Zaten mesleğimizde zaman, mekan sohbetimize mani olamaz. Şarkta, garpta, hatta ahirette, berzahta olsa da beraberiz.
Geçenlerde Risale-i Nur ülkesinde Hizmet Rehberi şehrini ziyaret ettim, çok düzenli ve heyecan verici bir şehir.
Ülkenin bütün şehirlerinden toplanmış cevherlerle imar edilmiş bir yer. Kıymetli mücevherlerle inşa edilen bu şehir caddesiyle, sokağıyla, binalarıyla, yön levhalarıyla aynı zamanda kanunname gibi.
Aslında Hizmet Rehberi şehri Risale-i Nur ülkesinde yaşayanların kendi aralarında ve harice karşı tavır ve hâllerini tanzim eden çok önemli esasları münderiç.
Hadisatın tehacumatıyla hâsıl olan yorgunluk ve nahoş hâllerin sebep olduğu yeisle sokaklarda gezerken Üstad’ı gördüm.
Omuzlarımın düşüklüğü, gözlerimde sönen fer, ayaklarımdaki dermansızlık dikkatini çekmiş olacak ki kollarımdan tuttu ve şiddetle sarstı.
Her zamanki gibi diri ve dik duruşuyla gözlerinde parlayan heyecan ve şevk sanki kamçı gibi üzerimde patladı.
O heyecanla sanki şimşek gibi üzerime gelen o ateşin bakışlar ve mütebessim, ümit verici simayı görünce tarifi mümkün olmayan bir hâl hâsıl oldu.
Keskin nazarı ve ferasetiyle derdimi anlamış olacak ki ilk sözü:
Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, sizin…
Üstadım bir türlü kuvvetli tesanüdü muhafaza edemiyoruz. Aynı yöne bakmak gerekiyor ama maalesef bazen ayrı yönlere bakıldığı için sıkıntı oluyor.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılıçlarına mukabele edemedikleri için, şakirtleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler veya hissiyatları muhalefetinden zayıf damarları bulup, şakirtleri içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım.
Sakın, çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin.
Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki:
“Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir” deyip nefsinizi susturunuz.
Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz.
Üstadım şefkat, tesanüd, uhuvvet düsturlarının rağmına insafsız gıybetler, tenkitlere maruz kalıyoruz; belki biz de aynıyla mukabele ediyoruz ki, bu hâl de iyice çıkmaza sokuyor bizi.
Sakın sakın münâkaşa etmeyiniz;
casus kulaklar istifade ederler.
Haklı olsa, haksız olsa,
bu hâlimizde münakaşa eden haksızdır; bir dirhem hakkı varsa,
münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.
Üstadım şahs- ı manevi şuurunu tam idrak edemedik, ehl-i dalalete karşı mukabelede aciz kalıyoruz.
Uhuvvet için bir düsturu beyan edeceğim ki,
o düsturu cidden nazara almalısınız:
Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir.
İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, manevi hayat da gider.
işaret ettiği gibi, tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.
…
Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle,
birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler,
o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.
Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz.
Makinanın çarkları birbirine muavenete mecburdur.
Hem birbirini kıskanmak değil,
belki bilâkis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar.
Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur.
Çünkü vazifesini tahfif ediyor.
Hak ve hakikatin, Kur’ân ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar,
kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.
Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız.
Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var.
Ben nasıl sizin meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkkî ediyorum.
Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız.
Adeta, herbiriniz ötekinin faziletlerine naşir olunuz.
Üstadım fecr-i sadık için, sulh-u umumi için gayret ediyoruz, lakin üzerimize düşünleri yeteri kadar icra edemiyoruz galiba. Muvaffakiyet Allah’tan elbette, lakin muallak olan şartları bilemiyoruz.
Bâhusus lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde,
ciddi, samimi tesânüdün çok kerametleri olabilir.
Hatta şöyle bir cemaatin Şahs-ı mânevîsi bir veli-i kâmil hükmüne geçebilir;
inâyâta mazhar olur.
Peki Üstadım; inşallah Risale-i Nur’a ve sana layık bir talebe olup sünnet-i seniyyenin ihyası ve Lailahe illallah davasında inayete mazhar oluruz.
Başka bir emriniz var mı Üstad’ım?
Sizi ruh u canımla tebrik ederim ki, çabuk yaramızı tedavi ettiniz.
Ben de bu gece şifadan tam ferahlandım.
Zaten Medresetü’z-Zehrâ tevessü edip,
hakikî ihlâs ve tam fedakârâne terk-i enâniyeti ve tevazu-u tâmmı daire-i Nurda aşılıyor, neşreder.
Şimdi Nur talebelerini birbirinden soğutmak ve usandırmak ve meşreb ve fikir cihetinde birbirinden ayırmaktır.
İnşallah bu desiselere kapılmadan bu hizmet-i imaniyede sancağını taşımaya gayret edeceğiz Üstad’ım.
Aziz kardeşlerim,
Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza;
enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.
Kendisini ziyarete gelenlere “beni on defa ziyaret etmektense Nurları bir defa okumak daha faidelidir” diye nasihat eden Üstad’ımız Emirdağ Lahikasında ise şöyle buyuruyor:
Benimle görüşmek isteyen, eğer âhiret için, Risale-i Nur için ise, Risale-i Nur bana kat’iyen ihtiyaç bırakmamış.
Demek ki Risale-i Nur okuyarak da Üstad ile görüşülebilir.
Benim ile hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi risaleyi açsa, benim ile değil, hadim-i Kur’an olan Üstadıyla görüşür ve hakaik-ı imaniyeden zevkle bir ders alabilir.
Daim görüşmek ve hakikat derslerini layıkıyla alıp nefsimize tatbik edebilmek duasıyla…
- Yeniden biat ama bu kez Akabe’ki gibi… - 21 Nisan 2020
- Sessiz bir çığlık… - 29 Ekim 2019
- Gayyadayız… - 24 Eylül 2018