HAYAT YOLCULUĞUNDA NİMETLERLE imtihan olabileceğimiz gibi çeşitli musibetlerle de sınanıyoruz. Ne bütünüyle nimetten ibaret hayatlarımız ne de musibetten. Herkesin nimetten de musibetten de hissesi farklı farklı. Kimi hastalıklarla imtihan oluyor kimi savaşlarla. Nimetlerin de musibetlerin de türleri, dereceleri insandan insana, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye farklılaşıyor.
Bu farklılığın insanın şükrüne bakan bir tarafı var. Biz nazarımızı/düşüncemizi odakladığımız yere göre, şükrümüzü de artırabiliriz, nankörlüğümüzü de. Resul-i Ekrem aleyhissalatü vesselamın bildirdiği üzere, hayat şartları bizimkinden daha aşağı olanlara bakmamız, Allah’ın üzerimizdeki nimetlerini hor görmememize daha uygun bir davranıştır (bkz. Müslim, Zühd 9). Olur da kendimizden üstün olana bakarsak, ardından daha düşük derecede olana bakmamız tavsiye ediliyor bir başka hadis-i şerifte (bkz. Buhârî, Rikak 30).
Hastalık ve sair musibetlerle ilgili olarak Bediüzzaman’ın teklif ettiği bakış açısının bu hadis-i şeriflerden mülhem olduğu anlaşılıyor:
Musibette herkesin hakkı kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki şükretsin.
Derece-i hararet gibi her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp küçükteki derece-i nimeti görüp Allah’a şükretmeli. Yoksa isti’zâm ile üflense şişer, merak edilse ikileşir.
Demek ki büyük musibetlere uğramış insanlardan haberdar olmak gibi bir mükellefiyetimiz de var küçücük musibetlerimizde boğulmamak için. Büyük musibetlerden gafil olmak, uğradığımız küçük musibetlerdeki nimeti görmemize engel olabilir. Sözün özü şükretmenin bir yolu da dereceli düşünme sünnetine ittiba etmektir.
- Âl-i İmrân suresinin 18. ayetine dair bir not - 9 Mayıs 2022
- Siyasetin gölgesindeki dualar - 5 Mayıs 2022
- Gıptaya dair düşünceler - 28 Mart 2022