Müziğin insanı okşayan bir yapısı olduğu herkesin mâlumudur. Çoğu zaman kulağımıza gelen müziğe farkında olmadan ritim tutmamız ise bunun en görünür halidir. Müzik hakkında bir çok haram/helal fetvası verilmektedir, ama dışarıdan kulağımıza gelen müziğe istemsizce ritim tutmakta bir sıkıntı olmasa gerektir. Özellikle büyük bir şehirde yaşıyorsanız birçok dükkanda, taşıtta, sokakta çok farklı türde müziklerle karşılaşırsınız.
Köylerde de aşıklarımız vardı eskiden. Çoğu terk-i diyar eyledi. Kalanlar da köylerini, kasabalarını bırakıp şehre göç etti. Büyük şehirlerin sokak başları yaşlı aşıklarımız, genç gitaristler, müzik aleti olmayan şarkıcılar ve bir sürü farklı farklı müzik grubuyla doludur. Kimisi de ben istediğim yerde istediğimi dinlerim deyip almış yanına binlerce müzisyeni sıkıştırıp koymuş cebine. Onlar da kulağına fısıldayıp duruyor. Bunlar tabi biraz cansız, ruhsuz olanlar. Sokak müzisyenleri ise capcanlı bir seyir ve müzik/ses zevki sunuyor.
Sokak müzisyenleri genel olarak çok popüler olmayan insanlar. Ben hiçbirinin başında binlerce dinleyici görmedim. Zaten o kadar seveni olsa bir konser alanında buluşurdu sevenleriyle. Çok fazla dinleyicisi olmaması müziklerinin kalitesizliğinden midir? Yoksa dinleyici kitlesinin müziğe verdiği değerin arka planında başka sebepler mi yatıyor?
Bir sosyal deneyi sizlerle paylaşayım. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir metro istasyonunda sabah vakti birisi keman çalmaya başlıyor. Keman çalan kişi dünyanın en büyük ve en meşhur virtüözlerinden biri. İnsanların çoğu bu sokak müzisyeni havasındaki sanatçıya ilgi göstermiyor. Bir kaç kişi biraz duraklayıp icra edilen müziği dinliyor. Dinleyenlerin de çok azı para bırakıyor. Mini konser sonunda toplanan para yaklaşık 50 lira civarında. Oysa ki konserlerinde boş yer olmayan bu sanatçının İstanbul’daki konserine girebilmek için en az 56 lira vermeniz gerekiyor, en iyi yer içinse 360 lira…
Risale-i Nur Külliyatı’ndan Muhakemât’ta şöyle bir ifade var:
Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder.
Bu cümle Muhakemât içinde okunursa bir çok farklı pencereler açacaktır. Ben bana açılan bir pencereden hareketle deneye baktığımda gördüm ki, insanların itibar ettiği kaliteli müzikten ziyade o müziği kimin icra ettiğidir. Biraz şöhretiniz varsa yaptığınız kötü müziğe rağmen birçokları size hayranlıkla dinleyebiliyor. Sizin müziğinizin en iyisi olduğunu düşünebiliyorlar. Hatta yanlış bir nota girseniz “aaa ne kadar harika oldu” bile diyebiliyorlar.
Biraz şöhretiniz varsa ve birkaç kişinin sevgisini kazandıysanız siyasette/politikada uç ve kötü bir fikir ortaya koysanız bile bir çok iyi fikre rağmen sizin fikriniz kabul görebilir. Bir spor takımı çalıştırıcısı iseniz ve şöhretiniz takımdaki oyunculardan fazla ise galibiyet sonunda herkes sizi konuşur ve herkes sizi alkışlar. Eğer takımdaki oyuncular sizden şöhretli ise tam tersi olur ve sporcular alkışlanır.
Şöhret insana daha fazla konuşma özgürlüğü, diğerlerine ise dinleme zorunluluğu meydana getiriyor. En doğrusu herkese/her şeye olması gerektiği kadar değer vermek, fakat dış etkiler sebebiyle en zoru da bu olsa gerek.
- Hilal ile hilalin savaşı - 15 Mart 2019
- İslam’da veganlık - 23 Kasım 2017
- Nur Menzilleri (Batı-2017) - 11 Temmuz 2017