İnsanın en büyük korkularından birisi hasta olmaktır. Bu korkunun sebebi de hastalığın ölüme vesile olmasıdır. Fakat insanoğlu hastalığı bu dünyaya mahsus sanmakla en büyük hatayı yapıyor. Bu dünya hastalıkları dünyanın kendisi gibi geçiciyken, ahiretin hastalıkları ise ahiretin kendisi gibi daimidir. Dünyanın en ağır hastalığı bile bir gün son bulur. Ya Mümit ismi tecelli eder ve ahiret yolcusu olur, ya Şafi ismi tecelli eder ve ahiret yatırımı için bir süre daha kazanır.
Dünyevi hastalıkların –neticeleri itibarıyla– güzel yönleri de vardır. Kul hastalık ile ikazı alır ve kendini toplarsa aslında ömür sermayesini katbekat artıracağı günler yaşar. Çünkü hastalıklar günahlara kefaret olur. Ömür sermayesi hızla erirken hastalık –sabır içinde şükretmek şartıyla– dakikaları tutar ve sevaplı ibadet saatlerine çevirir. Peygamberimiz’in (asm) belirttiği gibi “Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor; sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.”
Dilin istiğfardan aciz kaldığı noktada vücut istiğfara başlıyor. Hastalıklar vesilesiyle insanın her acısıyla bir günahı da silinip gidiyor. Hastalıklar adeta çamaşır suyu vazifesi görüp günahların kirlerini silip insanı ağartıyor. Eğer günahlardan gelen kirler temizlenmezse, bu kirler ahiretteki ebedi hastalıklara davetiye çıkarıyor.
Bir şeker hastası bu dünyada nasıl şekerden uzak duruyorsa, ahiret yolcusu da günahlardan öyle uzak durmalıdır. Fazla şeker nasıl insanın bu dünya hayatını felç yaparsa, günahlar da ahiret hayatını felç eder. İnsan ahirette ebedi özgürlüğü kazanacakken, günahları yüzünden cehennemde felçli bir hayata kendini mahkûm eder.
Bizi çok seven Rabbimiz ise kulunu ebedi yurda almadan önce adeta son bir şans veriyor, sermayesini kazançlı hale getirmesi için. Şirketi batmak üzere olan bir insanın borçları silinse nasıl sevinirse, hasta bir insan da günahları silindikçe öyle sevinmelidir. Bu hakikatleri anlamamamız ise dünyayı ebedi ve ahireti de uzak görmemizden kaynaklanıyor. Ahiret yakın, dünya ise fani olandır. Bunu anladıkça kulluğumuz güzelleşecek, ömür sermayemiz de kâra geçecektir.
Başkasının tarlasına giren koyunlarını taş ile döndürmeye çalışan çoban gibi, dalâlet yoluna giren kullarına taş nisbetinde hastalıkları, musibetleri gönderir Rabbimiz. Çünkü dalâlet yoluna sapan insanlar ahirette kendilerini ebedi hasta edecek günahlara batar. Bu dünyada nasıl kanserojen maddelerden uzak durulması gerektiği söyleniyorsa, ahiretin kanserojen maddeleri de günahlar oluyor. Adeta günahlar atom bombası etkisinde insanın ahiret hayatını bozuyor ve onu ahirette çirkin hallere sokuyor.
“Günahlar hayat-ı ebediyede daimi hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için manevi hastalıklardır.”
Bediüzzaman Said Nursi
Günahlar sadece ahiret hayatımızı karartmıyor, bu dünya hayatımızı da karatıyor aslında. Hastalık sadece bedende değil ruhta, kalpte ve vicdanda da oluyor. Nitekim günümüzde ruh hastalıklarının dikkat çekici oranlarda hızlı yükselişi söz konusu. Her geçen gün antidepresan ilacı kullananların sayısı artıyor. Dışarıda normal gözüken çoğu insan çözümü antideprasanda arıyor veya gününü ağlayarak geçiriyor. Ruh hastalıklarının çözümü antidepresan içmek değil, haplar sadece insanı uyuşturuyor. Ruhlar, kalpler günahlara girmeye devam ettiği müddetçe hastalanmaya devam ediyor. İnsan hakikati anlasa, istiğfar ilacına yönelse, günahların kirlerini temizlese ve takva kalesini girerek günahlardan sakınıp uzak kalsa aslında şifasını bulacak.
Bu şifa öyle bir şifa ki iki dünyanın hastalıklarından da kurtararak saadet-i dareyne mahzar ediyor. Yoksa insan günahlar yüzünden hasta olan ruhuyla bu dünyada mutsuz olduğu gibi, harama bakan o gözleri ahirette cennetin güzelliklerini göremeyecek. Veya günahları nispetinde miyoplaşacak, cennetin güzel manzaralarından hissesi azalacak. Günahlarla kirlenmeyen gözler her şeyi net ve güzel görürken, günahlı gözler ise öyle keskin bir görüşten mahrum kalacak.
Günahtan kaçan ayaklar cennet semasında uçarken, günahlara koşan ayaklar ahirette topal veya hiç yürüyemez olacak. Harama kapalı kalmış kulaklar cennetin en güzel seslerini işitirken, harama açık kulaklar cehennemin en korkunç seslerini işitecek. Harama kapalı kalmış ağızlar cennetin en güzel nimetlerine açılırken, harama açılmış ağızlar cehennemin zakkumlarıyla yapışıp kalacak. Azalarımız ve latifelerimiz sayısınca bu örnekleri arttırmak mümkün…
Bu dünyada sadece kör olmak bile insanı korkuturken, ahirette günah işlediğimiz azalarımız sayısınca hastalıklara ebedi bir şekilde sahip olmak ne derece korkutucu, oturup bir hesap edelim.
Hem ahiretin ebedi hastalıklarından hem de dünyanın ruhî hastalıklarından kurtulmak isteyen hiçbir günahı basite almasın. Bu fani dünyada en küçük hastalığı bile yakalanmak istemeyen insanoğlu, ahiretin ebedi dehşetli hastalıklarına yakalanmayı hiç istemesin. Rabbim bizleri takva kalesinde günahlardan sakınanlardan eylesin. Âmin.