Otuz dokuz, Erzincan; Dinar gam günü
Ya şimdi adını ne koymalı bu mor kuşların
Gece saat üç;
Kara gün, yasta olur da
Yakalar da ince kirpikleri uykuya dalmışken
Taşır da beşikten mezara bir bebeği,
Gece saat üç;
Müjdeler, neden yağmasın ki
Göğe yükselen kefenlerden
Gün doğar, kuşlar öter elbet
Ölen olur da sabah erkenden,
Doğan olmaz mı?
Yok, artık!
Benim kıyıya koyacak katrem
Hepsi aksın radiata köklerine
Baharı beklemiyorum, menekşe açmasın kırlarda,
Gittiği yerden bekliyorum,
Annem dönecek
Er ya da geç, ha bundan ha ötekinden
Her ölüm bir deprem, bir yıkılış
Her ağustos bir temmuz, bir şubat diyorum
Göklerden
Bir emir geliyor
Mikail’in elindeki rüzgârla,
Yön değiştiriyor ferahlık
Korkunç sessizliğin en küçüğü
Geri çekilmesiyle Körfez’deki suların
Ortaya çıkan kumların parıltısında gizli facia
Sonra bir gürültü
Milyonlarca kulakları patlatan
Hafezanın kucağında ölüler
Sağ kalan bebekler, dağdağasına hazırlanıyor hayatın
Uzanarak yetişemedikleri rikkati
Litosferden serpiyor insanlığa
Fay hattının sahibi
On yedi Ağustos bir memleketin
Cennete yığılışı diyorum
Otuz dokuz, Erzincan; Dinar gam günü
Ya şimdi adını ne koymalı bu mor kuşların
Gidip de gelmemek
Gelip de görmemek var dercesine
Ismarlaşıp gitti bir memleket
Doğuş, on sekiz, kırk ve altmış
Yakalanış ve yıkılış diyorum.
1999