RAHMETLİ ANNEANNEM son yıllarda her bayramlaşmada gözleri dolar, mahsun olurdu; “Bir sonraki ramazanı görebilecek miyiz?” diye. Biz de duygulanır, buğulu gözlerle ellerini öper, imanın şu güzel aksinden feyz alırdık.
Gerçekten bir ömrün en bereketli panayırı, istifade ve inkişafların arttığı, günah ve gafletlerden arınıp, şuur ve huşuun patladığı, sıla-yı rahim ile muhabbet bağlarının arttığı, imanın lezaizinin iliklere kadar hissedildiği Ramazan ayı tadı damarlarda kalarak bitiyordu. Yeni bir Ramazan’a ulaşmak için önümüzde koskoca on bir ay beklemek gerekiyordu. Gençlik olunca insan ölümü pek hatırlamıyor. Ömrü olup daha nice Ramazanlar yaşayacağına ihtimal verdiği için bayramda hüzünlenmek pek akla gelmiyor. Ta ki beli bükülmüş ihtiyarlarla hemhal oluncaya kadar.
Şimdi o ibret levhaları alem-i berzaha, kabir hayatına geçtiler. Öpülesi elleri toprak altında bizden dua ve hasenat beklemekte. Allah’ım mağfiretiyle muamele etsin. Bizse daha çok Ramazanlar yaşarım zannıyla ölmeden manen ölüyoruz. Ramazan geliyor, başlıyor, geçiyor, bitiyor hatta bayram oluyor. Lakin mahrumiyetler, yasaklar, korkular, engeller içinde ruhu hapsoldu Ramazanların.
İftar yok, birlik olmak, cem olmak yok. Birbirinden kuvve-i maneviye almak, dalalet ve günahlara karşı tek vücut olmak yasak. Sohbetin insibağında birbirine hüsn-i misal olmaktan, güzellikleri paylaşmak, imanları tazelemekten mahrumuz. Korkutuluyoruz ve yasaklanıyoruz, iman cihetinde yaralı dünya cihetinde yaşıyoruz. Gaflet veren pek çok şeye maruz ve mahkumken gafleti yırtacak, şeytanı bağlayacak, nefsimize tekrar tekrar imani yakini haykıracak Kur’an sadaları tekbir ve salavatlar sanal pencerelerde kaldı. Evet şükredilesi nimetler tarafı var lakin sathi ve suni kalıyor.
Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılmayı, kol kola, omuz omuza şeytanları tardetmeyi, birbirinden güzel amel ve hasletleri dokunarak soluyarak hissedip örnek almayı, lokmayı paylaşmayı, sıraya girip bayramlaşmaya özledim. Ben de şimdi merak ediyorum; bir sonraki Ramazanı gerçekten görebilecek miyim?