Davasına sadık, nur-u imanı ile içimdeki küfür buzlarını eriten, metanetiyle üzerimdeki tembellik tozlarını silkeleyen bir meslektaşımla hoş bir sohbet gerçekleştirdik geçenlerde.
Hizmet-i Kur’an’iyenin ana esasları, düsturları doğrultusunda seyreden muhabbetimiz ne gariptir çocuk eğitimine kadar geldi. Vazife itibari ile çocuklarla ilgilenmek mecburiyetinde olan aziz, sıddık, fedakar vs. vasıflarını taşıyan arkadaşım çocukları çok sevdiğini söylüyordu ve bu sevgisinin hayatının ilerleyen dönemlerinde sahip olmayı ümit ettiği çocuklarına da yansıyacağı konusunda emindi. Bununla birlikte benim de çocuk eğitimi hakkında ki görüşlerimi merak etmekteydi.
Şimdiye kadar bu mevzuyu enine boyuna hiç düşünmemiştim açıkçası. Çocuk; dünyanın en değerli emaneti, acizliği ile koca koca insanları kendine hizmetkar eden nazenin bir antika sanat, mutluluğun kaynağı ve aynı zamanda anahtarı gibi sayfanın sonuna kadar doldurabileceğim birçok ta(nı)mlamalarım var elbette. Fakat bahsi geçen nadide eserin nasıl korunacağı ve nasıl bir eğitim süreciyle yetiştirileceği konusunda kekeme, belki lal rolüne bürüneceğim de aşikar.
Çocukların sevmenin, onlarla meşgul olmaktan çok hoşlanmanın da eğitim, yetiştirme ve koruma pratiklerine açıklayıcı olacağını yeterli görmediğimi de belirtmek isterim. Meslektaşımın da konum itibari ile çocuklarla ilgilenirken, anne ve baba yani ebeveyn olduktan sonra yaşayacağı ikilemleri hiç düşünmediği kanaatindeyim.
Ebeveyn çocuk ilişkisinde abi/abla kardeş çözümler üretmenin konuyu etraf-ı erbaası ile düşündüğümüzde açıklayıcı dipnotların adayları rahatlatacağını hatırlatmalıyım.
Kitaplar devirebilirsiniz bu konuda. Çeşitli referanslar vererek izahatlar da yapabilirsiniz. Çocuk eğitimi üzerine master da yapmış olabilirsiniz. Bununla birlikte pratikte durumun ne kadar da farklı olduğunu ancak yaşayınca anlayabilirsiniz. Bir çocuk eğitimi uzmanının “geliştirdiğim eğitim teorilerinin hepsini çocuk sahibi olduktan sonra rafa kaldırdım” manasındaki ifadesi teorik ile pratik arasındaki bu büyük farkın samimane bir ifadesidir.
Tüm hastalıklarıma ve sorunlarıma, tiryak ve çözüm olarak Risale-i Nurları bilen biri olarak, bu konuda da asrın pedogoguna danışmaya karar verdim. Vereceğim örnekler ya da satır başlıkları benim bu mesele hakkında nelere hazır olmam gerektiğimi -en azından çatı mahiyetinde- gösteriyor ve işaret ediyor.
Bediüzzaman’ın çocuk eğitiminde cebr ve iştah açılımı başlı başına bir eğitim modelidir. Bediüzzaman’a göre çocuk yaşta verilen manevi eğitim ilerleyen yaşlarda ağaç olup meyve verebilecek istidat tohumlarının yeşertilmesidir. Lem’alar isimli eserindeki şu ifadeler onun çocuk yaşta verilen eğitimi ne derece önemsediğinin ifadeleridir:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddi vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.
Risale-i Nur’daki bu gibi prensiplere tekrar döneceğimi belirterek meseleyle bağlantılı ve çözüm odaklı başka bir konuya yelken açmak istiyorum. Malumdur ki zaman ilerler, akıp gider. Doğan büyür. Her çocuk filizlenir, neşvünema bulur, gençleşir… Tohum atılan bir tarlanın sulanması ve bakımının yapılması gerektiği gibi her bir çocuğun istidat çekirdeklerinin de beslenmesine ve ciddi bir bakıma ihtiyacı vardır.
Bir belgesel karesi geliyor insanın aklına bu aşamada. Doğan küçücük yavruların örnek ve yol göstericisi olarak aralarından birinin çıkma sahneleri… Çok küçük olmaları hasebi ile onlara yakın bir önder seçiliyor. Gözlem ve deneyimlerime güvenerek bu ve benzeri durumlarda yaşın ve hissiyatın eğitim için, eğitimin önemi kadar değerli ve geçerli olduğu kanaatindeyim.
Yine Bediüzzaman’a dönelim. O büyük zatın meslek esasları arasında kardeşliğe ne derece ehemmiyet verdiği hepimizce malum. Bu sizce de manidar değil mi? Ulaşılamayacak, fildişi kulelerdeki şahıslardan öte, hissiyat ve zaman bakımından yakın şahsiyetlerin tercih edilmesi; yetiştirme ve eğitim sürecinde numune ve örnek kişiliklerin eğitici modelinden daha öncelikli olduğunu bizlere hatırlatılıyor. İlanihaye bahsi geçen hakikatler ile mezc ettiğimizde tohum ve çekirdek atma süreci, yetiştirme ve şekillendirme süreçleri birbirinin aynı olmadığı gibi birbirinin gayrı da değildir.
Anne ve babalığın, yani ebeveyn rolünün çocuk yetiştirme safhasında ne kadar değerli olduğunu; bahsi geçen dostumun yanılgısı ile eşdeğer tutmasın kimse. Ontolojik olarak bulunduğu konum ve rolde ne kadar örnek oluyorsa, numune-i imtisal oluyorsa, ebeveyn rollerinde tohum atan ve çekirdek yerleştiren ve muhafaza eden bir konuma ve duruşa layık olması gerekli ve elzemdir.
Hasıl-ı kelam, çocuk yetiştirme süreci zor ve zahmetli bir süreç. Çevremizde çocuklarıma layık olamıyorum, hakkıyla onları yetiştiremiyorum endişesi ile ağlayan bir çok anne ve babaya şahit oluyoruz. Hal-i alemde şahittir ki bahsi geçen iki rol modelin yani ebeveyn ve abi/abla modellerini birbiri ile ayrıştırmadan, belki de mecz ederek çocuk yetiştirme safhasında ortak hareket edilmesi gerekmektedir.
Ebeveyn-çocuk ilişkisine destek olacak ve eğitim süreç ve sistemine yeni açılım ve destek getirecek nadide bir modelden bahsediyorum. Ebeveyn-çocuk ilişkisine katkı sağlayan abi/abla çözümü gelecek zamanlara ışık tutacak ve yeni medeniyet tasavvurunda çocuktan başlayacak eğitim sürecinin payandalarını sağlayacak dayanıklılıktadır.
Maddi ve manevi cihazlarına tohumlar ve çekirdek mesabesindeki hakikatleri yerleştirme mecburiyetinde olan ebeveynler, çocuğun gelişim sürecindeki neşvünema bulma, inkişaf etme özelliklerini de abi/ablalardan yardım ve destek alma sorumluluğunu unutmamalıdırlar.
Peki nereden bulalım bu insanları diyorsanız, şüphesiz ki onlar her mahallede mevcuttur. Yeter ki siz isteyin, onlar sizi bulacaktır…
Değerli kardeşim,
Elbette ki çocuk yetiştirmeden nasıl baba olunur asla anlaşılmıyor. Üstadımız bu noktada bizim yönlendiricimiz olmalıdır. Ancak kur’an ve sünnette detaylı bilgiler mevcut bu hususta. Yani çocuk sahibi olmadan, bu hususta düşünmek, gerekirse kendine prensipler belirlemek elzemdir. Çünkü evli bireylerin en mühim vazifesi ve çok sorumluluk yüklendiğimiz bir süreç. Allah evlatlarımıza razı olacağı şekilde ana babalık yapabilmeyi nasip etsin. Bilhassa ahirzamanda çocuk yetiştirmek çok zor.