En kuvvetli hazine: Ahirete iman

En kuvvetli hazine: Ahirete iman

İNSAN FITRATEN HEP ebed ister ve ebediyeti arar. Çünkü ebed için yaratılmıştır. Dünyada sevdiği şeylerde bile beka tevehhüm eder, öyle sever. Yani bir şeyi severken onun biteceğini hiç düşünmez.

Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez.
Lem’alar, Üçüncü Lem’a

Hatta sevdiği şeyin bir gün biteceğini veya elinden kayıp gideceğini düşünse onu sevemez. Çünkü ondan ona sadece acılar gelir.

Mesela çok sevdiği bir yiyeceği yerken bile onun bitecek olması insanı üzer, hiç bitmesin ister.

Bir insan evlenirken bir gün ayrılacağını düşünmeden evlenir. Düğününde bir gün ayrılacağız düşüncesiyle oturan insan bulamazsınız.

Evladını kucağını alan anne onu koklarken acaba ne zaman ayrılacağız düşüncesiyle koklamaz. Sonsuza kadar onun kokusunu hep duyacağı hissiyatıyla koklar.

Bir evlat annesinin elini küçük elleriyle kavrarken sonsuza kadar tutacağı hissiyatıyla tutar.

Hatta her sevdiği şeyde, kuvve-i vahime cihetiyle bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevalini düşünse veya görse derinden derine feryat eder.
Lem’alar, Üçüncü Lem’a

Sevdiğimiz her şeye bir çeşit sonsuzluk verip öyle seviyoruz. Zevalini de görünce yaratılışımız gereği katlanamayacağımız bir acı ile karşı karşıya geliriz. Hiçbir şey zevale, hiçliğe atılmak için yaratılmamış ama biz bu hakikati göremeyince katlanamayacağımız bir acıyı yükleniyoruz. Hatta öyle arzularımız vardır ki sonsuzluktan başka hiçbir şey tatmin edemez.

Bir zaman ­­küçüklüğümde hayalimden sordum: “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” dedim. Baktım ikincisini arzulayıp birincisinden “Âh!” çekti. “Cehennem de olsa beka isterim” dedi.
Şualar, On Birinci Şua

Hatta fıtrat zor da olsa sonsuz olanı tercih eder. Kolay ve rahat olan bir şey bitecek olmasıyla asıl zor olan olur. Bir gün bitecek bir hazine bile kıymetini kaybeder. Bu yüzden birine hazır para vermektense kazanacağı paraya bir nevi beka kazandıracak (yani onu devam ettirecek) bir işi öğretmek hep daha makbul olmuştur.

İşte bu mahiyette olan insan, hakikati bulamayınca zulmetler içinde kalır ve zulmetler içindeyken bir ışık yanar ileriden ama öyle bir ışık ki tüm karanlıkları aydınlatmaya yeter.

Bu ışık bize sonsuzluğun habercisi olur. Bize gelecekten zulmetler ve karanlıklar değil nurlar gönderir. Bu ışık ise ahiret hayatıdır. Ahirete iman eden ve ona göre amel eden herkes bu ışıktan nasibini alır.

İşte bu hadsiz arzu ve emellere bağlı olduğu halde sermayesi bir cüz’î cüz-i ihtiyarî ve fakr-ı mutlak bir insana ahirete iman ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazine, bir medar-ı saadet ve lezzet, bir medar-ı istimdat, bir merci ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı tesellî olduğu öyle bir meyve ve faidedir ki onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse yine ucuzdur.
Şualar, On Birinci Şua

Sermayesi küçücük bir irade iken insana ahirete iman bir hazine gibi verilir. Dünyanın en zenginlerinin bile satın alamayacağı bir hazine olan sonsuzluk ehl-i imanın eline verilir. Ve ebed için yaratılan insan tüm duygularıyla, latifeleriyle asıl mutluluğu bulur. Dünyada sevdiği fani şeyleri bile onun rızası için sevdiğinde beka kazandığını bilir ve artık hiçbir firak ona acı veremez. Ahirete iman hazinesi dünyanın tüm kederlerine karşı gerçek bir teselli olur. Bulduğu bu hazine ile asıl lezzeti tadar ve gerçek dayanağı olur. Ahirete iman hazinesi yanında olunca sûreten korkunç gözüken ölüm bile hoş gelir. Büyük zatların hayatına bakınca onların ölüme koşarcasına gidişleri bu hakikati tüm varlıkları ile anlamalarından kaynaklanır.

Bunların idam kararı benim ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir.
Tarihçe-i Hayat

Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya’da esir düşen Bediüzzaman, hakkında idam kararı verilince, yukarıda yer alan sözleri pervasızca söylüyor. Ona bu sözleri pervasızca söyleten hakikat muhakkak ki ahirete iman hakikatidir. Bu hakikate ve bu hazineye sahip olduktan sonra ne gam kalıyor, ne korku. Ve ebed için yaratılan insan hem aradığını buluyor. Hem tüm üzüntülerden, korkulardan kurtuluyor.

İşte Kur’ân-ı Hakîm beşere bu yolu hediye etmiştir. Bu hediyeyi kim tam kabul etse böyle iki cihanın saadetine giden bu ikinci yoldan gider. Ne geçmiş şeyden mahzun ve ne de gelecek şeyden havf eder.
Mesnevî-i Nuriye, Zühre

Rabbim bizlere bu hazinenin her bir zerresinden istifade edebilmeyi nasip etsin. Âmin.

Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.