Asr ve su

Asr ve su

İnsan babasından ziyade zamana benzer

Hüsrandayız, 

Parmaklarımızdan aktıkça 

Belleğin azmi, eriyen zaman

Ne söyler amorfik insan yüzü 

Hazcı arkadaşına bakarak, 

Sıcaktan sünmüş, iğrenç kokulu 

Kamamber peynirin ile

Ne demek istersin bilemem 

Anladığım o ki

Sen de yakalamışsın, 

Zamanı tutamadığını avuçlarınla.

Görüyorsun ayrıca

Aynı yerden sokulduğumuzda çoğu kez

Hüsrandayız Salvador 


Hüsrandayız,

İhtiyaç olduğunda öpemediğimiz 

Alınların, topukların yüzünden. 

Hicrde yumuşacık topuklarımız

Alınlarımız şazirvanda nefes alıyor yalnız

Sular akıyor, yaş günlerimiz gibi 

Anlaşılmadan kadri 

Simyacı da hemencecik anlardı

Camid olsaydı zaman


Duymasaydın nereden çözecektin

Saniyenin gizemini 

İşittin çarşıda buz satıcısının bağırtısını

Neydi çığırdığın sakî, bir daha çığır!

“Sermayesi her an eriyen, bu zata acıyın.” 

Her nefesiniz biraz daha akıcı toprağa

Sıcak üfürdüğünüzde eritiyor nefesler, 

Buz gibi ânı

Şakacı cehenneme sıcak bir ortam diyor 

Geri dönüşü zor bir talihsizlik

Fakat lahza; kayıp giden yıldız,

Zaman, 

Merkür’den akan katı şelaler olsa dünyamıza 

Su yine seyyal, elimizin hararetinden, 

Elimizde  olmadan, 

Buzlarımız su oluyor avuçlarımızda

Kurtaramıyoruz düşen çığdan bir kar tanesini

Hüsrandayız, içimiz buz gibi soğuk 

Yemin olsun asra

Fecri gösteren akrebi tutamıyoruz.


Herkes şaşkın 

Zihinlerden yağıyor sualler

Sandığımızdan daha hızlı geliyor akşam

Sular seller gibi akıyor ömür, sokaklarımızdan.

Kaim olmuyor ki yelkovan

En kıymetli safirler uçup gidiyor

Mücevher sandığımızdan.


Hüsrandayız Ümmü Laşey 

Durdurulabilse saat,

Neden olmasın işret ve keyif

Kaşkariko içinde kız suretlerine nazar. 

Dirençsizdir zaman, erir 

Ağzında gizli okuduğun

Bir tılsım mı?

Neyin var? Alkış zamanı, tılsım da neyin nesi?

Beş nişanlı kağıtlar, biletler; bunlar da nedir?

Bu güzel bahar mevsiminde 

Yolculuk bizim nemize lâzım

Yırt bunları dedi, Eros görünümlü İblis

Ra’d gibi bir ses geldi göklerden

“Sakın aldanma entrikacıya!”

Bak arkanda bileylenmiş aslan pençeleri 

Önünde darağacın ve üstünde asılı ecel

Kaldır bunları nabzın üzerinden

Yoksa sus, be hey sersem!

Hızır gibi sesler var, onları dinleyelim

Kuyulara düşmeden tutsunlar elimizden 

Bulunduğun andır servet

Bir anda kurtar bizi, ikramı geniş olan

Bitiyor ömür, yakutumuz elimizde olmadan 

Hüsrandayız.  


Hüsrandayız Yanyalı

Su akarken dolmadı testilerimiz

Sabrı tavsiye etmek için

Geç kaldık mı sence de?

Asr parmaklarla avlansa keşke

Kar, yağmur, bahar, güneş

Ömür ve yaş

Kayıyor ellerimizden

Nikaplardan geçip 

Zamanı öldürmeye değil yaşatmak için 

Gel hakka gidelim. 

Zamanın sahibini doyarak seyredelim.


Zaman adeta fetret denmeye seza 

Nasıl karanlık her yer.

Eskiden zamanı kurtarıcı on el varsa, 

Şimdi bire düşmüş Zeynel Abidin.

Zamanın en büyük tehlikesi, 

“Nazzam nerelerdesin?” sesleri içinde

Zedelenmesidir kalplerin.


Zaman sensin ey vahşi kadın

Vaktin marazı, yarını görmeyen gözler

Kör sezişlerin  hükmüyle,

Söylenen bir söz

Daha da acı olanı

Bir dirhem şu an ki  zehirli lezzeti, 

Yarın ki 

Tonlarca duru zevke tercih etmektir.

Rıza Çavuş
Latest posts by Rıza Çavuş (see all)
Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.