Şu an okumaya başladığın paragraf için senden bir ricam var. Lütfen her bir cümleyi okuduktan sonra 10-15 saniye gözlerini kapatıp hayalini çalıştır:
Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselam şu an Arabistan topraklarında yaşıyor. Etrafında mübarek simalı yüz binler var. Sen de şu an bulunduğun yerde Müslüman olarak yaşama devam ediyorsun. Aniden bir telefon geldi. Telefondaki ses Rasulullah’a (ASM) Kasas suresinin 89. ile 93. ayetlerin nazil olduğunu söylüyor. Allah yeni ayetlerini nazil etti. Aman Allah’ım ne kadar hayret edilecek bir şey bu. Baksana heyecandan dizlerinizin bağı nasıl da çözüldü. Kendini toparladın hemen. Allah’ın sözlerini dinlemeliydin. Ama o da ne! Tam ayetleri öğreneceğin anda aniden telefon kapanıverdi. Hemen geri arasan da hat düşmüyor bir türlü. Ulaşamıyorsun telefondaki arkadaşına. O da ne? Gözlerin yaşlarla doldu. Eh, kolay değil tabi. Allah insanlara kendi k(s)elâmını gönderdi. Ne yapacağını şaşırdın. Hemen internete sarıldın. Acaba kimse paylaşmış mıydı? Kimse bir şey söylemiş miydi hakkında? Aileni, arkadaşlarını aradın sonra. Heyecanını onlarla paylaştın. Herhangi bir şey bilip bilmediklerini öğrendin. Peygamberin (ASM) yakınındakilere ulaşmaya çalıştın. Allah’ın yeni sözlerini öğrenmeliydin muhakkak…
Dur bir dakika.
Neden bu kadar çabalıyorsun?
-o-o-o-o-o-o-
Kur’an’ın gönderilişi arasında iki kavrama muhakkak dikkat etmeli. Kur’ana bakışını bu iki kavram şekillendirecek çünkü. Bu kavramlar inzal ve nüzul.
Çok kısa olarak tarif etmem gerekli.
İnzal, Kadir suresinde de anlatıldığı üzere, Kur’an’ın Kadir gecesinde bir anda, semaya (arş da denebilir) gönderilişini temsil ediyor. Nüzul ise bir anda inzal edilen Kur’an-ı Kerim’in 23 sene içerisinde, çeşitli olayların vesilesiyle peyderpey gönderilişi manasına geliyor.
Yani inzal bir anda ve Kadir gecesinde gerçekleşen bir indiriliş şekli iken, nüzulde uzun bir süreç var. Olaylar silsilesi, farklı ihtiyaçlar, farklı tabakalara farklı manalar. Ve işte karşında Kur’an var. Ama öyle yazılmış bir kitap değil. Yazılmamış Kur’an gönderilmiş. Yazılsa eskirdi çünkü. O zaman okutmazdı kendisini. Tarih olurdu. Hiç kimse önemsemezdi. Oysa milyonlar okuyor onu şu an. Milyonların hayatını şekillendiriyor.
Dur bir dakika. Sen önemsemiyor musun yoksa? Anlamanın kolay bir yolu var. Tek soru sana. Okuyor musun Kur’an’ı? Dur! Sadece mübarek gecelerde okuduğun Yasin’lerden bahsetmiyorum. Her gün, her bulduğun vakitte yöneliyor musun ona? Manasını öğrenmeye, tefekkür etmeye çabalıyor musun? Evet mi? Okuduğunda ne hissediyorsun peki? Öyle bir ritüelden mi ibaret okuyuşun? Hiç etkilenmeden mi kalkıyorsun yoksa başından? Ya da okuduğun bir ayet günlerce meşgul ediyor mu seni hiç? Tekrar ede ede ağladığın oluyor mu? Ölecek gibi oluyor musun okuduğun bir ayetin ağırlığı altında? Utanıyor musun içinde bulunduğun bir hali fark ettirdiğinde? Af dileniyor musun Kur’an okurken? Her bir ayet sana bir dua olarak geri dönüyor mu?
Tek soru dedim ama kaç tane sordum kusura bakma. Ama daha da uzatılabilir bu sorular bunu bil.
Bu arada, bu satırları okurken, sakın yazarını farklı zannetme! O da derin bir gafletin içinde, nefsiyle boğuşuyor. Öğrenmeye, anlamaya çalışıyor. Başarılı değil lakin!
Ama şunu söylemeliyim sana! Oturduğumuz yerden gelmeyecek kalbimize öyle yüce manalar. Kur’an’ın mahiyetini değiştirmeliyiz kendi âlemimizde! Tabi, birçok veçhesi var bunun. Hepsini anlatamam, mümkün değil. Zaten gücüm de yetmez. Onları özelde Mu’cizat-ı Kur’aniye olan 25. Söz’e, genelde ise Risale-i Nur Külliyatının bütününe havale ediyorum. Havale ettim diye atlama yalnız, sakın! Git, Kur’an’ın mana alfabesini öğretsin sana Üstad! Kur’an nasıl anlaşılırmış göstersin! Hiçbir şey bilmez bir çocuk gibi otur karşısına. Kur’an’a nasıl muhatap olunur dersi veriyor yıllardır. Kaçırma bu fırsatı, pişman olma sonra! Ben ise sadece bir-iki yönüne işaret edip ayrılacağım senden!
Bak güzel kardeşim! Kur’an denilen öyle 1400 sene önce söylenmiş bitmiş sözler değil! Ezelden gelen bir hitaptır bize. Ezel mi ne? Ha, dur onu da belirteyim. Ezel zamanın başlangıcı değil. Zaman ipinin en başı değil. Geçmiş değil yani. Aksine ezel zamanın ve mekânın olmadığı yer. Yaratıcımıza has. Bütün zaman dilimleri ezelden bakıldığında şimdi gibi görünür. Hepsi aynı an yani. İşte bu manada Kur’an ezelden gelen bir hitap. Yaratıcı bütün zamanlara ve de bütün mekânlara sesleniyor aynı anda! Genç-ihtiyar, zengin-fakir, hamal-akademisyen ayırmıyor. Herkesin seviyesine göre bir hitabı var.
Kur’an bir ağaç gibi kardeşim. Yalnız sakın dünyevi bir ağaç gibi düşünme! 610 yılında tohumu atılmış ve 23 senede tamamlanmış bir ağaç değil kesinlikle! O farklı bir ağaç. Uhrevi de denemez herhalde. Hah tanımı buldum. Ezeli ve ebedi bir ağaç o. Süreç içerisinde büyümüş, şekillenmiş değil! Bir anda tohumu atılmış, filiz vermiş, yaprakları çiçekleri, meyveleri hep bir anda çıkmış! Bir anda ağaç olmuş. Kökü yerde gizli olanlar gibi de düşünme. Bunun kökü ezelde, Cennetteki tuba ağacı misali. Yaprakları, meyveleri de sınırlı alanlarda değil! Bütün arşı, bütün kâinatı kaplıyor. 23 senelik Asr-ı Saadet süreci ise o ağacın hatlarını belirlemiş sadece. Ağacın suretini göstermiş, keşfetmiş bir manada.
Yine 1400 sene önce koparılmış meyveler yığını yok karşında. Öyle olsa meyveler, çürür giderdi! Kalmazdı şimdiye kadar. Dediğim gibi Kur’an canlı, hayatlı bir ağaç. Sen Kur’an okuduğunda o ağaçtaki meyvelere ulaşmak için çabalamış oluyorsun.
Ha bu arada evindeki o kitaplar, hani duvara asılan ya da yemin etmek içmek için çıkartılan, nadiren de okunan o kitaplar Kur’an değil bilgin olsun! Onlar mushaf sadece. Sen o mushafları vesile kılarak yaratılmamış olan, mahlûk olmayan Kelam-ı Ezeliye muhatap oluyorsun. Bilgisayar gibi düşün aynı. Hani bir ekrana bakarak bütün dünyaya bağlanıyorsun ya öyle düşün! Bir mushafa bakıyorsun ama, sonsuz bir kelamla muhatap oluyorsun. Onu vesile ediyor ve gayba, Allah’ın sözlerine muhatap oluyorsun. Okuduğun her ayetle birlikte bir zaman toparlanmış meyveleri almıyor, taptaze meyveleri ağaçtan kendin koparıyorsun! Belki de asırların tepesine çıkıp ağacın en olgun, hiç dokunulmamış meyveleriyle muhatap oluyorsun?
-o-o-o-o-o-o-
Kur’an’ın inzali bir anda gerçekleşti. Nüzulü ise Hazret-i Peygamber (ASM) için 23 senede tamamlansa da bizim için hâlâ devam ediyor. Kur’an her birimizin kalbine nazil oluyor veya olmuyor. Semadaki o manalar, Kur’an networkuna bağlanabilirsek kalbimize download ediliyor ve hayat makinesini doğru çalıştıran bir uygulama olarak kalbimizde yer alıyor.
Yazının başında demiştim ya Kasas suresinin 89.-93. ayetlerinin nazil olduğu âna şahit olsak diye. Nasıl da öğrenmek isterdik değil mi? Oysa Kasas suresi 88 ayet ve hiçbiri benim kalbime daha nazil olmadı. Ya senin? Öyleyse…
Haydi, o zaman heyecanla Kur’an’ın başına geçelim ve bakalım:
(Bizim kalbimize) Yeni nazil olan ayetler ile Rabbimiz bizden ne istiyor?
Genç Yorum dergisinin Mayıs 2014 sayısından alıntıdır.
- Türkiye ve Erdoğan: (Gerçek) hilafet geliyor - 6 Ağustos 2016
- İhanetin kimlik teşhisi: Fethullah Gülen - 29 Temmuz 2016
- Tek yol “determinizm” mi? - 12 Mayıs 2016