Şüphesiz hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun diye biz hem âfakta ve hem de enfüste (iç ve dış âlemde) onlara âyetlerimizi göstereceğiz. Senin Rabbinin her şeyin üzerinde şahit olması yetmez mi?
(Fussilet suresi, 41/53)
İç dünyamız
Biz melek ya da hayvan değil insanız…
Bazen ağlar bazen güleriz…
Bazen sıkılır bazen ferahlarız…
Bazen sinirli bazen mülayimiz…
Bazen coşkulu bazen durgunuz…
Bazen üretken bazen munkabızız…
Çelişkili olmak değil insanlık hâlidir bu. Tıpkı dışarıdaki hava gibi, içimizde de türlü türlü mevsimler yaşanır. Öyle ki bir gün içinde dört mevsime bile şahitlik edebilir insan. Zahiren küçük bu insan, kâinatın içinde tecelli ettiği büyük bir âlemdir.
İşte, insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir san’atıdır. Ve en nazik ve nazenin bir mu’cize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır.
Sözler, Yirmi Üçüncü Söz
Dış dünyamız
Öte yandan;
Kimi yıldızlar doğar, kimi yıldızlar patlar…
Kimi çiçekler açar, kimi çiçekler solar…
Kimi canlılar doğar, kimileri de ölür…
İnsan da böyle; kimi ümitler doğar, kimileri de patlar. Kimi hayaller açar, kimileri de solar. Kimi dostluklar doğar, kimileri de ölür…
Ve hem enfüsteki hem de âfaktaki tüm bu tebeddülât, tahavvülât, tagayyürât içerisinde hayatı anlamaya, yaşama ritmini bulmaya çalışır insan.
Evet gerçekten de “Samediyetin âyinesi olmak kolay bir şey değil, âdi bir vazife değil.”
Rubûbiyetin ritmi
Kolay olmadığı için Rabb-i Rahîm hem imtihan ediyor hem de imtihanda yardım ediyor.
Okul yıllarımızı hatırlayalım… Sınavı zorlaştırmayan, ölüm-kalım meselesine çevirmeyen, suhûlet gösteren hocaları daha çok severdik. Halden anlardı onlar. Merhametliydi.
Bütün merhametler O’nun rahmetinin ancak küçücük bir parıltısı olan Rabbimiz de bu ağır imtihanda kuluna yardım ediyor. Düşerse kaldırıyor, sürçerse affediyor, hata ederse bağışlıyor, şaşırırsa yol gösteriyor. Kitaplarıyla, enbiyalarıyla, evliyalarıyla, asfiyalarıyla ve tüm kâinatıyla…
Bunların hepsi O’nun rahmetinin ve inayetinin yeryüzündeki birer tereşşuhâtı. Yoksa Allah dilemedikçe kimse bir şey dileyemez. O kuluyla kalbinin arasına girer.
Biz yeter ki yüzümüzü O’na dönelim. O’ndan başkasından ümidimizi keselim. Her şeyde O’na giden yolu görebilelim.
İşte o zaman hayatın gerçek ritmini bulacağız.
Hayatın ritmi, aslında Rubûbiyetin ritmidir.
Rubûbiyet de, baştaki âyetin ifadesiyle, Rabbimizin her şeyin üzerindeki şahitliğidir.
Bu da bize yetmez mi?