Herkesin yolu kendine mi?

Herkesin yolu kendine mi?

Bir tarafta içsel boşluğunu doldurma ve tatmin etme adına spiritüel ve mistik faaliyetlerde bulunan ve hatta bunlara çok ciddi rakamlar ödeyen seküler kesim diğer tarafta ise keramet pazarlamacılığı ve geçmişte yaşayan birtakım mübarek (ve karizmatik) şahsiyetleri öne sürerek kendi söylemlerine meşruiyet kazandırmak, kendi din algılarını merkeze koymak noktasında faaliyetlerini sürdüren toplulukların var olduğunu görüyoruz. Bu nevi topluluklar gerek sosyal medya gerekse geleneksel medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaşabiliyor veya en azından görünürlüklerini arttırabiliyorlar. Görünürlüklerini arttırabiliyorlar diyorum çünkü bu tarz yapıları eleştiren ve bunların sahtekâr olduğunu defalarca vurgulayan kişiler, sayfalar ve kanallar bu yapıların geniş kitlelere yayılmasına sebep oluyorlar.

Din adına, İslamiyet adına ortaya atılan bu tarz radikal yapılar, İslamofobi olarak adlandırılan İslam korkusu veya Müslüman korkusu değil hakikat-i halde “İslam düşmanlığı” ve daha da ötesinde “din düşmanlığı” diye tarif edilmesi daha uygun olan bir tablonun oluşmasına veya en azından beslenip güçlenmesine zemin hazırlıyorlar.

Bu tarz spiritüel ve mistik faaliyetler gerçekleştiren seküler kesim, çeşitli ritüeller ve uğraşılarla bilinçaltı temizliği yaptıklarını, manevi kirlerden arındıklarını ve hatta ruh sağlığı profesyonellerinin alanı olan travmaları tedavi ettiklerini ileri sürmektedirler.

Diğer yandan İslamiyet adına ortaya atılan ve daha önce tarif ettiğim özellikleri haiz topluluklar ise kendilerinin keramet ehli olduklarını, maddi ve manevi hiçbir saik, sebep ve unsurun kendilerine zarar veremeyeceğini ve bütün bunlardan daha da tehlikeli olanı ise saf, doğru ve gerçek İslamiyet’i kendilerinin anladıklarını, yaşadıklarını ve anlattıklarını iddia etmektedirler.

Oldukça basit, indirgemeci, hayatı, insanı ve dünyayı yanlış okuyan, popüler olmanın rehberliğinde –ki o çok kötü bir rehberdir– oluşturulmuş bir tablo içerisinde giderek artan bir radikalleşmenin var olduğunu görüyoruz.

İddialar yalnızca bununla da sınırlı değil. Din adına ortaya atılan bu topluluklar bir de insanlara cenneti kazanmak konusunda bir garantörlük sunuyorlar. Artık kıyamet kopmuş, insanlar haşrolmuş, ameller bir bir ortaya dökülmüş ve hatta muvazene bitmiş… Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme gidecek. Tam bu esnada diyorsunuz ki “Ben falanca tarikatın filanca kolundanım.” Tebrikler, artık cennetliksiniz. Yahut o esnada tabi bulunduğunuz şeyhin ismini belirtip müridi olduğunu söylüyorsunuz ve evet yine amellerinizin mahiyeti ve karşılığı ne olursa olsun cennetliksiniz!

İster inanın ister inanmayın anlatılan, konuşulan ve dilden dile dolaşan söylem bu. Hangi ölçüye koysanız anlamsız, nereye danışsanız karşılığı olmayan bir söylem. Ne kitaba ne de Sünnete uymayan bir dizi söylem…

Tüm bu anlatıların ve iddiaların altında yatan problemse bugünün problemi değil yüzyıllardır karşılaşıla gelen bir problem: kendi din anlayışını merkeze koymak.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatten ayrılan birçok toplulukta da görüldüğü üzere kendi din algısını ve anlayışını merkeze koyan, doğrunun, hakkın ve hakikatin sadece bu olduğunu iddia eden, bundan başka bir şekilde davranmanın ve hatta düşünmenin mümkün bile olmadığını vurgulayan ve farklı olana tahammülsüzlüğün verdiği cesaretle radikal biçimde tekfir faaliyetine soyunan topluluklar bugün ziyadesiyle artmış durumda.

Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.

Rum suresi 30/24

Bu ayetin verdiği ders nasıl ki farklılıkların O’nu tanımaya ve bulmaya bir imkân olduğu; bize benzemeyene düşmanlık beslemenin anlamsız olduğu ve bu gerçeğin üstünde düşünülerek ibret alınması gerektiği; dini bağlamdaki yorum ve usul farklılıklarının da birer imkân olduğudur.

Esasen farklı düşünce ve yorumlara tahammülsüzlük İslami miras için düşünülemez ve bu kaçınılmaz insani bir durumdur. Bu kaçınılmazlıktır ki İslam tarihinde mezhepleri, mezhepler içinde de çeşitli görüşleri doğurmuştur. Buradaki problem farklı yorumların olması değil tek bir yorumu/anlayışı doğru olarak kabul edenlerin ve bu tek doğru yorumun da kendi anlayışları olduğunu ileri sürenlerin temsil ettikleri inhisarcı zihniyettir.

Yine kendi din algısını, görüşünü ve yorumunu merkeze koymak, tek doğru görmek ve diğer görüşleri ve yorumları batıl olarak nitelendirmek kadar tehlikeli olan bir başka durum ise kendi “dini hizmet” anlayışını tek doğru olarak görüp diğer yolları, yöntemleri ve yapılan hizmetleri görmezden gelerek reddetmektir.

Kimileri için dine hizmet sosyal medyada video çekip milyonlarca izlenmeye ulaşmak, kimileri için zikir çektikleri meclise yeni insanları davet etmek, kimileri için yalnızca kendini muhafaza etmek…

Herkesin yolu kendine… Benimsenen yol, yöntem ve metot İslami çizgilere, hassasiyetlere kısaca şeriatın o geniş caddesinin sınırları içindeyse hiçbir kimsenin, otoritenin veya kurumun o yolu ve yöntemi batıl görmeye ve göstermeye hakkının da ihtiyacının da olmaması gerekiyor. Nasıl dillerin ve renklerin farklı oluşu Allah’ın ayetlerindense, her insanın farklı düşünüyor olması ve farklı yorumlarda bulunabiliyor olması da O’nun ayetlerindendir ve bir imkandır.

Bu imkânı gerek gıybet ve iftirayla gerekse dışlamayla kendi hakkımızda imtihana çevirmememiz gerek.

Tüm bunlar olurken ve biz Müslümanlar olarak kendi içimizde birbirimizle uğraşıp ehl-i kıbleyi bile tekfir edecek hale gelmişken…

Yeni ateizm denilebilecek bir dalganın varlığı,

Gittikçe artan bir biçimde dinden uzaklaşma,

Hayata ve yaşama dair nihilist ve hedonist bir anlayış,

Artık maddeye doymuş ve dolayısıyla maddeyi değil insanı merkeze koyan ve tanrılaştıran yeni düşünce biçimlerinin varlığını güçlenerek sürdürdüğü bir dünyada yaşadığımızı göz ardı etmemeliyiz.

Tüm bunlar olurken hakkı ve doğruyu arayan insanlara/gençlere yol gösterilmesi acil bir ihtiyaç olarak ortada duruyor. Ancak ortaya koyulan şeyler kafa karışıklığından başka bir işe yaramıyor çoğu kez. Birbirimizle uğraşmayı sürdürür ve bundan kurtul(a)mazsak dünyadaki değişim ve dönüşümleri kaçıracağımız gayet açık. Yeni nesiller büyüyüp yetişirken, yeni düşünce biçimleri ortaya çıkarken ve dünya takip edilmesi güç bir biçimde değişirken bizim onlara sunabileceğimiz ihtilaftan, kafa karışıklığından ve belirsizlikten başkası olmuyor maalesef.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.