Zühre mimarisi

Zühre mimarisi

Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. Bakara 2/3.

Medeniyetlerin temelinde ahitler vardır. Sözün değerinin olmadığı vahşetle arasındaki asıl fark budur medeniyetin. Teamülleşmiş sistemler bir yana, kodifiye edilmiş en yeni hukuk sistemi olan İslam Hukuku da ahitlere dayanır. Kısaca tüm arzî hukuk sistemleri sözleşmelere, sözleşmeler de ahde vefa’ya bağlıdır. Cumhuriyet düzeninde ahde vefanın ruhsatı olan kanun maddeleri, Rububiyet düzeninde nüzulüyle Yesrib’i (sözün değerinin olmadığı yer) Medine’leştiren (değerin sözle ölçüldüğü yer) sözlerde buluyor karşılığını. Her bir ayet derinlerinde bir ahdin sınırlarını taşıyor buna göre.

Bakara suresinin 3. ayeti de Kur’an’ın hemen başlarında olmasıyla kanunların başlangıç hükümlerini andırıyor bana. Bulunduğu kanunun önemi nisbetinde (Mesela anayasadaki bir madde bütün bir hukuk sistemini etkiler) sisteme hudud çizen hükümler…

Yeni bir Kur’an yorumu olan 25. Söz’deki belagat ülkesinin i’câz şehrine cezalet-i harika kapısından girenlere “Sadaka nasıl mal ile olur, ilim ile dahi olur. Kavl ile, fiil ile, nasihat ile de oluyor.” cümlesiyle bambaşka bir anlamı açılıyor ayetin. Burada Zühre’ye karşı yepyeni bir mesafe olarak bakabiliriz sadaka ayetinin gösterilen beş şartına, parametreyi muhabbet olarak değiştirince…

1- “Muhabbete muhtaç olmayacak derecede muhabbet vermek”

Bir lerzeyle parçalanan ayna gibi, bir bakışla bütün görüntülerden bizi alan Zühre’ye karşı ilk duruşumuzu bu şartla belirliyoruz. Bekasını aradığımız anî ve fanî zevklere meftun gönlümüze Kuranî bir pencere açıyor ayet ve diyor: Öyle bir sınırda bırak ki muhabbetini, kendin muhtaç kalmayasın. Zühre’ye karşı serhaddimiz, havf-ı fakrın başladığı bu yerdir.

2- “Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir.”

Ne çok Ali gölgesinde kalmıştır, Veli’lerin gönlümüzde kim bilir. Sırf onunkini arttırmak için Ali’den eksilttiğimiz sevginin kıymetini bilmeyen kaç Veli görmüştür gözlerimiz. Bazen bir evladı diğerine tercih ettiğimiz… Tercih edilmeyenin rızkı olan sevgiyi, tercih ettiğimize verdiğimiz anlar, haram yemediğimize dair bir sorgulama başlatmalı içimizde… Tercih ettiğimiz evlada diğerinin rızkından verdiğimiz sevgi bir haram lokmadır çünkü. Bazen bir kardeşe, bazen talebeye… Bir Kuranî hudud daha kapılmaktan kurtarıyor kalbimizi Zühre’ye; öyle bir sevgin olsun ki kendini muhtaç bırakmıyorken, başkalarını da muhtaç bırakmasın.

Bir sonraki şarta vahid-i kıyasi olarak da okunabilir aynı zamanda buradaki “belki kendi malından” ifadesi. Farazi bir malikiyetle (ene-misal) asıl malike ulaştıran bir ünlem.

3- “Minnet etmemektir.”

Muhabbet bizden görünüyor diye, muhabbetin sahibi biz değiliz. Yerden bakıldığında bir gibi görünen dağın zirvesi ile bulutun arasına, gökyüzünden bakıldığında kilometreler girmesi gibi zühreyle aramızdaki mesafe. “Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan benim abdime vermekte minnetiniz yoktur.” diyen Rabbimiz yeni bir düzene taşıyor muhabbeti; ne seni ne de başkasını muhtaç bırakmayan sevgiyi kuluma göstermede yalnızca benim bir tablacımsın, bana perde olma kulumun gözünde.

4- “Öyle adama veresin ki nafakasına sarf etsin.”

Kibrit kutusuyla kibrit arasındaki muhabbet, kibrit kendini yakıp bitirsin diye değildir. Kibritin başka bir şeyi tutuşturması, kükürtün infakı. Nafakayı “zaruri ihtiyaç temini” anlamıyla değil de “infak edilesi mal” anlamıyla okuyunca parlıyor bu şartın geçtiği hudud çizgileri; sevgin ki başka muhabbetlerin kıvılcımını taşısın sevgilinin gönlüne, sende tutulup kalmasın…

5- “Allah namına vermektir.”

Diğer bütün şartlara anlam kazandıran bir “razaknahum” mihengi bu son şart. Minnet etmemeyi hatırlatıyor en sonunda malın sahibi. “Mal Benimdir; Benim namımla vermelisiniz.”

Padişah konmaz saraya,
Hane mamur olmadan.

Bu söz, ancak kalp tarlamızdaki derme çatmaları yıkıp hudud içinde imar ettiğimiz hanelere ruhsat verir. Padişah (muhabbetullah) ancak Bakara-3 üzerine bina ettiğimiz saraya davetlimiz olacaktır.

Kısaca ticaretten letafete kadar tevsi edilen bu ayeti her okuyuşumuzda beş maddeli bir muhabbet ahdi imzalıyoruz. Ahde vefa bize kalmış…

Arif Semih Sulubulut
Latest posts by Arif Semih Sulubulut (see all)
Share

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.