İnsanî ilişkilerimizin çabuk çıkmaza girmesinin bir sebebi, yapılan yanlışları bir tek sebebe, yani yanlışı yapana yüklememiz. Hal böyle olunca bize yanlış yapan kişiyi affetmemiz, onunla aramızda uhuvvet ve muhabbet tesis etmemiz zorlaşıyor.
Bu problemin çözümüne dair Uhuvvet risalesinde “hisselerin taksimi” diyebileceğimiz çok önemli adımlardan müteşekkil bir ölçü sunuluyor bizlere:
Mü’min kardeşinden sana gelen bir fenalığı bütün bütün ona verip onu mahkûm edemezsin. Çünkü evvelâ kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir. Saniyen nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp o adama adavet değil, belki nefsine mağlûp olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemek. Salisen sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör, bir hisse de ona ver. Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı, en selametli ve en çabuk hasmını mağlûp edecek af ve safh ile ve ulüvvücenaplıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.
Bu çözümü gündelik hayatta yaşadığımız tartışmalarda/krizlerde uyguladığımızda, ailelerin çok daha az dağılacağına, arkadaşlıkların daha muhkem olacağına ve neticede bir ilahî emir olan uhuvvetin artacağına şüphe yoktur. Mümin kardeşimizle (annemiz, babamız, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız) yaşadığımız bir kriz esnasında, mesela ondan kötü bir söz işittiğimizde; ilk önce kadere iman rüknü devreye girmeli. Kadere imanımızın keyfiyeti nispetinde, söylenen kötü sözün bir hissesini kadere vermeliyiz. Buradan kadere imanın uhuvveti arttıran bir hakikat olduğunu da öğreniyoruz. Kadere imanı tahkikî olmayan bir müminin, fenalık gördüğü durumlarda kaderin hissesini ayırması mümkün görünmüyor. Bu durumda fenalığın kadere verilmesi gereken hissesini yine mümin kardeşine verecek.
İkinci olarak insanın mahiyetini ve o mahiyete menfî tesirde bulunabilen bir varlığı bilmek devreye giriyor. İnsan, nefis sahibidir ve şeytan, insanı nefsi vasıtasıyla kötülüğe sevk edebilir. Bu durum bize kötü söz söyleyen kardeşimiz için geçerli olduğu gibi bizim için de geçerlidir. Bunun farkına varmak, empati yapmamızı sağlayacak ve böylece kardeşimize karşı düşmanlık değil, merhamet duygumuz gelişecektir. İsmet Özel’in ifadesiyle “Kötü davranan insanın içinde iyi olabileceğini düşünüyoruz Müslüman olarak. Eğer bir insan kötü davranıyorsa, onun sebebi kötülüğe uğramış olmasıdır; o yüzden o insanın uğradığı kötülüğü hasım kabul ederek bir davranış sergilememiz lazım.”[1]
Üçüncü adımda fiilen işlediğimiz yanlışlara ayna tutmamız beklenir. İkinci adımda bahsedilen nefis ve şeytan sebebiyle bilkuvve kötülük yapabilme durumu, aslında bizim hayatımızda da bilfiil fazlasıyla gerçekleşmiştir. “Bir hisse de” kendi kusurlarımıza vermemiz gerekiyor öyleyse.
Son olarak da eyleme geçmek gerekmektedir. Kaderin, nefsin/şeytanın ve kendi kusurumuzun varlığı; bizi kardeşimizin kusurunu affetmeye götürmelidir. Böylece insan kadere olan imanıyla ve insanın (yani kardeşinin ve kendi nefsinin) mahiyetini tanımakla, fenalık durumlarında daha kolay affedici olabilir.
Hisselerin taksimini yapabildiğim durumlarda, kalbime bir ferahlık geldiğini hissedebiliyorum. Bana yapılan yanlışlara böylece anlam vermekle insafımı da koruyabiliyorum. Olaya farklı ve bir derece yüksek açılardan bakmakla, kalbime kinin girmesine izin vermiyorum. Öyleyse Haşr suresinde geçen “Kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma” kavlî duasını “hisselerin taksimi” fiilî duasıyla birlikte yapmalıyız.
[1] İsmet Özel, “Kırk Hadis”, https://www.youtube.com/watch?v=9dy8f0N6Lgo
- Âl-i İmrân suresinin 18. ayetine dair bir not - 9 Mayıs 2022
- Siyasetin gölgesindeki dualar - 5 Mayıs 2022
- Gıptaya dair düşünceler - 28 Mart 2022
Allah razi olsun