Meşveretin ontolojik temelleri
Meşveretin bir hakikate dayandığına elbette inananlardanım. Biliyorum ki insanın latifelerine hayvanlarda olduğu gibi bir sınır konulmamış, muayyen bir çizgi çekilmemiş. Çünkü onun tanıması ve iman etmesi beklenen Yaratıcısı mutlak. Mutlak olan dolayısıyla kapsadığı alanı dışında başka herhangi bir varlık alanı bulunmayan bir Zatı en üst mertebede tanımak ve iman etmek elbette yalnızca “mutlakı arzulayan” bir varlık formunun kârı.
İşte burada insanın kuvvelerine çekilmemiş olan o “çizgi”nin neden çekilmediğinin hikmetini bir nebze anlayabiliyoruz. Öte yandan bu çekilmeyen çizginin sebep olacağı düzensizliklerin nasıl bir had altına alınacağı sorusuyla baş başa kalıyoruz.
İnsan bir yandan bu “mutlak” potansiyelini açığa çıkarma ihtiyacı için özgürlüğe ihtiyaç duyar. Özgürlük sınırsızlık ve keyfilik demek değildir. Peki özgürlük alanının sınırlarını kim koyacaktır? Elbette insana bu sonsuzluk arzusunu veren insanı en iyi tanıyandır. Durmamız gereken sınırları da ancak O bilecek ve O koyacaktır. Elbette yapan bilecek ve bittabii bilen konuşacaktır. Özgürlük meselesinde de Yaratıcı tarafından çizgileri çekilmiş bir özgürlük alanına ihtiyacımız vardır. Yani “şer’i” bir hürriyete…
“Şura”sız meşveret olur mu?
Hürriyetin kodlarını netleştirdikten sonra fikir alanındaki hürriyetin nasıl bir had altına alınacağı meselesinde meşveret kurumu karşımıza çıkar. Zincirinden boşanmış bir serbestiyi hürriyet zannedip “ben ne dersem o” veya “biz ne dersek o” çukuruna düşmemek için ortak bir zeminde fikir alışverişi kritik bir önem arz eder. Alışveriş tabiri burada bilhassa önemlidir. Sadece alışın ya da sadece verişin olduğu ortamlarda meşveret hakikati gerçekleşmiş olmamaktadır zira. Monolog değil diyalogdur meşverette esas olan. Hele hele bu çift yönlü etkileşimin tamamen ihmal edilip tek tarafın fikirlerinin ya da hissiyatının borusunun öttüğü göstermelik meşveret ortamlarında çok ama çok kritik bir gerçek gözden kaçmaktadır: Meşveret kavramının da geldiği kök olan “şura” hakikati…
Bediüzzaman’ın neşteri
İşte geçenlerde bir yolculuk esnasında yaptığım okumamda karşıma çıktı bu nüans. Bediüzzaman Hutbe-i Şamiye isimli eserinde tek kelimelik ama can alıcı bir şekilde bu gerçeğe parmak basmaktaydı. Okuduktan sonra epey bir müddet zihnimi meşgul eden bu cümle ve onda yer alan bir kelime şöyleydi:
Haklı şura ihlas ve tesanüdü netice verdiğinden üç elif yüz on bir olduğu gibi ihlas ve tesanüd-ü hakiki ile üç adam yüz adam kadar millete faide verebilir.
”Haklı” şura…
Bu tek kelimelik ifadeden bize göz kırpan şöyle bir mana vardı: Demek ki şuranın haksızı da olabiliyordu. Daha doğru ifade edersek şura hakikatinin tecelli etmediği “haksız meşveretler”in vuku bulması da imkan dairesindeydi. Ne kadar hür de olsa cüz’i iradeli ve cüz’i fikir sahibi insanların bir araya gelerek ortak ve “külli” bir hakikate ulaşma niyeti güttükleri meşveret ortamları, şura hakikatinin gözden kaçırılıp adeta bir tek sesin ve tek rengin hakimiyetini meşru kılma zemini olmaya da müsaitti.
Aynı cümle bana matematikte olduğu gibi bir “sağlama” yapma imkanı da tanıyordu:
Haklı şura ihlas ve tesanüdü netice verir.
Demek ihlas ve tesanüdü netice vermeyen şuraların haklılığı her daim tartışmalıdır.
Hadi soralım: Her meşveretin bırakalım ihlası ve dayanışmayı; gıybet, iftira, ayrışma, kırılma, soğuma ve çekişme gibi marazları tetiklediği birliktelikler Bediüzzaman’ın nitelemesiyle “haklı şura”lar kategorisine dahil olabilirler mi? Hele hele bu tür ortamlar yapılan birçok zulmün örtbas edilmesinin ve hatta meşrulaştırılmasının bir aracı olacak niteliksizliğe duçar olmuşsa ortada ciddi ciddi düşünülmesi ve itiraf edilmesi gereken taassuplar yok mudur?
Sorunun cevabı benim için net. Açıkçası yıllardır gözüm önünde yapılan kıyımların “meşvereti yapıldı kardeşim” cevaplarıyla bastırıldığını gördüğümden beri bazı sözümona meşveretlere inancımı kaybetmiş durumdayım. Meşveret hakikati ise “haklı şura”ların gerçekleştirildiği bir zemin olmak kaydıyla yaşanmayı ve yaşatılmayı hak ediyor. Cenab-ı Hak bizleri şura hakikatinin tecelli ettiği meşveretlerin müntesiplerinden eylesin…
- Hadis inkârcılarının görmek istemeyeceği alan: Sahabenin sükûtunun ikrar olması - 6 Haziran 2024
- Kastamonu Lahikası’ndan İkinci Dünya Savaşı’na bakış - 25 Mayıs 2024
- Bediüzzaman hazretlerinin fikrî bir yolculuğu - 7 Şubat 2024
Tebrikler…
Şûra veya meşveret yapar, karar alır, tatbik eder hatta caiz olmayan bir kudsiyet verebilirsiniz…
Ama soru şu…
HAKLI MISINIZ, HAKSIZ MISINIZ?
ZULÜM VAR MI?
HAKSIZLIK VAR MI?
YARGISIZ İNFAZ VAR MI?
NETİCE BİRLİK VE BERABERLİK Mİ?
İNKIRAZ VE İNŞİKAK MI?
Peki çare nedir. Meşveret haksız diye bütün bütün usule aykırı olarak tesanüdü mutlak surette yıkarak ayrılıp gitmek midir çözüm? Yoksa mevcut meşveret içinde gayret gösterip haklı meşverete ulaşmaya çalışmak mıdır? Tesanüdü mutlak surette yıkarak meşveretten huruc eden haklı da olsa haksızdır zira usulü niyetine uygun değildir. Hulus-u niyeti fayda vermez.
Kendi gidenler de olmuştur elbet. Fakat en vahimi nedir biliyor musun said? Konuşmadan, anlamadan, ön yargılarla, iftiralarla lekeleyerek insanları ya da mahalleri harcamak ve harcatmaktır. Bu cemaati bir özellik değildir, cemaat rengine bürünmüş ve onların içine sızıp borusunu öttüren çeteci yapı özelliğidir. Buna sessiz kalan sessiz kalan sessiz çoğunluğun vebali büyük. giden kimse yok herkes hizmetinin başında. yalnızca siz “çakma”sınız diyenler ve fetö’nün kuyruğuna takılanlar var…
Said kardeşin yazdığı tam tebrikler.
Tam kardeşim tam. Allah razı olsun
Yaşamadan anlaşılmıyor…
Yaşarsan sende anlar su–i zandan kurtulursun.
Şimdi yaşa diye mi, yaşama diye mi dua etsem bilemedim. İkiside beddua oluyor.
En iyisi Allah’tan hayır dilemek.
Ben şahsen varsa şahsi hakkımı helal ettim.
dikkat ve insafla okuyanlar yazının yapıcı ve risale metinlerine dayalı olduğunu farketmişlerdir. Eleştirilerin de aynı şekilde hakikate sadık olmasını isterim. yoksa selametle…
Maşallah Barekeallh.”Haklı şura ihlas ve tesanudu netice verir”. AZİZ üstadım evrensel bir reçete. Anlayana. DUA ile Allah kalemine düşüncene güç versin Sayın hocam. Rabbim seni prof. eylesin kardes Yolun açık olsun.
ah burhan abim nedir bu profluk merakın 🙂 Allah razı olsun dualarda buluşalım…