Hareket için yola ihtiyaç vardır. Kimi zaman sınırlarının belirginliğine gerek yokken, kimi zaman sıkıca belirli olmadan hareket edilemeyecek olan yollar. Örneğin su birçok yol kullanır; bazen kendine ayrılanı tercih eder, bazen de geçtiği yerler yola dönüşür. Yeryüzünde nehirler, gökyüzünde rotalar, vücutta damarlar şeklindedir yollar.
İnsan ilişkileri çoğunlukla konuşma ve sözler sayesinde sağlanır. Sözlerin ise harekette belirliliğin etkisinin değiştiği halleri vardır. İstek, ihtiyaç gibi hallerinde belirlilik anlaşılma ölçüsünde gereklidir. “Emir” halinde ise çok daha keskin belirlenmiş bir yola ihtiyaç duyar. Aslı bir Sami dili olan ve birçok dilde de benzer anlamlarda kullanılan “kanâ, kano, kamış” gibi suyun içinden geçtiği kelimelerden türeyen bir kelimeyle ifade edilir sözün bu belirgin yolu: kanun. Başka bir deyişle akışa düzen vermek gerektiğinde suyun içinden nehirler, kanın içinden damarlar, sözün içinden kanunlar geçer.
Kanunların oluşturduğu yekuna hukuk, bunun uygulanmasına ise adalet denir. Kur’an’ın üzerine bina edildiği dört esastan biri olan adalet olmadan yaratılış gayemize ulaşmak oldukça güçtür. Adalet anlayışı ise iki merkezde şekillenegelmiştir. İnsanlar ya kendi yaşayışları, gelenek ve görenekleri, gelir kaynakları ve zevklerine uygun bir doğrultuda kanunlarını oluşturmaya çalışmışlardır ki buna arzî/beşeri hukuk denir. Veya bunları gözetmeden hatta hepsinin aksine olma pahasına inandıkları yaratıcının emrettiği kuralları benimserler ki artık tesis edilen semavî/ilahi hukuk düzenidir ve bu kanunlara ise şeriat denir.
İki tutumun da toplumsal yaşamı sürdürmesi bakımından yetkinliği konuşulabilirse de beşeri hukukta asıl ve tek amaç toplum düzenini sağlamakken, ilahi hukukta maksut bundan önce yaratıcının rızasına göre hareket edebilmektir. Bundan olarak el kesme cezası hırsızlığa karşı en etkili (?) koruma yolu olduğundan değil öncelikle Rabbinin iradesi bu yönde olduğundan önemlidir bir mü’min için. İki sistem arasındaki bu düşünce farkı yolda giderkenden ziyade yoldan çıkışlarda gösterir kendini. Arzi sistemin bir vatandaşı yolun düzgün olmadığını, olması gereken doğru yolun başka olduğunu söyleyerek kendi yoluna gidebilir. Ancak semavi sistemdeki bir abd için “Allah’ın ayetlerini eğri görmek/göstermek”haşiye mümkün olmaz. Yine de yolun düzgünlüğü ondan çıkılmayacağı anlamına gelmez. Şeriatın hilafına yapılan bu çıkışlara günah denir.
Kavramın zihinde şekillenmesi için anlatmaya çalıştığım bu şemadan sonra günaha dair asıl dikkat çekmek istediğim noktaya gelebilirim. Bu yazıyı yazmama sebep olan bağlantıyı Farsça’dan gelen “günah” kelimesinin Allah’ın tercih ettiği şekliyle Arapça “zenb” kelimesiyle ifade edilişinde fark ettim. “Fe’terafu bi zenbihim” (itiraf ederler zenblerini, mülk 11) ayeti ve Gaffarez zünüb ismiyle tanıdığımız bu kelimenin kökeni, “acbüzzeneb”den (kuyruk sokumu) bildiğimiz zeneb yani kuyruk kelimesi. Günahın ifade edilmesi için kuyruk kelimesi, aralarındaki anlamsal bağdan değil biri diğerine benzediği için tercih edilmiştir.
Hayatımızda çeşitli günahlara karşı bazen çok uzak mesafede dururken, bazı zamanlar sıkça işlemeye başlarız. Ne kadar da güzelce kaçabiliyorken ondan bir anda müptela gibi davranmaya başladığımız olur. Bu çok uzakken birden çok yakın oluş aslında günahın kuyruğa benzemesiyle açıklanabilir. Uzun zamandır işlemediğimiz bir günahı bir şekilde (çevrenin, şeytanın, nefsimizin etkisiyle…) işlemekle kuyruk gibi peşimize takılır. Bu seferlik bir kereliğine mahsus olarak işlemeyi kurduğumuz o günahın aslında uzağında olduğumuzu düşünürken bir kuyruk olarak hemen yakınımıza gelir. Sözgelişi gıybeti yaşayışından iyice uzaklaştıran biri “muhabbetin hatırı”na bir kere gıybet edip ertesi gün yaşantısına eskisi gibi devam edebileceğini düşünebilir. Ama zenb kelimesinin tercihi o günahı çok yakınına getirmiş olacağına dair bir ihtardır.
Bir günahın ifade ettiği kötülüğü düşünüp ona meyletmemek güzel olsa da bu şekilde ne kadar uzağına kaçarsak kaçalım bir şekilde yeniden karşı karşıya geleceğiz. Böyle bir anda manasını düşünmeden önce onun bir kuyruğa benzetildiğini hatırlamak nefis ve şeytana karşı işimizi kolaylaştırabilir.
haşiye: Şeriatta hiçbir eğrilik ve eksiklik yoktur. Bu konuda Allah’ın her türlü kusurdan münezzeh olduğunu söyleyen Sübhan ismini düşünebiliriz. Sübhan kelimesinin kökeni “sibahat” yani suda yüzmek’tir. Yüzmenin suda bir pürüze neden olmaması, balıkların su yüzeyini kırıştırmadan yüzmeleri…haşiye 2
haşiye 2: En güzel toplum düzenini kurduğunu ve adaleti sağladığını söyleyen arzi sistem bile olsa, denizden çıkmış bir balığın çırpınışı kadar pürüzlü geliyor bana. Şeriatten uzaklaştığı kadar zorlaşıyor denize ulaşması.
başlık hakkında: زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ الْحَيَاةُ (dünya hayatı inkar edenlere müzeyyen kılındı, bakara 2/212)
- Sanat nedir? - 1 Haziran 2020
- İki siyer üslubu ve yenik düşen anlatımımız - 18 Ocak 2020
- Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ı ve Nurculuk - 24 Haziran 2019
Asıl konuyla alakalı değil ama el kesme meselesinin Allah’ın emri olduğu için yapılması mevzusu çok önemli. Allah’ın emirleri sadece O öyle istediği için yapılır. Aynı şekilde zekat vermek de öyle. Zekat yararlı olduğu için değil Allah emrettiği için verilir.
bence de. aslında el kesme zaten cahiliye döneminde de uygulanan bir yaptırım ama öyle toplum düzeni çok iyi hırsızlık hiç yok falan değil, tam aksine. aynı ceza İslamda da devam ediyor ama asrı saadette hırsızlık neredeyse hiç yok. bu durum olayın yaptırımın kendisinde olmadığını gösterebilir. asıl maksattan uzaklaştıkça yaptırımın etkisi de azalıyor. idamın yeniden ülkemiz için tartışılması da bu yüzden rahatsız ediyor beni. acaba idam cezasını Allah’ın emri olduğu için mi istiyoruz yoksa kendi intikam duygumuzu bastırmak için mi veya hak etti hainler diyerek mi?
günah türlerini teşhis etmek sanırım önemli bir hakikat olsa gerektir ki kur’an’da “zenb” gibi birçok tabir kullanılıyor: cünah, ism, vizr, şikak, hub vs.
aşağıdaki iki çalışma günah meselesine kavramsal açıdan da yorumlar getirmiş. bu konuda detaylı görüş alışverişi bir zemin oluşturabilir.
http://www.islamiarastirmalar.com/upload/pdf/5414b630c361f6b.pdf
http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/1406565098_5_2001_III_7_SOYSALDIHM.pdf