Vücudumuzda gün içerisinde birçok faaliyet gerçekleştiği halde bizim bundan haberimiz dahi olmamaktadır. Bizim en basit bir işle meşguliyetimize dahi iktidarımız yok iken, bilmekten aciz olduğumuz hikmetler vazifeli bir hücre, yüzlerce vazife peşinde koşturuluyor. Ve aynı anda yüzlerce hücre haberimiz olmadan hizmet ederken, yüzlerce insan bundan bihaber şekilde hayatını idame ettirmektedir. Vücudumuzda kusursuz bir şekilde gerçekleşen ism-i Kuddüs’ün cilve-i azamından gelen bu hayretengiz tanzif ve nezafet, bütün bedeni temizliyor, güzelleştiriyor. Bu işlemleri gerçekleştiren vazifeperver hücrelerimiz, âdeta Kuddüs’ün emirber neferi hükmünde vazifesini sekteye uğratmadan Allah’ın emriyle ve O’nun hesabına hareket ediyorlar. Bir şehir hükmünde olan ve sayıları 100 trilyonu bulan bu hücrelerin içinde bulunan bir tanzimat kanunu var ve bir teşkilat programı içerisinde görevlerini çok iyi bilen birçok yapıyla ilahi bir hikmet ile tanzim olunuyorlar. Bu vazifeperver neferler her biri ayrı ayrı vazifelerle taksim edilmiştir. Kimisi enerji üretirken, kimisi de protein üretir, kimisi taşıma işlemi ile vazifeliyken, kimisi de depo şeklinde vazifelendirilerek âdeta emr-i ilahîyi almış muhteşem bir ordugâha benzemekteler. Hiçbiri unutulmayarak ve şaşırmaksızın bir tek kumandan-ı a’zam tarafından vazifelerine koşuyorlar.
Şu insan bedeni sürekli ve müthiş bir faaliyet ile işlettirilen, muntazam ve mükemmel ve mu’cizatlı bir fabrikadır ki, ism-i Kuddüs’un cilvesine mazhar olan o bedenimiz içindeki her bir hücre, bir öğütme makinası gibi tahrip ve tamir içinde çalkalanarak mütemadiyen tanzifatla da tavzif edilmiştir. Vücudumuzda bulunan karaciğerin, tam teşekküllü bir laboratuar niteliğinde olup 1,5-2 kilogram ağırlığına sahip olup ve sayıları trilyonları bulan karaciğer hücresinin ve her bir hücrenin de 500 farklı kimyasal işlemlerle kompleks bir yapıya sahip olan bu organımız, hiç ara verilmeksizin O zât’ın ilim ve şuuruyla hiç şaşırmayarak emirber nefer gibi kendi paylarına düşen vazifeleri yerine getirmektedirler. Yaşamamız için gerekli olan tüm zaruri ihtiyaçları gerçekleştiren karaciğer; vücudumuz için gerekli miktarda yediğimiz yiyecekleri, protein, yağ ve su gibi vücudumuzun gereksinimlerine dönüştürür veya depolar. Bu laboratuarda moleküler ve kimyasal yapılarına ayrıştırırken yediğimiz besinleri enerjiye, yani glikoza (şeker) çevirir. Fazla olan glikozu da yağa çevirip depolar. Glikoz eksikliğinde ise protein ve yağları glikoza çevirip vücudun ihtiyacına göre karşılar. Bunlar bir yandan yapılırken vücudu tehdit edecek unsurlarla karşılaşırlar. Buna karşılık olarak bir hücre bir anlık vazifesini aksatacak olursa vücudun nihayetine sebebiyet olabilir veya hastalıklara maruz kalabiliriz. İşte vücudumuzun savunma mekanizmasını oluşturan karaciğer hücreleri, ism-i Kuddüs’un cilvesine mazhar olmakla zehirli maddeleri ifşa edip, bedene menfaatli ve lüzumlu olmamakla beraber manen “Yasaktır!” der, etkisiz hale getirir ve hemen tasfiye eder. Tam bir emirber nefer hükmünde olan bu hücreler, kan yoluyla mide ve bağırsaklardan karaciğere gelen zararlı maddeleri tanıyarak onları ayırt eder ve sonra da bundan hiç haberimiz olmadan kendi vücudumuzu bile savunamazken, vücudumuza giren o yabancı maddeleri ve bakterileri tasfiye eder. Nitekim bunların hiç biri tesadüfî değildir. Bedene mahsus hikmetleriyle vazifeli olan bu hücreler O’nun daire-i emri haricinde öyle hareket ederler ki “zerre miktar şaşırsa, sıhhat idare-i beden bozulur.”
Vücudumuzun başka bir teşkilatında vazifelendirilmiş kumandan-ı a’zamın, ism-i Kuddüs cilvesiyle münasebettar olan hizmet-i askeriyesinde çalışan neferber olan lenfosit hücresi ise bedenin damarlarında bir başka savunma mekanizmasını oluşturuyor. Lenfosit hücresinin vazifesi ise tıpkı bir asker gibi Allah’ın izni ve kanunu dairesinde hareket ederler. Vazifeleri ise hareket-i devriyede bedenin damarlarında günde birkaç defa vücudun tamamını dolaşarak hastalığa sebebiyet verecek mikroorganizmaları ifşa ederek düşmanlara karşı topyekûn bir savunma hattını oluşturmaktır. “Tasfiye için silahlarınızı ve cihazatınızı takınız.” emr-i ilahîsini alarak, bedeni baştan aşağıya kadar her türlü tahrip ve tahrişten ıtrahına çalışan süngülerini takmış muhteşem bir ordugâha benziyorlar.
Şu garib âlemin sahibine her şey müsahhardır. Her şey O’nun hesabına çalışır. Her şey O’na bir emirber nefer hükmündedir. Her şey O’nun kuvvetiyle döner. Her şey O’nun emriyle hareket eder. Her şey O’nun hikmetiyle tanzim olur. Herşey O’nun keremiyle muavenet eder. Her şey O’nun merhametiyle başkasının imdadına koşar, yani koşturulur.
O gizli zâtın birer sikkesi hükmünde olan ism-i Kuddüsun bir başka cilvesi ise insan bedeninde intizam ile küllî işler yapılıyor. Âdeta bu koca sarayın bir küçük nüshası olan makrofaj hücreleri temizlik ile vazifeli memurlar gibi tekemmül edilmiştir. O gizli zâtın ilânnamesiyle sarayın tanzimat kanunlarını ve teşkilat programını oluşturmaktadır. Bu beden âleminde nizamat-ı külliyeyi gözeten bu hücreler tevfik-i hareketle birbirinin imdadına koşarak, vücuda giren mikropları, vücutta ölü dokuları ve tümör hücreleri gibi vücudu tahrip ve tahrişten tasfiye ediyorlar. İsm-i Kuddüs’ün tecellisiyle makrofaj ve lenfositler arasında bir ittihad ile yekûn olarak bedenin tasfiyesi gerçekleşerek her şey dengeli ve ölçülü, mizanlı şekilde dağıtılmakta ve tevzin edilmektedirler.
Bedendeki bütün o vazifeli hücreler dahi o emri dinliyorlar ki temizlik vazifesini yerine getirmeleriyle “En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pâk vaziyetleri; en güzel, en saf, en latif suretleri almak için bir dest-i hikmet tarafından sevk olunuyorlar.
Vücudumuzdaki tüm bu faaliyetler hayatımızın idamesi için birbirine muâvenet ve teâvünle emr-i Rabbaniye itaat ederek hayatımızı yaşanır bir hale getiriyorlar. İsm-i Kuddüs’ün tecellisine ait bu birkaç numuneyi kitab-ı kebir-i kâinat sayfaları arasında bizlere bildirilen her bir mektubu okumak suretiyle bu misalleri çoğaltabiliriz. Cenab-ı Hak bizlere Kuddüs ismi gibi tüm güzel isimlerinin pencerelerinden kendimize ve kainata bakmayı nasip eylesin.
- Eğer namaz kılmazsan - 19 Temmuz 2016
- Karıncalarda sevk-i ilahî yansıması - 28 Nisan 2016
- Kur’ân mahzeninden şuleler – 2 - 17 Temmuz 2015