Kur’an mahlûk mudur, değil midir?

Kur’an mahlûk mudur, değil midir?

Yüzlerce yıldır devam edegelen bir itikat sorusudur bu. Hemen cevabını verip mevzuya girelim. Kur’an mahlûk değildir. Kur’an-ı Kerim sonradan yaratılmamıştır, ezeli ve ebedidir. Kişi lisanıyla beyan edince beyan esnasındaki ses mahlûk olur ama Kur’an mana itibarıyla mahlûk değildir. Allah‘ın kelamıdır, öncesi ve sonrası yoktur. Yaratılan mahlûkatın öncesinde de vardı sonrasında da var olacaktır. Mushaf’a yazıldığında yazı, mürekkebiyle şekliyle mahlûktur ama Kur’an manasıyla, kelamıyla mahlûk değildir.

Bu tartışmanın mahiyeti nedir, kime ne kazandırır?

Tarihi mevzulara girip isimlere boğmak istemem kimseyi ama birkaç isim konuya ışık tutacaktır. Halid bin Velid olarak tanıdığımız büyük sahabenin babası Velid bin Muğire bu sürecin ilk başlangıç noktası kabul edilebilir. Peygamber Efendimiz (ASM) ilk tebliğe başladığında Kur’an için bu nedir tartışması yapıldığında o dönemde Arapların akıl hocası olarak tanınan, Kureyş’in gülü lakaplı, ihtiyar dahi, “Kur’an hakkında ancak kendi düzlemine indirgeyerek savaşabileceklerini, bu sebeple ona bir ad koymaları gerektiğini, bu sebeple de düşünüp cevap vereceğini” söylüyor. Sonrasında ise Kur’an’ın ifadesiyle şu Müddessir suresinin 16-25. ayetlerinde anlatılan şu süreç yaşanıyor:

Hayır! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğine inatçı kesildi. (74/16)

Ben onu dik bir yokuşa süreceğim. (74/17)

Çünkü o düşündü taşındı, ölçüp biçti. (74/18)

Kahrolası! Nasıl da ölçtü, biçti! Yine kahrolası! Nasıl da ölçtü, biçti! (74/19-20)

Sonra baktı. (74/21)

Sonra suratını astı, kaşlarını çattı. (74/22)

Sonra da arkasını döndü ve büyüklük tasladı. (74/23)

Dedi ki: Bu, sadece nakledilen bir sihirdir. (74/24)

Bu, insan sözünden başka bir şey değildir. (74/25)

Velid bin Muğire “sihir” ve “insan sözü” olduğunu söylüyor ve halka da böyle söylemelerini öğütlüyor, ta ki mücadele mümkün ve kolay olsun. İnsanlar tercihte bulunurken bir kişinin söylediğine değil de tüm Kureyş ulularının sözlerine yönelsinler istiyor, zira maddi olarak kendileri güçlü, Hz. Muhammed (ASM) ise zahiren zayıftır. Tercih sahipleri de tercihlerini maddi sebeplere göre yapacakları için kendilerini tercih edeceklerdir (zanlarınca).

İlk dönem sonrasında Emeviler döneminde İslam’ın içine fitne atmak için Hıristiyan olarak bilinen Yuhanna ed-Dımeşki bu tartışma konusunu Müslüman âlimlerin içine atmış, mesele siyasiler tarafından kullanılmış adeta devlet meselesi haline gelmiştir. O dönem halifesinin ümmeti birbiriyle çarpıştırarak yönetme politikası sebebiyle devlet siyaseti işe müdahil olmuştur. Emevi devleti resmi olarak Kur’an mahlûktur iddiasını siyasi olarak desteklemiş. Mutezile cemaati memnun edilmiş, karşı gelen İslam âlimleri öldürülmüş, kalanlar sindirilmiş (Ahmed bin Hambel hariç). Emevi devleti son bulana kadar böyle devam etmiş, sonrasında tartışma sessizliğe gömülmüş.

Osmanlının son dönemleri ve günümüzde aynı tartışmalar yine su yüzüne çıkarılmış, Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı âlim olsun ya da olmasın ukalalarca tartışılmış.

İnkâr ehli en başından beri benzerini getirmekte aciz kaldığı Kur’an’ı öncelikle semadan koparıp, arzi kılmaya kendisince çalışmışlardır. Kur’an arzi olursa bu sebeple mücadele daha kolay olacak hesabı yapılmıştır.

Tartışmaların asıl gayesi Kur’an’ı inkâr etmek bu sebeple de Kur’an’ı ilahi bağlardan koparıp beşer sözüne indirgemek, sonrasında Kur’an’ı tarihte bir zaman aralığında hapsedip insanları ilahi mesajdan koparmaktır.

Bu sebeple Kur’an’ın lafzi olarak Hz. Muhammed’e (ASM) ve mana olarak Allah’a ait olduğunu söylemek dahi itikadi bir sorundur, kopuşun başlangıcıdır. Kur’an mana olarak ve lafzi olarak Allah’ın kelamıdır; bu şekilde vahyedilmiş ve bu şekliyle nakledilmiştir. Hadis kitaplarının inkâr edilmesi de bu çerçevede değerlendirilip tüm Müslümanların dikkat ve hassasiyet sahibi olması hem gereklidir hem de vazifesidir.

Share

4 thoughts on “Kur’an mahlûk mudur, değil midir?

  1. Peki bir sorum olacak Kaan Bey.

    Kur’an mahluk değilse eğer, insan henüz yaratılmamışken, onların miraslarına dair kuralları söylemiş bulunması abes değil mi?

    İfk hadisesini ele alalım. Bırakın ifk hadisesini, daha insanın esamesinin okunmadığı bir dilimde, (Kur’an kadim ise eğer) niye ifk hadisesinden bahsediyor. Allah hikmetsiz iş yapmaz diyoruz, peki bunlardan bahsetmesi hangi hikmete uymaktadır?

    1. Sorular için teşekkür ederim öncelikle;

      Birincisi ; Abes değil tabi ki, hikmete göz kapamak asıl abes olan. Kuran ezelidir evet mahluk değildir, insanın babadan oğula yaratılması konunu da ezelde biçilmiş, tekvini bir kanun bu silsile ezelden beri miras(baba-evlat) hukukunu ortaya koyuyor… ne büyük hikmet değil mi?
      İkincisi; İfk meselesini ele alalım esbabı nüzulünü biliyorsunuz diye düşünüyorum izaha gerek yok. zamana hapsederseniz kimse için lüzumlu olmayan bir mesele. Ancak İnsan fıtratına derç edilen kuvveler dolaysıyla gıybet, iftira gibi mazarratın insanlık için mahiyeti ve ilacı siz yok iken de var idi sonranızda da var olacaktır. ne büyük hikmet ki aynı hadise bir ay boyunca gaybdan haber bekleyen Peygamber asm’ın Peygamberliğinin en büyük delillerinden oluyor.

    2. Bu soruda kritik nokta “ezel” kavramına bakışta gizli sanırım. Ezel geçmiş zamanın bir ucu olarak yorumlarsak dediğiniz soru akla geliyor. Oysa ezel geçmiş. “şimdi” ve gelecek zamanları kuşatan zaman ve mekan üstü olmak anlamına geliyor. Yani ezeliyet öyle bir hakikat ki zaman sınırlarından yüce olmak manasıyla tüm zamanlara aynı yakınlıkta olmak manasına geliyor; geçmişe de, şimdiye de, geleceğe de… Ezeli evvel olarak anlamak doğru bir yaklaşım değil. Bediüzzaman’ın Kader Risalesi’ndeki temsili bu açıdan ufuk açıcı. Aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz…
      http://www.rne.com.tr/risaleinur-kulliyati/index.php?kitap=0&risale=268&sayfa=628

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.