Siyasi çıkmazlarda Türkiye

Siyasi çıkmazlarda Türkiye

Gündelik siyasi manevralara karşı yazılan taraflı senaryolar, atışmalar, köşe yazıları ve bunların akıl almaz halde radikalleşen destekçileri, şakşakçıları. Bir kumpas gibi sanki. Puslu bir vadi. Bir yap-bozun en kritik parçası gibi sözde düşünce paçavraları.

Günümüz tam bir muamma. Bilinmezliklerle dolu. Kimin eli kimin cebinde hakikaten belli mi? Hangi siyasi lider veya siyasi parti neler umuyor? Gelecekten ne beklentisi var? Amacı ve gayesi ne? Umudunun gölgesinde yer edinmiş hayalleri nelerdir? Çözümü zor bir bulmaca pekala.

Özellikle bu bahsettiğim emeller yıllanmış partiler için geçerli olan davranış bozuklukları. Eskiyen ve geriye doğru düşüşe geçen düşünceler. Bayatlamış ekmek, küf tutmuş salça gibi. Artık sadece domates salçası olmasın bir de biber salçası olsun dediğin zaman tabi ki bütün domatesler isyan edecekler ve etmeliler. Bir de biber mi çıktı başımıza! Bütün biberlere ölüm, yaşasın domatesler. Elbette biberler de kendi içinde bölünmezler mi? Yaşasın biberin tazesi. Bütün pul biberlere idam. Acı, çok acı. Trajik, çok trajik…

Halkların Demokratik Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi bunun en somut örneklerinden. Çıkış noktaları aynı, beslenilen kaynak tek, pınar aynı pınar. Birinde başbuğ vardı, devlete isyan yoktu, ırka dayalı bir söylem ve istibdadi boyutta devletçilik modeli esastı. Aslında farkında olmadan bir bölücülük meydana gelmişti.

Bir diğeri dinamiklerinde önder denen bir ütopya, yüce şahsiyet, belki neo-Napolyon barındırıyor. Devlete karşı açılan isyan bayrağı ve bu isyanın kendilerince haklı sebeplere dayandığına inanan destekçi ve fanatize olmuş halk kitlesi de cabası. Bu yolun tercihi daha farklı oldu ve daha ağır. Silah ve silahlı eylemler daha büyük yer tuttu. Ayrıca hasar açısından akılalmaz boyutlara ulaştı hem maddi hem de manevi anlamda.

Sıkı bir şehir ve dağ örgütlenmesi, liderlik vasıflarını en iyi şekilde kullanan önderler, belli güç odaklarından zaman zaman alınan faydacılık esasına dayalı destekler ve kitleyi iyi tanıyan, zaaflarını ve hassasiyetlerini çok iyi bilen liderin, halk üzerindeki etkili etkileme sanatı problemi büyüttü ve geliştirdi. ,

Başardılar belli ölçülerde iki benzer siyasi harekette. Başarırken yine zarar bıçağının kendi boğazlarına dayandığını anlayıp bunu ilk terk eden Milliyetçi Hareket oldu, büyük ölçüde silahın esaretinden kurtuldular 1980 ihtilalinin akabinde. Normale dönebildiler. Küçük mahalle örgütlenmeleri ve kala kala başı boş üç beş genç.. Onların kendi içinde de farklı düşünceler çıktı. Bölündüler kendi içlerinde: Muhsin Yazıcıoğlu, Bahçeli veya siyasi kanadından uzak olan Peker gibi sonuçlar hasıl oldu. Sonuçta silah terk edildi. Legaliteyi kendilerine esas alarak asker ve polis olmaya özen gösterdi ülkücü gençlik.

HDP’nin ise anlamaya başladığını düşündü insanlar ve yavaş yavaş terk ettiğini ümit ederek Türk solu bu noktada birleşme kararı aldı. Belki de ümit edilen Kürtler üzerinden bir devrimdi. Fakat düşünülen çizgiyi bozan güncel olaylar karşısında aslında hakim dinamiğin barış değil, savaş odaklı olduğu görüldü.

Cumhuriyet Halk Partisi ve Kemalizm ırkına mensup kişiler ise ilk gün nasıl iseler yine aynı çizgide devam etmekteler. Bu büyük bir başarı elbette. Sabit düşünce, sabit fikir başarısı. İdeolojik esaretin zirve noktası. İsmet İnönü o günkü konjonktürel ortamda olgulara nasıl reaksiyonlar veriyorsa Kemal Kılıçdaroğlu da, Doğu Perinçek de günümüzde benzer tepkileri sergilemekten vazgeçmiyor.

Bu siyasi fraksiyonların dışında belki de en büyük değişime uğrayan taraf bir kesimin  Siyasal İslam başka bir kesimin “Milli Görüş” diye isimlendirdiği kitle üzerinde gerçekleşti. Birçoğu Erbakan hareketinin sonunun bugün İhvan Hareketinin sonuna dönüştüğünü görebildiği zaman bunun farkına vardı ve ayrılmayı seçti. Türkiye’nin bu tipte bir yaklaşıma henüz hazır olmadığını anladı ve bu çok açıktı. Çünkü ülke alışkanlıkları bunu reddediyordu.

Nasıl ki Kemalizm musibeti insanların en kılcal damarlarına bürokrasiyle, medyayla, tepeden inme davranışlarla, arada bir ezmekle, üstten bakmakla, hor görmekle, jakobenizmle kısaca istibdadın bütün özelliklerinin değerlendirildiğini ve bu şekilde kalplere yerleştiğini gördüklerinde onlarda bir anlamda aynı güzergahı izlemeleri gerektiğini anladılar. Bir nevi neo-Kemalizm ile neo-Siyasal İslamcılığın heterojen karışımı ortaya çıktı. Medyalarını oluşturdular. Ellerine ayaklarına dolaşabilecek illegal örgütlenmeleri kontrolleri altına alarak ve seslerini kısarak devam ettiler.

İşte en kritik an bundan sonra gerçekleşti. Onlara göre, derin siyasi güçlere karşı bir temizlik başladığı anda ortalık birden karıştı. Dost düşman oldu, hısım hasım oldu. Sonuç olarak olan bizlere yani halkın huzuruna ve güvenine oldu . Halk avamdı ve de cahildi. Yine halk için halka rağmencilik terk edilmemişti. Siyasi geleneğimiz buydu ve demokrasi olgusu akıllara, kalplere yeterince yerleşmemişti.

Cemaati de pas geçmemek lazım bu kadar şeyin arasında. Evet devlet halk içindir, bu doğru. Halk devlet içindir düşüncesini elbette aklıselim sahibi herkes reddeder. Fakat halkın oluşturduğu devleti belli bir zümrenin kontrolüne illegal ve örgüt tarzı uygulamalarla kontrol altına alma fikri kötü bir fikirdi. Sonuç itibariyle Bediüzzaman Said Nursi’nin gösterdiği çizgide ve düsturlar çerçevesinde ilerlememek ve aksi olarak ana gerekliliklerini ve maksatlarını yerine getirmemek Fetullah Gülen’e ve onun cemaatine bir zecir tokadı hükmüne geçti.

Son olarak dua ile bitirmekte yarar var. Kim ki vatan hainidir, Allah bize onların hakiki yüzünü görmeyi nasip etsin. Gördüklerimizi dosdoğru görmeyi, yanlış yaptığımızda yanlıştan geri dönebilme erdemini, doğruda ve hakta sebat etmeyi ve istikamet yolunda muzafferlik üzerine dosdoğru olmayı Allah bizlere müyesser ve nasip eylesin…

Share

3 thoughts on “Siyasi çıkmazlarda Türkiye

  1. Tespitler ve teşhisler aynen tam isabet…. Yalnız analiz edilmemiş bir kesim daha var ki, Demokrat Misyon ve bu düşünce ve karakter de mutasyona uğramadı mı? Halbuki toplumun inançlı ve inanca saygılı klasik ortalama dindar demokrat sosyolojik yapı ve onu temsil eden siyasi kuruluş nerede?
    Sahneden çekilmesi veya itibar görmeyişi tabanın mevcut iktidarı desteklemesinin nedenleri bugüne kadar hiç ama hiç değerlendirilmedi.
    Tabulaştırılan bir demokrat misdyon var…. Bir de onun mirasyedi savunucuları….CHP nin en ceberrut dönemlerinde onların başlarına ” beni nurcular yıktı” dedirten ruh ve saik nerede?
    İzahı yapılmayan fikirleri ancak tabularla öcülerle savunuluyor…. Modası geçmiş kemalizm gibi…
    Eleştirdiğimiz kemalizm metotlarını “Demokrat Misyon” deyip altını dolduramayan, pratikleriyle CHP ye ramplayanların analizini yapmaya hiç kimse yanaşmıyor.
    Nefis muhasebesini yapmayan insan kemale eremez…. Aynen öyle de hatalarından ders çıkaramayn organizasyon ve sosyal yapılar da terkki edemez.
    Takıntı bir itikat var ki Demokrat Misyon kutsaldır… Hata yapmaz…. Diğerleri Siyasal İslamdır asla doğru yapmaz gibi genelleme ön yargılarla nereye?
    Cemaat yıllardır cemiyetin pusulası ve sat ayarı iken bugün toplum ortalamasının çok gerisinde kalmıştır…. Sokaktaki sıradan bir insana söyleyecek ikna edecek sözü de yoktur…
    “Ne kadar söz varsa düne ait dünde kaldı can cağazım. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”(mevlana) demek icap ederken “benim oğlan bina yazar döner döner bir daha yazar”
    “Bu vatanda dört parti var……”Şablonu vur herkes kötü binde 25 isabet” Ya milletin zekası ile dalga geçmektir. Sathi altı doldurulamayan yorumlarla bazı arkadaşların kendilerinin de inanmadığı yüzeysel yorumların kıymeti harbiyesi ne olabilir?

  2. Dursun Bey, referansı Risale-i Nur’dan almak kaydıyla (eğer o anlayışı da zamanı geçti deyip bir tarafa atmıyorsanız) size bir takım sorularım olacak net cevap istiyorum:
    1. Siyasal islamın orjinde doğru bir siyasi hareket olduğunu ifade edebilir misiniz?
    2. Sizin de ifade ettiğiniz dört parti meselesinde “şimdilik bu parti başa geçmemeli” sözünden ne anlıyordunuz? şimdilik kavramı da dahil olmak üzere
    3. “Demokrat misyon” kavramının muhafazakarlaşması konusunda düşünceniz nedir?
    Bu sorulara risaleleri kaynak göstererek cevap yazmanızı istirham ediyorum.

  3. “Dediler: ‘İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?’ ”

    “Dedim: ‘Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır.’

    “Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”
    http://risaleantep.com/haber/2528/antranik-ve-venizelos-ile-beraber-olmak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.