Bilindiği üzere Türkiye geçtiğimiz aylarda bir darbe denemesi atlattı. Bu darbe girişiminin ardından AK Parti büyük bir kadro temizliğine giderek birçok devlet memurunu ve akademisyeni görevden ihraç etti. Bu olayların en büyük aktörü olan Fetullah Gülen’in cemaati en zararlı olarak çıktı. Bu olayların daha iyi irdelenmesi ve anlaşılabilmesi için bu toplumsal olayı bundan yaklaşık yüz sene önce yaşamış ve Türkiye toplumuna büyük etkiler bırakan Said Nursi’nin başlattığı Nur hareketiyle karşılaştıracağım. Bu karşılaştırmayı yapmamın sebeplerinden birincisi Fetullah Gülen cemaatinin de başlangıçta Said Nursi ve Nurculuktan hareketle ortaya çıkmasıdır. İkinci olarak modern Türkiye tarihinde dini cemaatlerin bu toplumu çok derinden etkilediği akımlardan ikisi bunlar olmasıdır. Son olarak ise Nur cemaatleri içinde büyümüş bir insan olarak en çok bildiğim toplumsal hareketin Nur hareketi olmasıdır.
Bu yazıdaki amacım Nur cemaatleriyle Fetullah Gülen cemaatinin farklarını ortaya koymak falan değil. Bu makaledeki amacım faydalı olacağını düşündüğüm olayları karşılaştırarak bu olayların sebeplerini ortaya çıkarmak ve sonuçlarının neden bu şekilde olduğunu irdelemektir.
Bu iki olaya bakacak olursak ikisi de temelde İslam’a hizmet söylemleriyle ortaya çıktılar. Aralarında birçok fark belirlenebileceği halde ben bu iki toplumsal olayın amaçsal farklılıklarına yoğunlaşıp neden birinin başarılı olup diğerinin başarısız olduğuna bakacağım.
Nur hareketinin başlangıç noktasına (Yeni Said döneminden itibaren) baktığımızda Said Nursi ve talebelerinin amacı iman hakikatlerinin yaşanması ve neşriydi. Mümkün oldukça siyasetten uzak durdular ve bir Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i Nurları okuma ve okutma gayreti içindeydiler. Yani güttükleri temel amaç iman davasıydı. Bulundukları dönem ve ortam itibarıyla bütün sa’y ve gayretlerini bu amaç uğrunda harcamışlardı ve devlete ve hükümete karışmadılar.
Bununla beraber Fetullah Gülen ve şakirtleri de iman ve İslam hakikatlerinin yayılması için yola çıkmış olsalar bile bu yolda temel amaçları devlet kadrolarını ele geçirip ülke yönetiminde ve gündeminde söz sahibi olmaktı. Bunun için de mümkün olduğu kadar, devlet kademelerinin her kısmına kendi güvendikleri insanları yerleştirmeye çalıştılar. Yani Fetullah Gülen ve arkadaşlarının güttükleri temel dava saltanat davasıydı.
Said Nursi ve talebelerinin başarılı olup bu memlekette kalıcı, herkes tarafından benimsenebilen bir topluluk bırakmalarının sebebi onların davalarının inandıklarını yaşama mücadelesi olmasıydı. Temel davaları; hak, özgürlük ve imandı. Bu kadar esas bir ihtiyaçtan dolayı harekete geçmelerinden ötürü insanların vicdanlarında etki bıraktılar ve bir tür geri çevrilmez bir dua ettiler.
Fetullah Gülen ve şakirtlerinin başarısız olmalarının sebebi ise güç ve iktidara sahip olma duygusu içinde olmalarıydı. Temel davaları; güç, otorite, iktidar, saltanat idi. Saltanat mücadelesi ise yapısı gereği kazanmak ve kaybetmek ihtimallerini içinde barındırır. Şu ana kadar birçok şeyi başarmış olsalar da geldikleri şu noktada otoriteye sahip olma amaçlarında başarısız oldular.
Sonuç olarak Fetullah Gülen ve şakirtlerinin-takipçilerinin çok üzülmesine ve mazlumu oynamasına gerek yok çünkü yaptıkları iş gereği böyle bir ihtimali düşünmüş olmaları gerekiyordu. Şu da bir gerçek ki bu cemaate mensup kişiler çok büyük sıkıntılar yaşamakta ve suçu olmayan, bu cemaate iktidar emeliyle gelmemiş birçok kişi ve hatta bu cemaatle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar da bu işten nasiplerini almakta. Ancak dediğim gibi bu sıkıntılar cemaatin yapısı gereği ihtimal dahilinde olan şeylerdi. Bununla beraber AK Parti ve taraftarları da galibiyet veya iktidar duygusuyla kontrolsüz hareket etmemeli çünkü kendilerinin içinde bulunduğu da saltanat davası olup iktidarın kimseye ebediyen mülk olmadığı malum.
Bir Hatırlatma:
Son zamanlarda ülke bazında yaşadığımız olaylar tüm nazarları celp etti. Ben özellikle okuduğum bölüm sebebiyle makro leveldeki konular hakkında çok fikir beyan edip yazı yazmasam da bu olaylar benim de onlar üzerinde kafa yormama sebep oldu. Her ne kadar bu konularda kalem oynatmak benim haddime olmasa da amacım piyasadaki kavramlar ve olgular çerçevesinde olmayan yazı ve yorumlara birkaç kavram önerisi sunarak olayın analizinde yardımcı olmaktır. İnsanoğlu maalesef, bazen bir olayı ince bir şekilde incelemeden yargı kısmına geçer ve tarafgirane ifadelerde bulunur. Benim amacım daha adil ve doğru yargıya varabilme çabasında birkaç öneride bulunmak. Diğer bir konu, ben yazılarımda genelde yeni şeyler söylemeye gayret ederim ve tekrara düşmemek için özel çaba sarf ederim. Bu yazıda ilk bakışta yeni şeyler söylememiş gibi durabilirim. Söylem olarak yeni şeyler söylemediğim açık. Fakat bu yazıda yeni olduğunu düşündüğüm kısım olayları incelerken fikri düzeni sağlayacak kavramlar sunmak istememdir. Ayrıca bu yazıda belirttiğim kavramların altını delilerle çok fazla doldurmadım. Bunun sebebi ise bu tip konularda uzun uzun düşünmek benim için hem sıkıcı ve yorucu hem de bu konularda kapsamlı ve mukni delilli yazı yazabilecek kavram zenginliğine sahip değilim. Ben sadece okuyuculara belli kavram önerileri sunarak eğer beğenirlerse bu kavramları alıp kendi zihinlerinde içlerini kendilerince doldurmalarını umuyorum.
- Risale-i Nur’da Yol - 29 Nisan 2021
- Günah (2): günah nedir? - 27 Ocak 2019
- Günah (1): davranışlar, irade, dua ve yaratıcı - 25 Temmuz 2018
Şahsen ben yazını çok yerinde buldum. Bazıları gibi Fethullah Gülen’i en başından beri teröristmiş/hainmiş gibi göstermektense İslam’dan özellikle Nurculuğun içinden çıkmış ama farklı bir amacı merkezine koymuş olarak değerlendirmek benimde tercih ettiğim bir durum.
Yıllarca Gülen’in hizmetlerini övüp birden günlük siyasete uyup Gülen’e saldırmak çok yanlış. Gülen’in birçok faydalı hizmeti olmuştur, metod olarak kendine, takipçilerine ve diğer insanlara zarar verecek bir yol seçmesi elbette herkese zarar verdi. Tam da bu noktada iman hizmetini tüm cemaatler merkezine almalı ve tüm mesailerini buna harcamalı. Önümüzde çok kötü bir örnek var, hepimiz bu örnekten ders çıkarmalıyız.
Allah razı olsun, aynen katılıyorum
Oncelikle sizleri cok sevdigimi belirtmek istiyorum ama birseyi merak ediyorum hic yakininizda magdur olan yok mu ? Mazlum u oynamayin demissiniz. Ben cemaat konusuna bursey demiyorum ama sevdiginiz veya yakininizda olan birileri magdur oldugu zaman uzuluyormusunuz yoksa haketmisti oh olsun mu diyorsunuz?
Yazımda da belirttiğim gibi bu harekete halis niyetle giren ve malum hareketin ardından bir şekilde zarar gören yüzlerce insan var. Benim mazlumu oynamaya lüzum yok dediğim kısım, bu işe bilinçli olarak giren insanlardır. Saltanatın kendine göre kurallarının olduğu ve doğası gereği kazanmak ve kaybetmek ihtimali barındırması malumdur. Bu bilindiği halde bu dönen olayların ardından bu insanların mazlumu oynamaması gereğidir benim kasdım. Yoksa benim bu yazıdaki maksadım sözkonusu cemaatteki herbir kişi için ayrı ayrı bir çıkarım yapmak değildi. Nasıl ki insanların bir maksadları olduğu gibi gruplar da belli maksatlar çevresinde toplanırlar. Bu grup ise saltanat için toplandı -Ben bu tip bir maksadın olmasını yanlış olduğunu düşünmüyorum bu arada- Bununla beraber, bir topluluktaki her insan aynı amaçla o gruba girmeyebilir. Sözkonusu gruba gelirsek, bu grubun ekseriyeti halktan oluşmaktaydı. Halk ise çoğunlukla halis niyetle bu gruba girdi. Bu noktadan halis niyetle girenlerin başına gelen zulümlerden ötürü üzülmemek imkansız. Üzülmem için, bu insanın yakınım bile olmasına gerek yok. Tabiki o insanlar için kaygı duyuyorum ve onlar için üzülüyorum. Ve onlar için dua ediyorum.
Ayrıca bu yazı benim kendi yorumumdur. Başka hiçbir insanı bağlamaz. Ve tabi hatalı olmak ihtimalim de vardır.
Teşekkür ederim