En gür sada

En gür sada

Sururi Efendi, mahallesindeki bir okulda yıllardır sessiz sedasız öğretmenliğini yapıyordu. Öğretmen olmasına rağmen sosyal yönleri bir hayli zayıftı. Sururi Efendi okul hayatı dışındaki zamanını çoğunlukla evinde geçiriyordu. Kendince gazetelere, dergilere karikatür çizimleri yapıyor, öyküler yazıyordu. Sururi öğretmen bu halinden rahatsız olan dostlarına da şöyle diyordu:

“Benim devamlı karikatür yapmam, yazı yazmam lazım. Yazılmayı bekleyen yüzlerce öyküm var. Gördüğüm her hadise benim için tasvir dolu bir tablo. Onları ya yazmak ya da çizmek istiyorum. Bunun için de zamana ihtiyacım oluyor. Dışarılara çıkarsam gördüklerimi tasvir etmeye zamanım kalmıyor hiçbir şey yazamıyorum müsaade edin de evde kalayım.” 

Yine bir hafta sonu Sururi Efendi devamlı çizim yaptığı gazeteye yeni karikatürünü hazırlıyordu. Güncel bir olaydan esinlenerek karikatürünün kendince mizahını da bulmuş olduğundan keyfi yerindeydi. Bir taraftan kahvesini içiyor bir taraftan da çizimini yapıyordu. Tam bu keyif esnasında gelen “dıt dıt” sesi Sururi Efendi’nin dikkatini dağıttı. Telefonunun mesaj sesiydi bu. Elinde kalemiyle koltuğundan kalktı. Raftaki telefona elini uzattı. Telefonuna gelen mesajı buldu. Mesaj talebesi Ömer’den gelmişti. Bu mesajda “Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek gür seda İslamın sedası olacaktır” yazıyordu. Sururi Efendi mesajı toplu mesaj olarak düşünüp özentisiz buldu. Kes, kopyala, yapıştır tarzındaki mesajlardan hoşlanmıyordu. Her zaman mesajın bizzat şahsına atılmasını istiyordu. 

Ah! Bu insanların istekleri de bir türlü bitmiyor. Bir dostları arasa “Niye sık aramıyor?” derler. Mesaj atsa “Niye toplu mesaj atıp da özel olarak bana mesaj atmıyor?” diye şikayet ederler. Mesaj atmasa “Bu dostlar da çok vefasız olmuş” deyip dururlar. Mesaj atmış işte çocuk, sevinsene be adam! Bir türlü yapamazlar bunu. 

Sururi Efendi de özelden mesaj bekleyen biri olduğundan ancak ismini ifade ederek gönderilen mesajlara cevap verirdi. Dolayısıyla bu mesaja cevap vermeden telefonunu tekrar rafa koydu. Tam yerine oturacakken bir “dıt dıt” sesi daha geldi. Geri döndü raftan telefonunu aldı ve mesaja baktı. Bu da başka bir sınıfta öğrencisi olan diğer Ömer’in mesajıydı. Tevafuk işte! Peş peşe iki Ömer’den mesaj gelmişti. Sururi Efendi ister istemez heyecanlandı. Bu Ömer biraz muzip ve insanları güldürmeyi seven haylaz halleri ile dikkat çeken bir çocuktu. Tevafuk bu ya o da aynı özlü sözü muzipliğine yakışır bir şekilde değiştirerek atmıştı. Bu Ömer’in mesajında da “Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek saha Fenerbahçe’nin sahası olacaktır” yazıyordu. Mesajı okuyunca bir kahkaha atan Sururi Efendi, Ömer’e bir gülücük emojisi ile cevap verdi. Aynı anda Ömer isimli iki öğrencisinden gelen aynı mesaj Sururi Efendi’yi elinde telefon uzun süre düşünmeye sevk etti. 

Şimdi sahaların sedası mı gürdü yoksa İslamın mı? Sururi Efendi bu meseleyi düşünüp durdu. Düşündükçe yazmaya başladı. İslamın sedası ve sahaların sedası hakkında yarım sayfa yazı yazdı. Bu düşüncelerini iki Ömer’e de mesaj olarak attı. Sururi Efendi’nin mesajında sahalarda galip gelince secde eden müslüman futbolcuların verdiği mesajlar mı vardı? Yoksa yarım sayfalık bu mesajın içinde gelecek zamanlarda İslamın en gür seda olması için doksan dakika maç izlemek yerine bir saat tefekkür etmenin daha ehemmiyetli olduğundan mı bahsediyordu? Buna dair maalesef hiçbir şey bilmiyoruz. Fakat iki Ömer de mesajı okuyunca çok sevindiler.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.