KÂMİL İNSANLARIN HAYATI kemalat yolculuğunda mesafe katetmek isteyenler için ibretlik levhalarla dolu. Büyüklerin nelerden marifet meyvesi devşirdiklerini, hangi problemleri kemal yolculuğunun basamakları olarak gördüklerini bilmek; nefislerimizi muhasebeye sevk edip tekemmüle vesile olması açısından oldukça önemli.
Bu levhalardan birisi Emirdağ Lahikası’ndaki bir mektupta anlatılıyor. Mektup Bediüzzaman’a ait. Tarihsel muhatap onun aziz ve sıddık kardeşleri. Bu mektupta Bediüzzaman kardeşlerine bir hakikat dersini kendi hayatından bir misalle anlatıyor. Beşerin zulmü içerisinde kaderin adalet ettiği hakikatini ders veriyor. Verdiği misal kendisine yöneltilen bir suçlamayla ilgili. Bediüzzaman’ın şiddetle kaçındığı şeylerin başında hiç şüphesiz ki dinin siyasete alet edilmesi gelir. Şeytandan istiaze eder gibi siyasetten istiaze etmesinin bir sebebi de budur. Bununla beraber kendisine yöneltilen suçlamaların da başında gelir bu mesele. Öyle ki yirmi sekiz sene zulüm görmesinin zahiri sebebi yine bu suçlamadır. Peki, bu çelişkiyi nasıl aşacaktır Bediüzzaman? Şiddetle kaçındığı şeyin, ısrarla suçlandığı şey olmasını nasıl okuyacaktır? “Böyle yirmi vecihle hakikate muhalif ve divanecesine” acib bir hurafeden hakikate ve kemale giden yolu nasıl bulacaktır?
Suçlamaları kabul etmemekle beraber bunların ve yirmi sekiz sene çektiği zulümlerin “hakiki sebebi”ni bir nefis muhasebesiyle bulduğunu görüyoruz. Kendisini kusurdan münezzeh görmüyor. İşlemediği suçlarla itham edilmesi, işlemesi muhtemel suçları görmesine vesile oluyor. Beşerin ithamları, kaderin ikazlarına dönüşüyor onun nazarında:
Cenab-ı Hakk’a şükür ki yirmi sekiz sene dini siyasete alet ittihamı altında kader-i İlahî bu zulm-ı beşerîde benim ruhumu ihtiyarım haricinde dini hiçbir şahsî şeyde âlet etmemek için beni, beşerin zalimane eliyle ayn-ı adalet olarak tokatlıyor, yani sakın sakın diye ikaz ediyor.
Bu mektuptan hisseme düşen nefis muhasebesinin sınırlarını alabildiğince geniş tutma dersidir. Nefsimizle yüzleşmemiz nisbetinde çektiğimiz musibetlere, belki de hayatımıza razı oluruz. Ancak nefis muhasebesini hakkıyla yapabilen birisi beşerin zulmünde kaderin adaletini görüp kadere şöyle seslenebilir: “Âdil kadere de derim ki müstehak idim senin bu şefkatli tokatlarına…”
“Beşerin ithamları, kaderin ikazlarına dönüşüyor onun nazarında..”
Bediüzzaman’dan müthiş bir nazar dersi hakikaten. Şu nokta-i nazarı hayatımıza yedirebilsek çok daha ferah bir kalble, ibretli bir nazarla ve keskin bir dimağla şerefleneceğimiz muhakkak.
Evet, Üstadın nokta-i nazarı gerçekten müthiş. Allah bu ‘nazar’ derslerinden hissemizi ziyade etsin…