Her şey ne kadar da fazla. Baktığın, nazarına çarpan her birşey ne kadar da mebzuliyet tahtında. Islanmaktan bir hal olduğun yağmur, kana kana içtiğin tatlı sular, kulaç atmaktan yorulduğun denizler…
Yapraklar, çiçekler, meyveler ve onları içerisinde saklayan küçücük tohumlar ne kadar da mebzul…
Hayvanlar ve yavruları ve onların bir nevi programını mahiyetinde muhafaza eden nutfeler…
Ah, mebzul olan o yavrular!
Adi hayatımızda mebzul olan, bol olan şeyler ne kadar da değersiz.
Peki ya olağanüstü olan ve yaratma makamında bulunan nazarında mebzul olan şey ya da her şey değersiz mi?
Mebzul yarattığı varlıklara ihtimamı var mı?
Onları şefkatle, bir dediğini ikiletmeden, özenle, itina ile, hassas bir şekilde vesaire terbiye ediyor mu?
Öyle belgesellerdeki gördüğün garip mahlukları ve Rabb-i Rahim’in böyle de olabilirdin dediklerine şimdilik nazarınızı yoğunlaştırmayın.
Mebzul olanla, mükemmel olanla ve sürekli devam edenlerle meşgul olalım biraz.
Yarattıkları mahlûklarla son derece ciddiyetle ilgilenen bir Rabb’in mahlukat dairesinde yaşıyoruz. Dairemiz pek geniş olmak ile beraber; yaptıklarımız ve yapacaklarımız da veyahut yapmadıklarımızdan da mesul olduğumuzu başta ilahi fermanlar ve peygamberler olmak üzere bütün sıddık zatlar haber veriyorlar.
Evet, ey insanoğlu, ey nev-i beşer mesulsün! Son derece ciddi bir Zat’ın mahlûkat dairesinde mesulsün!
Kim derdi de inanırdık; şu koca fezanın bir misli de şu küçücük mahlukatta mevcud… Yaratıklarını ye’d üstünde tutan, bir şeyi bütün herşeye bağlamış. Dolayısıyla bir şeyi bütünsüz düşünme, hata edersin. O hatada batıp kalır, gaflet ve dalalet ve hatta şirk bataklığında boğulursun.
Bir yavrucuğu öyle çok diye ucuza sanma sakın. Zira onun anne karnından sabavete ve gençliğine kadar olan sergüzeşt-i hayatı ortada. Her bir halinde, her bir tavrında, her bir lokmasında kainat gizli.
“Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkartmaya karşılık olmaksızın, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Maide 5/32” ihtarı ve “Gerçekten insan çok zalim ve pek nankördür. İbrahim 14/34” tasviri ve “Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, işte onlar Hakk’ın huzuruna azab içinde getirileceklerdir. Sebe 34/38” tehdidi hiç de hafife alınacak gibi değil.
Bunca nisyana sevk edenlerin yanında, böylesine mühim ezelî hatırlatmalar insanı gaflet uykusundan bir nebze uyandırır ümidindeyim.
- Tavsiye mektubu - 26 Ocak 2016
- Gençliğinize bir\nşans daha verin! - 30 Ekim 2015
- Artık yeter! - 19 Eylül 2015