babamın tecrübesini paylaşayım derken babaannem girdi araya” deyince eşlerde hafif bir gülümseme oldu. Ben de o heyecan ile sözlerime devam ettim. 

Muhakkak sizin babalarınızın da çok defa tekrar ettiği tecrübeleri vardır. Benim babam tecrübelerini devamlı anlatır durur. Beğenmeyiz bazen fikirlerini. Fakat hayat bir şekilde babamın söylediklerine getirir bizi. Tecrübelerini o kadar çok anlatır ki… İşte babamın o hayat dersleri ile dolu tecrübelerinden birinin böyle bir günde sizleri bu halde görünce can simidi gibi aklıma geleceğini de hiç düşünmezdim doğrusu. Sizi fazla yormak istemiyorum genç arkadaşlarım. Buna hakkım da yok. Zaten oldukça yorgun görünüyorsunuz. Kısacası eşimle benim aramda veya kardeşlerimin eşleriyle arasında bir münakaşa olduğunda babam bizlere ‘Elbette aile hayatında karı kocanın birbirlerine nasıl uyumlu bir eş olacağı hakkında herkesin bir görüşü vardır. Dolayısıyla evlilikle alakalı her zaman sayısız tarif ve tavsiyeler işitiyor olmanız mümkün. Eşlerin birbirlerine karşı hoşa gitmeyen davranışlarda bulundukları durumlarla alakalı da çok tavsiyeler işitiyor olabilirsiniz. Böyle istenmeyen bir durumla karşılaşırsanız babanız olarak benim size tavsiyem öncelikle yaşadıklarınızı biraz zamana bırakıp sabırlı olun. Ben karı koca arasındaki uyumun süreç ile bağlantısını içi boş U borusunun içine koyulan suyun zaman içerisindeki hareketlerine benzetiyorum. U şeklindeki bir cam borunun içine koyduğunuz su ilk saniyelerde borunun iki ucuna doğru hızlıca gidip gelir. Belki de boruların ağzından sular dışarıya taşabilir de. Beş altı saniye sonra ise dalgalanma devam ederken suyun hızının azaldığını görürsünüz. En fazla on saniye sonra U borusunun iki tarafındaki suyun da aynı seviyeye gelip durulduğunu görürsünüz. Kısa bir zaman içinde su iki tarafta da nerede duracağına karar vermiştir arık. Aynı evlilikler de böyledir. Evliliğin ilk yıllarında birbirlerini tanımaya başlayan eşler küçük anlaşmazlıklarda dahi hızlı bir gelgit yaşarlar. Hallerinden, isteklerinden her iki taraf da bir türlü taviz vermez. Kaplarına sığmazlar taşıp dururlar. Köpükler savrulur sağa sola. Üç beş yıl sabırlı olduklarında birbirlerine yavaş yavaş alışırlar. Sonra durulurlar. Beş on sene sonra da birbirlerinin vazgeçilmezi olurlar. Birbirlerine karşı nerede dik duracaklarını nerede esneyeceklerini öğrenirler. Birbirlerinin nelerden hoşlandıklarını nelerden nefret ettiklerini bilirler. Birbirlerini kaşlarından gözlerinden hemencecik anlayıverirler. Onları görseniz yüzyıllardır beraber zannedersiniz. Diplomalar, kariyerler, paralar, övünmekler gitmiştir. Tüm kriterler aynı seviyededir. Biri birisiz yapamaz olmuştur artık’ diye anlatıp durur. Ben de size sadece bunu hatırlatmak istedim. Biraz sabırlı olun lütfen.”

Saygıdeğer eşler beni büyük bir nezaketle dinledikten sonra Tolga, yaylalarda mis gibi sütünü bir an önce içmek için annesini arayan bir kuzunun sesiyle “Benim, annem babam da böyleler, birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Hatta ninem ve dedem de birbirlerini incitmeden ne tatlı atışıp dururlar” deyince ben hemen “Tatlı atışmak derken neyi kastediyorsun Tolga bizle dalga mı geçiyorsun?” dedim. Hep beraber gülüşmeye başladık. Etraftakiler de gülüşmelerimize tebessüm ediyorlardı. Sonra da henüz gülmesi bitmeyen Tolga’nın eşi de yarı gülerek konuşmaya başladı. “Aslında bu anlattıklarınıza en güzel örnek kendi ailelerimiz. Benim annem ve babam o kadar uyumlular ki inanmayacaksınız ama, ben küçüklüğümde onları kardeş zannediyordum” deyince Tolga ve hanımı göz göze geldiler. Tolga, hanımının elini avuçlarının içine aldı. Sonra da el ele tutuşarak kahkahayı bastılar. Bana bakışlarından anladım ki benim de gülmemi istiyorlar. Ben de yorgun adamın tebessümüyle onlara duraktaki trenin açılan kapılarını gösterdim. “Hadi acele edin! Trene yetişebilirsiniz. Birbirinizi güldürecek çok hatıralarınız var eminim bundan sonra anlatın durun birbirinize… Haa bu arada U borusu buluşunu unutmayın. Sadece kendi aranızda değil çocuklarınız olduğunda onlarla çözemediğiniz işlerde de işinize yarar. Hatta çocuklarınızı kendi aralarında da işlerine yarar. Onlara da anlatmayı unutmayın” dedim. 

Tolga trene doğru yöneldiğinde bana “Lütfen bizi ara” dedi. Bunu beklemiyordum ama çok sevindim. Tolga koşarken bir taraftan numarasını söylüyordu. Allah’tan cebimde kalem vardı. Hemen elime yazdım numarayı. Arkalarından “Arayacağım sizi” dedim. Fakat duydular mı bilmiyorum. Terinin açık kapılarını görünce. Elele tutuşmuş çift kurşun gibi uçarak trene bindiler. Kapılar kapandı. Daha önceden hiç tanımadığım çift bana el sallarken. Ne yaptığını bilmez tren uzaklaşıp gitti. Ben de Tolga’ya “Evlilik huzurun temel taşlarındandır. Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam, velev zihnen olsun ister ki birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalplerin en lâtifi, en şefiki kadın kalbidir” diye mesaj attım. Mesajım bitince onlar okumuşlar gibi mesajımın son kelimesinde havalara uçtum sevinçten.

Bazı tecrübeler, ihtiyaç sahiplerine zamanında yetiştirildiğinde, o tecrübelerin ilaç gibi vazife gördüğünü gözlerimle gördüm. Yerinde söylenen bir söz gedik açılınca taşı yerine koymak gibi huzur vericidir. Yoksa gedik açılmadan taş ne kadar kıymetli olursa olsun onu koyacak yer bulamıyor bazen insan. Gülücüklerle sallanan eller tüm yorgunluğumu söküp aldılar üzerimden. Hatta bu huzurla biraz daha oturmak istedim. Herkesin trene binmesiyle beton gemide sessizce şehrin üzerindeki dalgaları izleyip bir sonraki treni bekliyorum.

Ömer Faruk Topçuoğlu
Latest posts by Ömer Faruk Topçuoğlu (see all)
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.